25 Kasım 2024
  • İstanbul3°C
  • Diyarbakır3°C
  • Ankara-1°C
  • İzmir4°C
  • Berlin10°C

ADIM ADIM 9 HATA

Ruşen Çakır

14 Haziran 2013 Cuma 08:36

Başbakan Erdoğan’ın Gezi Parkı direnişine karşı her geçen gün daha da sertleşmesini, önümüzdeki dönemde yaşanacak seçimlere (yerel, Cumhurbaşkanlığı, genel) yönelik bir yatırım olarak görenlerin sayısı hayli kalabalık. Onlara göre Erdoğan, özellikle Öcalan ve PKK’yı muhatap alıp çözüm süreci başlattığı için ciddi bir oy kaybı yaşıyordu; bunu durdurmak, hatta oylarını daha da artırmak için Gezi direnişini bir fırsat olarak gördü; gerilimi iyice tırmandırdıktan sonra büyük bir operasyonla direnişi sert bir şekilde sonlandıracak ve popülaritesini artıracak...

Başbakan’ın bir an önce direnişi sonlandırmak istediği açık. Hatta bu yazıyı yazdıktan sonra, muhtemelen daha önce de olduğu gibi sabaha karşı böyle bir operasyon yapılmış bile olabilir. Böylesi bir operasyonun Erdoğan’ın (ve hükümet ile AKP’nin) toplumun belli kesimlerindeki popülaritesini artıracağı da muhakkak. Ancak uluslararası kamuoyunun ve daha önemlisi toplumun geri kalan kesimlerinin Erdoğan ve AKP’ye bakışı da iyice kemikleşecektir. Bir de bunun üstüne cumartesi Ankara’da, pazar da İstanbul’da yüz binlerce kişinin AKP mitinglerine katılacağını düşünürsek gerginliğin iyice tırmanacağını da öngörebiliriz.

Zincirleme hatalar

Yazının başına dönelim. Şahsen Başbakan’ın bilinçli bir stratejiyi hayata geçirdiğini sanmıyorum. Bunun yerine peş peşe hatalar yaptığı, en önemlisi hatalarında ısrar ettiği için ülke olarak bu noktaya sürüklendiğimiz kanısındayım.

İlk hata, malum, Gezi Parkı protestocularını “birkaç çapulcu” olarak görüp polis zoru kullanarak kolaylıkla devre dışı bırakılacaklarını sanmaktı.

İkinci hata, bu direnişe toplumun farklı kesimlerinden insanların, farklı tepki ve beklentilerle akın edeceklerini öngörmemekti.

Üçüncü hata, anaakım medyayı kontrol altında tutunca vatandaşların olup bitenden haberdar olmayacağını sanmak, sosyal medya ve uluslararası medya kuruluşlarının önemini ıskalamaktı.

Dördüncü hata, daha önceki olaylarda olduğu gibi biber gazı+tazyikli su+toplu gözaltılarla sokakların kontrol edilebileceğini sanmak, insanların korku duvarını aşmış olabileceğini hesaba katmamaktı.

Beşinci hata, Bülent Arınç’ın başlattığı diyalog ve müzakere girişimlerine bile tahammül etmeyip direnişçilere yönelik aşağılayıcı, kriminalize edici üslubu sürdürmekti.

Altıncı hata, direnişi anlamayıp ya da anlamak istemeyip veya anlamakla birlikte kabullenmeye yanaşmayıp, bunu güçlü iç ve dış bağlantıları bulunan, hedefi Başbakan’ı tasfiye etmek olan büyük bir komplo olarak görüp böyle göstermeye çalışmaktı.

Yedinci hata, direnişi “Gezi Parkı’ndakiler/Taksim’dekiler” veya “samimi çevreciler/illegal örgütler” gibi ayrımlarla bölmeye çalışmaktı.

Sekizinci hata, direnişi ne derece temsil ettikleri tartışmalı kişilerle konuşup, sonradan “plebisit”e dönüşecek olan referandum önerisini ortaya atıp direnişçilerin öfkesini kabartmaktı.

Dokuzuncu hata, uluslararası tüm tepkilere “bunlar zaten bize düşman” refleksiyle cevap vermek, uluslararası medyaya yönelik, devlet (ve onun bazı kurumları) eliyle bazı “sivil” tepkiler örgütlemeye kalkışmaktı.

Kötü gidişat

Daha yazacak çok şey var ama burada kesiyorum. Bu gerilimin tırmanması AKP’nin oylarını pekâlâ artırabilir. Ancak iktidar partisi isterse yüzde 60’ı zorlasın, toplumu “bana oy verenler/vermeyenler” diye bu kadar net bir şekilde ikiye ayırmayı sürdürür; uluslararası camiadaki imaj ve itibarındaki irtifa kaybını önemsememeye devam ederse, çok geçmeden düşüşe geçecektir. Çünkü 2002 sonundan bugüne kadarki zaman dilimine baktığımızda AKP ve Erdoğan’ın başarısının ana nedeninin, siyasi, ekonomik ve toplumsal istikrarı sağlamaları olduğunu görürüz.

Dolayısıyla hatalarda ısrar edip istikrarın bozulmasına davetiye çıkarmak en büyük hata olacaktır.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.