24 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır13°C
  • Ankara1°C
  • İzmir9°C
  • Berlin10°C

AKP’NİN REFERANDUM KAMPANYASI BİLE POPÜLİST-OTORİTER DÜZENİN İŞARETİ Mİ?

Ali Bayramoğlu

24 Şubat 2017 Cuma 08:59

Türkiye’de seçimlere katılma yeterliliğine sahip dokuz siyasi parti bulunuyor. Bunlar, mecliste temsil edilen AKP, CHP, MHP ve HDP ile milliyetçi Büyük Birlik Partisi, İslami gelenek temsilcileri HÜDA-PAR, Saadet Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi ve Doğu Perinçek’in liderliğini yaptığı ulusalcı-Kemalist Vatan Partisi.

Bu siyasi partiler referandum tercihlerini açıkladılar. AKP-MHP’nin başı çektiği “evet” cephesine İslami kesimden HÜDA-PAR katılırken, “hayır” cephesi siyasi açıdan daha heterojen bir yapıda. “Hayır” diyeceklerini açıklayan partiler CHP, HDP, VP, SP, sosyal demokrat, ulusalcı, Kürt ve İslami renklerden bir sepet oluşturuyorlar.

“Evet” cephesinin şiarını, istikrar, tehditlere karşı seferberlik ve güçlü Türkiye fikri oluşturuyor. “Hayır” cephesinde ise iki farklı vurgu var: CHP ve HDP otoriterleşme ve tek adam rejimi riskinin altının çiziyor. İslamcı SP ve ulusalcı VP ise başkanlık sistemi yeni bir kamplaşma üretir ve Türkiye’yi zayıflatır fikrini taşıyor.

Seçmen eğilimlerinde dünden bugüne büyük bir değişiklik yok. Oranlar zaman zaman “hayır,” zaman zaman “evet” eğilimi öne çıkacak kadar yakın seyrediyor. AKP seçmenindeki devam eden yüksek kararsız oranı ve MHP seçmenindeki bölünmüşlük hala başa baş bir yarışa işaret ediyor.

Bununla birlikte siyasi partiler siyasi arenaya yeni çıkmaya başlıyorlar. AKP, referandum kampanyasını 25 Şubat’ta Ankara’da görkemli bir törenle başlatmayı düşünüyor. AKP ve MHP ayrı ayrı kentleri dolaşmanın yanında ortak mitingler de yapacak.

Kampanyayı şimdiden her fırsatta yaptığı konuşmalarla başlatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 30 ayrı büyük şehirde miting yapması bekleniyor. Mecliste temsil edilen dört siyasi parti televizyonlarda propaganda yapma imkânına kavuşacak.

Bir buçuk ay sürecek referandum kampanyası seçmen dengelerini etkiler mi? Etkili bir meydan konuşmacısı olan Erdoğan’ın bir kez daha tarafsızlık ilkesini ihlal ederek kampanyaya ağırlığını koyması ne tür sonuçlar verir? Bu ve benzeri sorular yanıt bekliyor.

Yanıt konusunda siyasi partilerin stratejilerine göz atmak hem ipuçları verebilir hem Türkiye siyasi elitinin ayrışmalarını ve ruh halini resmedebilir.

CHP meydanlarda kitlelerle buluşmayacağını açıkladı. Yüz yüze iletişim yürütmeyi ve sosyal medyaya ağırlık vermeyi tercih edecek. Kampanyasını “demokrasi-özgürlük-barış” söylemi üzerine kuracak, “evet” ihtimalinin bunları riske sokacağını hatırlatan, anlatan çalışmalar yapacak. Türkiye’nin siyasi alışkanlıklarına yabancı olan bu teknik ve yöntemlerin, açık enformasyonun ve etkileşimin sınırlı olduğu olağanüstü hal koşullarında sonuç verip vermeyeceği, özellikle kararsızları etkileyip etkilemeyeceği tartışmalı bir konu.

HDP’nin yaşadığı büyük baskı ortada. Tutuklamalarla teşkilatları boşalmış halde, milletvekillerinin yüzde 20’si hapishanede, dışarıda olanlar her an gözaltına alınma ve tutuklanma riski taşıyor.

HDP Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken’in çizdiği tablo açık: “OHAL uygulaması, Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde bir fiili sıkıyönetim uygulamasına dönüşüyor. Muhtemelen referandum sürecinde çok daha ağır uygulamalarla karşılaşacağız. Ama tepkisini ifade edememiş, sokağa yansıtamamış, kendisini Türkiye toplumuna, dünya kamuoyuna yeterince ifade edememiş ve bunun sıkıntısını da içinde hisseden örgütlü bir kitlemiz var. Biz hem statükocu anlayışın değişmesi gerektiğini düşünüyoruz, hem AKP’nin temsil ettiği bu yeni otoriter, diktatoryal eğilimlerin kendisini eleştiriyoruz.”

HDP’nin bu koşullarda kampanya hedefi muhtemelen kendi bölgelerinde yüz yüze ilişkilerle, mahalle ve köy toplantılarıyla seçmenlerinin sandığa firesiz gitmesini sağlamak olacak.

Hayırcılar arasında MHP’den uzaklaştırılan ve organize olmaya çalışan muhalifler de bulunuyor. MHP'li muhalif eski ve yeni milletvekilleri, Hayır Platformu adlı bir kampanya başlattılar. Önemli siyasi isimler, Koray Aydın ve Sinan Oğan ile partiden ihraç edilen Meral Akşener ve Ümit Özdağ bir Anadolu turuna çıkmaya, 15’er ilde konuşmaya hazırlanıyorlar. Bu kampanyanın sonuçlara belli oranda etkide bulunması bekleniyor.

“Evet” cephesine gelince, MHP’nin de AKP’nin de söylemi kuvvetli milliyetçi vurgularla anti Kürt ve anti siyaset teması üzerine oturuyor.

MHP lideri parti teşkilatlarına gönderdiği referandum genelgesinde açık bir şekilde Kürt tehlikesine işaret ediyor, tavrını bununla açıklıyor: “Türkiye tehlike ve tehditlerle dolu vahim bir sürece muhataptır. Komşu coğrafyaların sınır ve haritalarını değiştirmek, zorla da olsa yeniden çizmek amacıyla planlanan emperyalist komplo acımasızca faaliyetlerini hızlandırmaktadır. Maalesef ülkemiz kuşatma altındadır. PKK-PYD-YPG'nin sırtlarını sıvazlayan Rusya ve Batı ittifakı karşımızdaki düşman kampını devamlı güçlendirmekle uğraşmaktadır. Türkiye'nin beraberlik hukukunu diri tutması, milli uzlaşma ve kaynaşmayla saflarını sıkılaştırması kaçınılmaz ve inkâr edilmez bir zorunluluktur.”

Son seçimlerde oyların yüzde 50’sini alan, buna karşın bugün en yüksek kararsız oranını barındıran kilit parti AKP’ye gelince, iktidar partisi MHP ile bire bir aynı temayı işliyor, ancak bunu çok daha tehlikeli ve popülist bir şekilde yapıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 Şubat’ta Ankara’da, AKP’ye yakın bir sivil toplum örgütü olan SETA'nın düzenlediği Cumhurbaşkanlığı Sistemi Sempozyumu'nda referandumla ilgili şunları söyledi: “Kim ‘hayır’ diyor? PKK hayır diyor. Kim ‘hayır’ diyor? Bu ülkeyi bölmek parçalamak isteyenler ‘hayır’ diyor. Kim ‘hayır’ diyor? Bayrağımıza karşı çıkanlar ‘hayır’ diyor. Kim ‘hayır’ diyor? Bu ülkede yerli ve milli olanlara karşı çıkanlar hayır diyor.”

Bu retorik her geçen gün dalga dalga yayılıyor ve sıradanlaşıyor.

Başbakan Binali Yıldırım, her vesileyle, her kamuya açık konuşmada "PKK, FETO, HDP ‘hayır’ diyor onun için ‘evet’ diyoruz. Hayırcılara bakın ona göre karar verin" tarzı sözler sarf ediyor.

Düşman-dost, bizden ya da değil zıtlıkları üzerine oturan, milletin parçası olanlar ve olmayanlar ayrımı yapan, farklı düşünce ve tavrı ihanetle özdeşleyen, bu oranda siyaset karşıtı bir tutumu ihya edip, yücelten bu dil, Türkiye’nin alışık olduğu kutuplaştırıcı söylemleri aşıyor ve tüm özellikleriyle popülist-otoriter siyasi duruşa işaret ediyor.

Bu referandum kampanyası, kampanyada kullanılan bu dil bile kendi başına Türkiye’nin önünde duran anayasa değişikliği projesinin ruhunu tanımlıyor, popülist-otoriter bir düzenin kurumlaşmasını vadediyor.

Ayrıca bu iklim, Türkiye’nin sağ partilerinin, Orta Doğu’yu, Orta Doğu’daki Kürt hareketliliğini, bunun karşı ağırlığı olan militarist bir vurguyu Türkiye’nin yeni siyasi paradigması ilan ettiklerini ve toplumu bunun onaylamaya davet ettiklerini gösteriyor. (Al Monitor)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.