AKP, CUMHURİYET'İ DEVRALIYOR
Etyen Mahçupyan
27 Kasım 2011 Pazar 01:20
Türkiye'de dindar kesimlerin Cumhuriyet rejiminin bizatihi kendisi ile ilgili sorunu olmadı.
Rejimle dindarlar arasındaki gerilim, Cumhuriyet'i kendi tekeli altına alan kadronun dışlayıcı yönetimiyle ve tepeden inme yüzeysel modernleşme zorlamasıyla ortaya çıktı. Devlet propagandası ise, bu tepkileri 'irticai' bir direnç olarak sunarak, baştaki 'devrimci' kadronun meşruiyetini sağlama almaya çalıştı. O kadar ki yıllar boyunca medya dindar kesimin en uç örneklerini gündeme getirmekle kalmadı, 28 Şubat döneminde (1997) irticanın varlığını kanıtlamak için sahte bağnaz dindarlar bile üretildi.
Bu arka plan doğal olarak cumhuriyet fikriyle barışık olmayan bir İslamî kesim algısına neden oldu. Dolayısıyla AKP iktidarlarıyla birlikte ortaya çıkan görünüm birçokları için en hafif kelimeyle şaşırtıcı. Başbakan'ın cumhuriyet rejimine, laikliğe ve demokrasiye övgü sunmadığı tek bir konuşması bile yok.
Öte yandan Batı yanlısı, modernleşme hevesi yüksek bu siyasî hareket, çok geniş bir temsiliyete de dayanmakta. Bütün bunlar Türkiye'deki dindarların bu ülkenin mirasını sahiplendiğini gösteriyor. Ancak ufak bir farkla... Söz konusu sahiplenme adımını atarken dindar kesim ve özellikle AKP, Cumhuriyet'i fikirsel planda dönüştürüyor. Kemalist bakışa göre Cumhuriyet, yıkılmış bir imparatorluğun üzerine ve ondan koparak kurulmuştu. Oysa AKP'nin sahiplendiği Cumhuriyet, Osmanlı mirasının uzantısı. Bu yaklaşım, Cumhuriyet'i Tanzimat'la başlayan ve iki Meşrutiyet dönemiyle pekişen bir demokratikleşme/modernleşme deneyiminin devamı haline getiriyor. Böylece bu rejimin tarihsel bir analizi de mümkün hale gelebiliyor, çünkü açıktır ki örneğin fikir ve basın özgürlüğü gibi alanlarda, hatta demokratik temsiliyet açısından Cumhuriyet, Meşrutiyet dönemlerinden daha geride.
AKP'nin bu duruşu el yordamıyla ortaya çıkmış değil. Karşımızda tarihi yeniden ele almaya ve onunla yüzleşmeye dönük bilinçli bir strateji var. Ancak hemen bir uyarıda bulunalım: Bu demokratik bir bilinç olmaktan ziyade, yaşanmış ezikliklerin giderilmesine, vicdanların rahatlatılmasına ve devletin yeniden içselleştirilmesine yönelik bir arayışın ifadesi. Diğer bir deyişle dindar kesimin derdi tarihte gerçekten de ne olduğundan ziyade, tarihe nesnel bakabilme duygusunu yaşama isteğiyle ilintili.
Ne var ki bu eksikliğine karşın, söz konusu tavrın ideolojik dünyamızda yarattığı depremleri göz ardı edemeyiz. Dersim'de 1936-38 arasında yaşanan katliamın gündeme gelmesiyle birlikte, hükümetin bu konulardaki rahatlığı, oysa CHP'nin sıkışmışlığı barizdi. Anamuhalefet partisinin Atatürk'ün dokunulmazlığına hâlâ muhtaç olması yanında, AKP'nin bu konuda serinkanlı ve gerçeklerden yana bir duruş sergilemesi, gelecek tartışmaların da işareti gibiydi.
Nitekim art arda ilginç gelişmeler yaşandı... Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Fransa'dan gelen ortak tarih komisyonu teklifini anında kabul etti. Bu, Türkiye'nin Ermeni soykırımını kabul etmeye hazır olduğunu söylemiyor. Ama Türkiye'nin soykırım tanımına neden olan olayları gündemine almak ve onunla helalleşmek arzusunda olduğunu gösteriyor. Henüz 2005 yılında Ermeni Konferansı'nı 'arkadan hançerleme' olarak nitelendirmiş olan Meclis Başkanı Cemil Çiçek ise aynı gün şöyle diyordu: "Özellikle 1915 olaylarıyla ilgili biz tarihimizle yüzleşmeye hazırız... Tartışmalı dönemleri tarihçilerin ortaya koyduğu çalışmalarla değerlendirmeye hazırız. Tarihimizle yüzleşmeye, eksiklerimiz yanlışlarımız varsa onlardan yola çıkarak gelecek inşasına mecburuz."
Bu beyanların ima ettiği zihinsel dönüşümü görmemek mümkün değil. Kritik nokta AKP ve dindarlar için geçmişle yüzleşmenin aslında gelecekle yüzleşmek anlamına geldiğidir. Ama geleceği inşa etmek Cumhuriyet öncesini yeniden zihinlerde kurmayı gerektiriyor. Bu noktada AKP'ye gelebilecek en önemli eleştiri, Osmanlı'yı modernleşmeden ayırarak sahiplenmesi olurdu. İşte bu nedenle geçen haftaki 'Abdülmecit ve Dönemi' sempozyumu devrimsel nitelikte. Çünkü hükümetin himayesi altında gerçekleşen bu toplantı, Tanzimat ve Islahat fermanlarını çıkarmış, eşit vatandaşlığa doğru adım atmış, özel hayatında ise en 'alafranga' tavırları benimsemiş bir sultanı konu ediyordu.
Dindarları temsil eden bu hükümetin, kendisine ahlaken bu denli zıt bir reformist sultanı sahiplenmesi siyasi anlamlar içeriyor. Cumhuriyet'in Osmanlı mirası üzerinden yeniden kurulması, rejimin tatsız birikimlerini toplumun zihninden arındırıp cumhuriyet fikrini kendi tarihi mecrasına oturtarak, geleceğe kapı açıyor.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.