‘AKP-BDP UZLAŞMASI’ MESELESİ
Nuray Mert
13 Şubat 2013 Çarşamba 07:33
Siyaset, çatışma alanı olduğu kadar, uzlaşma, uzlaşma alanı olduğu kadar ise çatışma alanıdır. Demokrasi, hak ve özgürlükler mücadelesi çatışmadan kaçınarak mümkün olmaz. Siyasete sağ veya sol perspektiften bakmanın belki en ayırt edici yanı, sağ siyasetlerin siyaseti çatışmasız bir alan olarak görmesi, sol siyasetlerin ise çatışmayı kaçınılmaz kabul etmesidir. Ancak, sağ siyasetler uzlaşmayı, sol siyasetler çatışmayı mutlaklaştırdıkları ölçüde güdükleşip, otoriterleşirler.
Son günlerde BDP ve AKP arasında Anayasa ve çözüm konusunda uzlaşma sinyallerinin gelmesi, doğal olarak farklı türden tepkilere yol açtı. En çok da, ‘Kürtler ile barışın bedelinin demokrasiden feragat edilmesi’ olabileceği kaygısı yarattı. Aslında, iktidar partisinin Kürt siyaseti ile Başkanlık sistemine destek pazarlığı yapabileceği ve Kürt siyasetinin bu pazarlığa yanaşabileceği konusu daha önce de zaman zaman gündeme gelmişti, ancak geçtiğimiz hafta BDP Genel Başkanı’nın açıklamaları ile iyice alevlendi. Böyle bir ihtimalin, Kürtlerin özgürlük taleplerinin sonuna kadar yanında yer alanları dahi fevkalade kaygılandırmış olması anlaşılır bir şeydir.
Ancak, BDP’ye yüklenmek yerine, öncelikle, böyle bir ihtimalin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine kafa yormakta fayda var. Zira, mesele sadece bir ilke meselesi değil. Yani, Kürt siyasetinin, ulusal kazanımları uğruna Türkiyede yaşayan diğerlerini otoriter bir sisteme mahkum etmeye rıza göstermesi ihtimalinin etik ve ilkesel boyutu değil. Kürt meselesinin barışçıl çözümünün, (ilkesel olmanın ötesinde gerçekçi açıdan da) bu türden pazarlık ve hesaplar çerçevesinde gerçekleşemeyeceğinin anlaşılmasında fayda var. Bu türden çabaların gideceği yol uzun olamaz, zira sadece demokrasi adına kaygılananlar açısından değil, Kürt siyaseti için de, iktidar partisi için de çıkmaz yol olduğu çok kısa zamanda ve süreç içinde görülür.
Burada bir temenniden değil, bir gerçeklikten söz ediyorum. Şöyle ki, demokratikleşme yerine Başkanlık sistemi üzerinden otoriterleşen bir Türkiye’de Kürtlerin özgürleşme çabaları, eninde sonunda, tüm garantilerini yitirir. BDP başta olmak üzere Kürt siyasetinin bu gerçeği gayet iyi bildiğinden eminim. Bu gerçeği farketmeyenler varsa da, ben hatırlatmış olayım. Diğer taraftan, iktidar partisinin hem mutlak otorite peşinde koşup, hem de Kürtler ile barış imkanı yakalaması imkansızdır. Bu gerçek, yani iktidarın kısa vadeli taktikler üzerinden yürüme çabalarının tamamının nasıl çöktüğünü, geçtiğimiz süreçler de gayet iyi görüldü. AKP buna rağmen aynı yolda gitmekte ısrar ederse kendi yolunu baştan tıkamış olur.
İktidarın Anayasa konusunda MHP yerine, BDP’nin desteği formülüne meyletmesi aslında umut verici bir gelişme olmalıdır. Ancak iktidar partisi, mutlak otorite arayışını terk etmediği sürece bu türden bir ittifak arayışı her iki tarafı da yormaktan ve kırılmalara yol vermekten öteye gidemez. İktidar partisinin, hala ucuz formül peşinde koşmak yerine, er veya geç bu gerçeği görmesinde fayda var.
Daha açık konuşmak gerekirse, yeni Anayasa’da BDP’nin Başkanlık sistemine göz kırpması, iktidarın da yerel yönetimlerin güçlenmesi üzerinden özerkliğe göz kırpması gerçek bir uzlaşma siyasetine sağlam bir temel olmaktan uzaktır. İktidar-BDP uzlaşması her iki tarafın da Türkiye’nin demokratikleşmesi çerçevesini dikkate aldığı ölçüde güvence kazanır, yoksa bir adım ötesinde her iki taraf için de yeni bir hayal kırıklığı olur ve daha büyük çatışma ortamı yaratmanın önüne geçilemez, ve tüm tarafların işi daha da zorlaşır.
Son olarak, Türkiye solunun da, BDP’nin iktidar ile uzlaşma sinyalleri karşısında tayakkuza geçmek, bunun ötesinde ise düz bir iktidar karşıtlığı ve Kürt siyaseti karşısında kuşkuculuğa savrulma ahlinin ötesine geçmeyi başarması gerekir. Türkiye solunun tüm tonlarının, demokratikleşme, hak ve özgürlükler mücadelesine daha gerçekçi ve yapıcı katkı sağlama yollarına kafa yormasında fayda var. Gerçekçilik sağ siyasetlerin sürekli telkin ettiği gibi ‘gerçeklere teslim olmak’ değildir, siyasi ilke ve hayallerimizi hayata geçirmek ısrarından vazgeçmeden gerçekleri dikkate almaktır.
Bugüne kadar sol siyasetlerin hemen tüm tonlarının sağ siyasetler konusunda temel sorunu, dindarlık-‘gericilik’/laiklik ikilemi olarak görmelerinin, toplumsal gerçeklikleri görmezden gelmekte ısrar ve siyasetlerini bu anlayış üzerine kurmalarının sonucu asıl mesele olan sağ otoriterlik göz ardı edildi. Umarım şimdi de, benzer bir şey Kürt siyaseti üzerinden yaşanmaz. Aksi halde, ‘barışın bedeli’ demokrasi olmayabilir ama, Kürt siyasetinin gerçeklerini, onun ötesinde Türkiye’nin ve dünyanın gerçeklerini görmezden gelmenin bedeli bir kez daha demokrasi olabilir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.