AKP’NİN BEYANNAMESİ ERDOĞAN’I KESMEYECEK
Ahmet İnsel
16 Nisan 2015 Perşembe 08:45
Başbakan Davutoğlu’nun dün okuduğu seçim beyannamesinin, iktidar partisinin başkanlık rejimi önerisini somutlaştırması bekleniyordu. 100 maddede sunulan “Yeni Türkiye Sözleşmesi” bu beklentiye cevap vermedi. Aslında bir sözleşme olmaktan çok, içine bol miktarda hamaset serpilmiş, laf kalabalığı olarak nitelendirilecek cümlelerle şişirilmiş bir metni okudu Davutoğlu.
“Stratejik Derinlik” kitabında karşımıza çok çıkan içi boş, cafcaflı formüllerin bir kısmı bu kısa metinde de karşımıza çıkıyor. Örneğin, “Ortak tarihdaşlık, ortak kadim geçmişimizi ve geleceğe dönük ortak kader bilincimizi yansıtmaktadır” türünde bir cümlenin aynı şeyi farklı kelimelerle tekrarlamaktan başka bir anlamı yok. Ama oturaklı duruyor. Ya da “insan onuru ilkesinin anayasal ve siyasal düzenimizdeki dayanakları aidiyet bilincimizi oluşturan ortak tarihdaşlık ve hak, hukuk ve adalete dayalı eşit vatandaşlıktır” cümlesi. Eşit vatandaşlıkla insan onuru arasında bir bağ kurulmaya çabalandığı anlaşılıyor ama gerisi tam bir laf kalabalığı.
AKP’nin seçim beyannamesinde çok genel değerlendirmeler ve her yere çekilecek elastiki önerilerin yanında, başkanlık sistemine geçme gerekçesi olarak sunulanlar bu metni kaleme alanların bu işe kerhen girdikleri izlenimi yaratıyor. Türkiye’de parlamenter rejimin darbelerle yapılan müdahalelerle özünden uzaklaştırıldığı, işleyişinin saptırıldığı bir gerçek. Ama beyannamede Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında yetki çatışmalarından kaynaklanan krizlerin önlenmesi, başkanlık sistemine geçiş için yegâne somut gerekçe olarak sunuluyor. Ve en yakın örnek olarak 2001 krizi veriliyor!
Seçim beyannamesini yazanlar 14 yıldır yetki çatışması yaşanmadığını zımnen kabul ederek başkanlık sistemine geçişin en güçlü gerekçesini kendi elleriyle yok ediyorlar. Yetki karmaşasına son vermek beyannamede yer alan yegâne gerekçe. Ama cumhurbaşkanı ve başbakan aynı siyasal eğilimde olunca, hangi yetki karmaşası yaşandı sorusunun yanıtı yok. Buna karşılık başkanlık rejiminde başkanın partisinin parlamentoda çoğunluğa sahip olmaması durumunda ortaya çıkacak yetki çatışması 2001’dekinden çok daha büyük olmayacak mıdır? Yoksa başkanla parlamento çoğunluğunun Türkiye’de hep aynı partiden olacağı mı sanılıyor ya da bunu sağlayacak bir düzenek mi tasarlanıyor? Ayrıca iktidara gelmesini büyük ölçüde 2001 krizine borçlu olan AKP, neden 2002’de cumhurbaşkanının yetkilerinin daha da kısıtlandığı, tam parlamenter rejimi savunuyordu? Bu sorunun gerçek yanıtı, “beyefendi şimdi böyle uygun görüyor” olsa gerek. Gerçekten de 2001’den beri olmadığını öğrendiğimiz yetki karmaşasını Tayyip Erdoğan’ın kendisi cumhurbaşkanı olarak sürekli yaratmıyor mu?
Beyannamede, 2007’de cumhurbaşkanının halkoyuyla seçilmesine yol açan anayasa değişikliği, başkanlık rejiminin ilk adımı olarak sunuluyor. Halbuki mümtaz laikçi hukukçularımızın gökten zembille indirdikleri “367 toplantı yeter sayısı” gibi demokrasiyi iğdiş eden önleme ve CHP’nin var gücüyle bu ipe sarılmasına karşı tepkiyle alelacele almıştı AKP anayasa değişikliği kararını. Erdoğan halkoyuyla cumhurbaşkanı seçilmesini o hukukçuların ve CHP’nin yüksek basiretine borçlu. Başkanlık rejimini anayasa değişikliği referandumunda ne Erdoğan ne başka bir AKP’li ağzına almıştı. Şimdi tarih başka türlü yazılıyor.
Seçim beyannamesinde başkanlık rejiminde demokratik denge ve kontrol mekanizmalarının öngörüldüğü bir ritüel formül olarak yer almış ama nasıl sorusuna herhangi bir yanıt yok. “Yürütme erki de yasama ve yargı erki gibi anayasal denetime açık olacaktır” güvencesi veriliyor ama kamu otoritesi yetkisinin sadece yürütme erki sahiplerince kullanılabileceği de vurgulanıyor. Yargı da bir kamu otoritesi değil mi? Yürütmeyi asli güç olarak konumlandırmaya çalışmaktan kaynaklanan tutarsızlıklara sadece bir örnek bu.
Beyannamede yer alan diğer önerileri önümüzdeki haftalarda değerlendirmeye, tartışmaya devam edeceğiz. Örneğin “komşu ülkeler ile geliştirdiğimiz Yüksek Düzeyli İş Birliği mekanizması” hangi komşuları kapsıyor ki her alanda derinleştirileceği vaat ediliyor sorusuna yanıt arayacağız. Bu son örneğin de gösterdiği gibi, seçim beyannamesinde gerçeklik algısı sorunu bariz biçimde var. “Modernite ile kadimin en kapsamlı yüzleşmesi bu coğrafyada yaşanmıştır” cümlesinde olduğu gibi, ağdalı bir romantizm örnekleri bunu pekiştiriyor.
Yeni bir medeniyet çağrısının öncüsü olma iddiasıyla biten AKP beyannamesi mostralık cümle ve ilkelerden oluşan bir potpuri izlenimi veriyor. Tayyip Erdoğan’ın başkanlık rejimi ihtirasına da yanıt verdiği söylenemez. Acaba neden?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.