AĞAÇ VE HÜKÜMET
Hilal Kaplan
02 Haziran 2013 Pazar 08:35
Taksim, Türkiye'nin değil, dünyanın en çirkin meydanlarından birisidir. Gürültü kirliliğinin egzos gazlarına karıştığı, AKM gibi estetik yoksunu binalara, hem ağaç hem manzara katili büyük otellerin eşlik ettiği, trafik keşmekeşinin tavan yaptığı bir ucubedir. Bu yüzden Taksim Yayalaştırma Projesi'ni büyük ölçüde destekliyorum. Çünkü bu proje sayesinde Taksim'in, ideal bir meydanda olması gerektiği üzere yayaların serbestçe dolaştığı, hava ve gürültü kirliliğinin azaldığı, estetik değerinin arttırıldığı bir alana dönüştürülmesi planlanıyor.
Projenin İstanbul Büyükşehir Meclisi'nden, şimdilerde projeye muhalifmiş rolü kesen CHP başta olmak üzere muhalefet parti üyelerinin oyları sayesinde 'oybirliği'yle geçme sebebi de budur. Hatta CHP'li üye Fahrettin Kayhan da, o toplantıda takdirini şu sözlerle ifade etmiştir:
'Biliyorsunuz İstanbul'umuzun pek çok sorunu var. Bunların en başında da ulaşım, trafik sorunu geliyor. Güzel bir proje yapılmış. Biz her defasında belirtiyoruz. İstanbul için yapılan olumlu, İstanbul halkı lehine yapılan bütün projelere Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek vereceğimizi beyan ediyoruz. Şimdiye kadar İstanbul'u yönetenler tarafından böyle bir projenin yapılmamış olması büyük eksiklik. Bugün böyle bir projenin yapımında emeği geçen herkese Cumhuriyet Halk Partisi olarak teşekkür ediyoruz.'
Ancak proje kapsamında, özellikle Gezi Parkı alanının küçültülmesine sebep olacak olan tarihî Topçu Kışlası'nın yeniden yapımı bir kesimin rahatsızlığının kaynağını oluşturuyordu. Otobüslerin rengine bile karar verirken halkın fikrini soran Büyükşehir Belediyesi'nin de hemen hiçbir halkla ilişki çabası sarf etmeden bu işe kalkışması fitili ateşledi. Yeri değiştirilecek olan 13 ağaç üzerinden eylem örgütlendi. Ne var ki bu eylem, polisin kamu asayişini ve sağlığını hiç önemsemeden biber gazına abanmasıyla kendi sınırlarını aştı. Haklı veya haksız muhtelif sebeplerle Ak Parti'ye karşı bilenmiş kesimlerin kendini ifade mecrasına evrildi.
'Sermaye defol' diye pankart açan eylemcilere sermayedarlar sahip çıktı.
'Kahrolsun Amerikan emperyalizmi' diye haykıranlara ABD Büyükelçisi ve Avrupa Birliği destek verdi.
Yalan haberler karşısında muhalif gazeteciler, meslekî melekelerini kaybedip bolca dezenformasyon yaptı.
Gerisi çorap söküğü gibi geldi...
Arap Baharı'nı emperyalist proje olarak görüp 'Türk Baharı' naraları atanlar,
Komutanlığı sürecinde Hakkâri'de yakmadığı orman kalmayan emekli askerler,
Gökkafesler'de, orman arazilerindeki villalarında sefa sürüp başımıza çevreci kesilen ünlüler,
Sivil itaatsizliğin âlâsını yapanlara 'otoriteye biat' önerip bürokraside istedikleri kadar yer kapamayınca 'anarşist' kesilenler,
Ak Parti'de makam mevki sürecinin sonuna gelmiş olanlar...
Tabii, ne yazık ki bu kesimler içerisinde kendilerini 'Mustafa Kemâl'in askerleri' olarak konumlandırıp darbe çığırtkanlığı yapanlar da başı çekti. Hazır böyle bir ivme yakalanmışken, demokratik çerçevede başlayan eylemi anti-demokratik bir zemine sürüklediler.
Ağaç devirmeye karşı olan grupların temsili, yerini hükümet devirmeye taraftar olan gruplara bıraktı. Bu minvalde, başta BDP'liler olmak üzere göstericilerin düşmekte olan çığın nereye yuvarlandığını da iyi hesap etmesi gerekir sanırım.
Eyleme katılanlar içerisinde derdi hükümeti devirmek değil, demokratikleşme olan kesime Ak Parti dikkat kesilmelidir. Başbakan da sanırım farkındadır ki, kendisinin referandum sürecinde teşekkür ettiği gruplar dahili pek çok demokrat ya meydanda ya da gözaltındadır. Bu kesimlerdeki sosyolojiyi iyi okuyarak hükümetin önce burada bir sorun olduğunu kabul etmesi gerekir. Bu memnuniyetsizliğin sebeplerini araştırmaya eğilmesi gerekir. Zira Ergenekonperestler, Gezi itirazı belli bir temsiliyet kazanıp ortaya çıkınca meydanlara dökülmüştür. Ama onlar meydanı hegemonize etmeden de orada olan ve Ak Partifobiden muzdarip olmayan bir kitle vardır. Ötekilerin talebi anti-demokratik yollarla hükümeti yıkmak gibi gayri meşru bir istektir. Lakin mevzubahis grupların talepleri özellikle Başbakan Erdoğan'dan daha yapıcı ve tahkir etmeyen bir dil, gösteri hakkına saygılı bir polis teşkilatı ve farklı sesleri duymaya açık bir hükümettir. İşte bu çağrıya kulak verilmesi şarttır. Bu minvalde Başbakan'ın dünkü sağduyulu açıklamaları, polisin hükümetin emriyle Taksim'den çekilmesi ve aşırı güç kullanımına ilişkin
soruşturma başlatılması, Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın Gezi Parkı Platformu ve Mimarlar Odası temsilcileriyle buluşması müsbet adımlardır.
Suriye krizinde önemli mesafeler kat edildi. Derecelendirme kuruluşları bile hükümetin ekonomik başarısına kayıtsız kalamadı. Kalkınmamız geri döndürülmesi zor bir hızla devam ediyor. En önemlisi 30 yıllık bir şiddet kabusundan uyanmak üzereyiz.
Okyanusları aşmışken, derede boğulmayalım.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.