AKP: KUŞ MU, DEVE Mİ
Taner Akçam
15 Temmuz 2013 Pazartesi 08:37
AKP üzerine yapılan değerlendirmeleri bazen çok can sıkıcı bulduğumu itiraf etmek zorundayım. Bana hep, devekuşunun deve mi, kuş mu olduğu üzerine yapılan tartışmaları hatırlatıyor.
Türkiye bir geçiş toplumudur, son 15-20 yıldır sivil-asker bürokratik elitlerin yönettiği otoriter bir rejimden daha demokratik bir topluma doğru geçiyor. Geçiş dönemi toplumları iki merkezî soruyla uğraşır ve bir cevap bulmaya çalışırlar:
a) Yeni toplumda fikir özgürlüğü başta olmak üzere, bireysel hak ve özgürlüklerin sınırı ne olacaktır?
b) Adalet nereye kadar tesis edilecektir?
Eski otoriter rejim genel kural olarak başta büyük kitlesel katliamlar ve faili meçhuller olmak üzere bir dizi insan hakları ihlalleri üzerine oturmuştur. Yeni ve demokratik bir topluma geçilirken bu adaletsizliklerin ne kadarının üstüne gidilecek; geçmiş haksızlıkların sorumluları ne kadar adaletin pençesine teslim edilecektir?
Özgürlüklerin ve geçmiş adaletsizliklerin tamirinin sınırını belirleyen iki önemli faktör vardır. İlki özgürleşme ve adalet konusunda aşağıdan gelen dalgadır. Bu dalga ne kadar güçlü ise, yeni toplum o kadar özgür ve adaletli olur. Halkımızın deyişiyle, ne kadar ekmek o kadar köfte...
İkincisi, rejimin eski efendilerinin ne kadar iktidarda pay sahibi olmaya devam edecekleridir. Özgürlük ve adaletin sınırları eski efendilerin iktidardaki ağırlıkları ile doğrudan orantılıdır. Eğer geçiş dönemi toplumuna önderlik edenler (AKP), esas olarak eski efendiler ile uzlaşmayı tercih ederlerse özgürlükler sınırlı olur ve geçmiş adaletsizlikler ciddi olarak soruşturulmaz. Kim kendi pisliğinin açığa çıkmasını ister ki? Bu nedenle geçiş toplumunun ne kadar demokratik olacağı ve adaleti sağlayacağının cevabı, eski efendilerin iktidardaki güçleri ile doğru orantılıdır. Burada da ne kadar ekmek o kadar köfte durumu sözkonusudur. Ama tam tersten...
Saydığım bu nedenlerden dolayı, geçiş dönemi toplumlarını, otoriter yapılardan daha demokratik ortama geçiren partiler devekuşuna benzerler. İsteyen onu deve, isteyen de kuş olarak tanımlar. Her ikisi de doğrudur. Bu partilerin ne kadar kuş ne kadar deve olduğunu belirleyen, onların sistemin eski efendileri ile ne kadar uzlaşıp uzlaşmadıklarıdır. Uzlaştıkça deve, değişimi zorladıkça kuş olurlar.
Gördüğüm odur ki, İslami- muhafazakâr kesimlerin büyük çoğunluğu, AKP’nin yarattığı sivil dönüşümün büyüklüğünün altını çizerek, onu kuşa benzetiyor ve bu nedenle yaptığı olumlu icraatları öne çıkartıyorlar. Şu günlerde, AKP’yi eleştiren herkese, 28 Şubat kılıcı ile saldırmalarının nedeni, AKP’yi hâlâ kuş olarak görme arzularıdır.
AKP’yi deveye benzetmek de mümkün; bunu yapanlar, AKP’nin özellikle yerini aldığı sivil- askerî bürokrasi ile benzerliklerine dikkat çekiyorlar. AKP’nin, eski efendilerin rejimini fazla değiştirmediğini ve bu yapıyı kendisi için kullanmayı tercih ettiğini ileri sürüyorlar. Bunun da ötesinde, AKP’nin fazlası ile eski efendilerin zihniyet kodlarıyla konuştuğunu savunuyorlar. Gezi olayları ile işlemediği artık iyice açığa çıkan aşırı merkeziyetçi yapıya ellerini bile sürmedikleri ileri sürülen en önemli kanıt. AKP’nin gelinen noktada tıkanması biraz da bundan.
Kuş- deve tartışmasının gereksiz bir kısırdöngülük boyutu var. AKP, aslında ne kuş ne deve, tam bir devekuşudur. Şu anda iktidarını sürdürme şansını ise (galiba Erdoğan’ın önündeki kamuoyu yoklamalarına dayanarak) “develikte” görmektedir. Onun bu hesabını bozacak tek şey, bu yoklamalarda kolayca yakalanamayacak olan aşağıdan gelen demokratikleşme dalgası ve adalet arayışının gücüdür. Eğer Gezi ile başlayan bu özgürlük ve adalet anlayışı devam ederse, AKP bu geçiş dönemini daha fazla taşıyamayacaktır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.