AKP VE PKK AYNI AMACA MI HİZMET EDİYOR?
Frederike Geerdink
11 Ağustos 2015 Salı 06:46
Anadolu Ajansı’nın haberine göre 7 Haziran’dan bu yana 23 güvenlik görevlisi PKK tarafından öldürüldü. Ve eminim bu yazı yayınlandığında bu rakam artmış olacak. Aynı durum en son Silopi’de, devlet eliyle hayatını kaybeden üç sivil için de geçerli.
Ve bu arada kaç PKK savaşçısı öldürüldü? Ordunun geçtiği bilgiye göre sayı 190. Geçen hafta Kandil’de söyleşi yaptığım, KCK Eş Başkanı Beze Hozat’a göreyse bu sadece bir devlet propagandası; Hozat aslında yalnızca dokuz gerillanın öldüğünü savundu. Kimin doğru söylediğini anlamak zor ama hali hazırda PKK’nin onlarca yıllık dağ koşullarında hayatta kalma deneyimini göz önünde bulundurunca 190 rakamı gerçekten de abartılı duruyor.
Rakamlar ne olursa olsun, bir gerçek var ki şiddet kontrolden çıkıyor ve her geçen gün sevdiği birinin yasını tutan ailelere ve topluluklara bir yenisi ekleniyor. Cenazelerin yarattığı kederi görmek yürek parçalıyor -tabutlar ister Türk bayrağına sarılı gömülsün ister Kürt renklerinde bir bayrakla kaplansın.
Her iki tarafın tekrar müzakere masasına dönmesine yönelik, HDP’li ve CHP’li siyasetçilerin, ayrıca akademisyenler ve entelektüellerin yaptığı çağrıya yürekten katılmamak elde değil. Hoş bunun yakın zamanda gerçekleşeceğine dair pek bir inancım yok.
Türkiye’de birçok kişi her iki tarafın da bir an önce harekete geçip şiddeti sonlandırması için çabalarken, Bese Hozat’a göre bu çaba artık bir seçenek değil.
Kendisine sordum: “PKK’nin Türkiye’deki yerel yapılanmaları tamamen kontrolünüz altında mı ve bu yapılanmalar KCK önderliğinden gelecek bir ‘Şiddeti durdurun’ çağrısını dinler mi?”
Hozat’ın yanıtı şöyle oldu: “Devlet bize saldırmayı durdurursa, askeri kışlalar ve karakollar inşa etmeyi bırakırsa, baraj yapımlarına son verirse, Kürtleri tutuklamaktan vazgeçerse ve müzakere masasına dönerse bu durumda bizim de silahların susması için yapacağımız bir çağrıyı neden dinlemesinler?”
Hozat’ın bu ifadesi, hükümetin müzakere sürecindeki davranışı hakkında, söyleşi esnasında daha önce söylediği şu cümlelerle aynı paralelde : “Hükümet en temel müzakere kuralına uymadı: savaşa hazırlanmamak. Geçtiğimiz iki buçuk yıl boyunca savaşa hazırlandılar. Ölümler durmadı, şimdiyse yine sivilleri öldürüyorlar, savaşın kurallarına uymuyorlar.”
“Peki PKK hangi kurallara uyuyor” diye sorduğumda ise yanıtı şu oldu: “Biz müzakere süresince savaşa hazırlanmadık, kimseyi müzakere esnasında öldürmedik. Ve şimdi yine savaş başlatıldı, biz yalnızca güvenlik güçlerini öldürdük, hiçbir zaman sivilleri öldürmedik. Biz sadece nefsi müdafaada bulunduk.”
Devlet PKK ile yine savaş halinde, ayrıca nefsi müdafaa eylemi içerisinde olduğunu iddia eden tek taraf PKK değil. Kırılması imkansız olmasa da zor bir döngü bu. Fakat, birçok kişiden duyduğuma göre, hükümetin ve PKK’nin ortak bir amacı var: HDP’yi (olması kuvvetle muhtemel) erken seçimlerde yüzde 10 barajının aşağısına çekmek.
Bana inandırıcı gelen, bu amacı AKP’nin ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın güttüğü; PKK’nin de bunu istediği ve başka bir deyimle PKK ile HDP arasında bir güç oyunu bulunduğu argümanına itirazım var.
Bu, Kürt siyasal hareketinin iki önemli temsilcisinin arasındaki bir güç oyunu değil. Bu yüz yıldır var olan bir gerçek: Devlet Kürtleri yok etmeye çalışıyor -ister silahlansınlar ister şiddet içermeyen yollarla haklarını almaya çalışsınlar. PKK ve HDP ise aynı şeyin peşinde: Kürtlerin, demokratik bir Türkiye’de kendi kendini yönetebilmesi. PKK’nin istediği de HDP’nin baraj altında kalması değil, barajın ortadan kalması.
Eğer olası bir erken seçimde, bu şiddet ortamı HDP’yi yüzde 10 barajının altına çekerse, bu durum yalnızca AKP’yi ve Erdoğan’ı sevindirecektir. PKK buna sevinmeyecek, HDP’nin sevinmeyeceği de ortada.
Ama baraj altında kalınsa bile Kürt hareketi için, hem HDP hem PKK açısından dünyanın sonu olmayacaktır. Haziran seçimlerinde olduğu gibi, muazzam bir başarı sağlanmasaydı sonunda felaket olmayacaktı. Evet onlar siyasi bir parti ve bu parti Kürt siyasi hareketinin dönüştüğü kitlesel bir hareketin parçası. Eğer parlementoda temsil edilmezlerse, haklarını elde edebilmek için başka yollar bulacaklardır, halihazırda Demokratik Bölgeler Partisi ile güneydoğuda yaptıkları gibi. Sivil itaatsizlik kampanyalarına yoğunlaşacak ve haklarını alabilmek için şiddet içermeyen her yolu deneyecekler.
HDP bir kez daha baraj altı bırakılsın ya da bırakılmasın, bu sadece Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun tezahürü olacak. Haziran ayında gördük ki 6 milyon insan HDP’nın barış mesajına ve Demirtaş’ın demokrasiyi Türkiye’de ki herkes için istediğine inandı. Ama olur da gelecek seçimlerde milyonlar sırtını yine HDP’ye dönerse, bu insanlar devletin, hükümetin ‘Teröristler Türkiye’yi bölmek ve ülkede savaş çıkartmak istiyor’ hikayesine kolaylıkla kanıyor demektir.
Fakat yine yüzde 10’u geçen bir başarı elde ederlerse bu durum Türkiye hakkında bir şeyi de gösterir: şiddet ortamında bile, insanlar hükümetin yalanlarını ve ikiyüzlülüğünü, Kürtlerin terörist olduğuna ve ülkeyi bölmeye çalıştığına dair söylediği tarihi yalanı görecek.
İşte bu durum da gelecek için umutlanırdım. Buna ihtiyacım var, çünkü bugünlerde umutlu olmak çok zor. (diken.com.tr)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.