22 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara12°C
  • İzmir16°C
  • Berlin2°C

AKP’NİN EN BÜYÜK RAKİBİ ERDOĞAN

Kadri Gürsel

23 Temmuz 2012 Pazartesi 08:18

Eminim unutmamışsınızdır; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan geçen eylül ortasında Mağrip’te çıktığı Arap Baharı ülkeleri turunun üç durağında da “laikliği” salık vermişti.

Mısırlılara “laik anayasa” tavsiye ettiği Kahire’de “Kişiler laik olmaz, devlet laik olur” dedi ve bu cümleyi Trablus ve Tunus’ta da tekrarladı.

Erdoğan, Trablus’taki basın toplantısında, “Ben laikliği dinsizlik olarak kabul etmiyorum, laikliği din karşıtlığı olarak kabul etmiyorum” dedi.

Tunus’takinde, “Bir Müslüman, laik bir devleti başarılı bir şekilde yönetebilir. Laik devlet her inanç grubuna eşit mesafededir. İster Müslüman olsun, ister Hıristiyan olsun, ister Musevi olsun, ister ateist olsun... Hepsinin güvencesidir” diye konuştu.

Geleneksel ılımlı İslamcı kökenden gelen Başbakan Erdoğan gibi bir siyasetçinin, laiklik kavramına karşıt duran İslamcı akımların en güçlü iktidar adayları olarak ortaya çıktıkları bu ülkelerde laikliği savunması, neticede önemli bir olaydı. Erdoğan’ın laikliğe atfettiği mananın gayet dar ve yüzeysel olması, bu olayın önemini azaltmıyordu.

Akabinde, Başbakan’ın Arap Baharı turundaki performansını “Laikçi Erdoğan” başlıklı yazımda selamladım. Son cümleleri şöyleydi: “Erdoğan gibi laikliği savunan bir Müslüman da sözlük tanımı gereği ‘laikçi’dir. Türkiye’de laikliği savunanlar Erdoğan sayesinde artık göğüslerini gere gere ‘Laikçiyiz’ diyebilecekler.”

10 ay önceki Erdoğan’ın Arap Baharı turundaki söylemi, partisi AKP ve bu partinin kaidesini teşkil eden sosyo-politik ittifakın müstesna ideolojisiyle uyum içindeydi.

“Neo-İslamcılık”, kısacası... Bu ideoloji bazılarının sandığı gibi anayasal laikliğin karşıtı değildir, toplumun sekülerleşmesinin karşıtıdır.

Neo-İslamcılık, laikliğin yasal ve kurumsal çerçevesini genel anlamda korumaya itina göstermek ama diğer yandan toplumu muhafazakârlaştırmayı seçmektir. Sünni İslam’ın öğe ve değerlerini toplumsal hayata, siyasete ve kültüre egemen kılma çabasıdır.

Ilımlı İslamcılığın reformdan geçmiş, eşi ve benzeri olmayan halidir. Türkiye’ye özgüdür.

Ve tabii bütün bu dönüşümler boşuna değil. Türkiye’deki büyük sosyo-ekonomik değişimin İslamcı ideoloji ve siyasete yansımasıdır.

12 Aralık 2011’de bu köşede yayımlanan “Son model Erdoğan Ortadoğu için lüks mü?” başlıklı yazıda bu rabıtayı şöyle irdelemiştim:

“Milli Görüş, yüzü İslami Doğu’ya dönük, Batı karşıtı bir küçük burjuva hareketiydi. Fazlasıyla bölgeci idiler.

Erdoğan’ın AKP’si ise Türkiye’nin iktisadi ve sosyal gelişmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkan muhafazakâr eğilimli Anadolu burjuvazisi ile İslamcı hareketin tarihsel bir kavşakta gerçekleştirdikleri siyasi buluşmanın ürünüdür.

İslamcı harekete de sınıf atlatan bu yeni müteşebbis zümre beş kıtanın her mahallesinde iş yapmaya, bunun için de tanınmaya ve itibar görmeye arzulu. Hem kimliğini korumanın, hem de cihanşümul bir meşruiyetin arayışında...

Laiklik, farklı inanç ve kültürlerin bir arada, barış içinde, eşit ve özgür yaşayabilmeleri için insanlığın bulabildiği en iyi yol ise, bu sınıf için de dünyalı olmanın yolu laikliği gerektiğinde savunabilmekten geçiyor.”

Yeni muhafazakâr burjuvazinin dünya sistemi içinde muteber ve meşru addolunan bir Türkiye’yi temsil etme arzusunun dün gibi bugün de baki olduğunu düşünüyorum. Son bir yıl içinde olumsuza doğru hızla değişen, Başbakan Erdoğan’ın kendisi...

AKP adlı ittifakın, sınıfsal gerçekliği ile tek adamlık liderliği arasında hızla açılmakta olan bir makas söz konusu. Erdoğan’ın Başkan ya da Cumhurbaşkanı olarak, tek adamlığını Çankaya’da da her koşulda sürdürmek arzusu kendisini adeta partisinin en büyük rakibi haline getiriyor, onu eziyor.

Erdoğan, Çankaya’ya birinci turda çıkabilmek için aritmetik olarak da partisinden daha fazla oy almak zorunda tabii... Ama o AKP’yi oy sandığında gerçekten de geçmek, partisine şöyle bir 10 puan fark atmak için yanıp tutuşan bir lider görüntüsü veriyor... AKP’nin sınıf ittifakı kontratını zorladıkça zorluyor, baskılıyor.

“Tek din” sloganları, totaliter “dindar gençlik” söylemleri...

Dini gerekçeli içki yasağı zorbalıkları...

Kürtaj yasağı teşebbüsleri ve sonrasında kürtajı dini mülahazalarla sınırlandırma taslakları...

Eğitim sisteminin laiklikle bağdaşmayacak şekilde dinselleştirilmesi...

Erdoğan bütün aşırı sağcı, milliyetçi, İslamcı eğilimlerin oyunu almak için Dünya değerlerinden vazgeçtiğinin, partisine “Dünya”yı kaybettirmek üzere olduğunun farkında mı?

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.