AÇILIM’DAN ‘LİGHT’ NOTLAR
Ece Temelkuran
16 Ekim 2009 Cuma 10:45
Bu benim ilk futbol maçım. Son anda gelmeme rağmen, eski dostluklar sayesinde protokolde izliyorum maçı. Hani biraz daha zorlasam Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan ile Cumhurbaşkanı Gül’ün ortasına sıkıştıracaklar beni.
- ‘Şahsi futbol danışmanlığımı’ yapma eziyetini Ankara’nın Sabah Temsilcisi Muharrem Sarıkaya üstlenmek zorunda kaldı. Hem topçuları hem de Ankara bürokrasisini şaşmaz bir kesinlik ve inanılmaz bir hızda, yeni ve eski pozisyonlarıyla sayabiliyor. İsim belleği balıktan hallice biri olarak şapka çıkarıyorum.
- Stat çok gürültülü bir şeymiş. Daha da gitmem maça! Başım ağrıdı.
- ‘Terbiyesiz’ şarkıları ve tezahüratları sağ olsun arkadaşlar bana bir gazeteci ciddiyeti içinde açıklamak zorunda kaldılar, anlayamadım çünkü. Bir de maç boyunca tezahüratları sorarken ‘Ne slogan atıyorlar?’ deyip durmam herhalde ideolojik deformasyona bağlanmıştır.
- Cumhurbaşkanı Gül, Emre Belözoğlu arıza çıkaracakken sahaya öyle bir bakıyordu ki... Kameralar yüzüne yakın plan yaptığı için gördüm sonra televizyonda: Abdullah Bey, gözleriyle Emre’yi sahaya mıhlayacak gibiydi.
- Akşamki resepsiyonda Basın Başdanışmanı Ahmet Sever beni Cumhurbaşkanı’na takdim edince kendisine de söyledim bu ‘mıhlama’ meselesini. Epey gülündü.
- Protokollerde pek rastlanmayan bir köşe yazarı olduğum için genel olarak ‘resmi’ dışarıdan izledim. Maç sonrası resepsiyonun en hoş manzarası Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin’in yabancı gazetecilere Sarkisyan-Gül diyaloğunu başından sonuna kelime kelime İngilizceye çevirmesiydi. Globe Tiyatrosu’na yakışacak cinsten bir Shakespeare performansıydı. Tebrik ediyorum.
- Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, yazısını şehir baskısı için Blackberry’si ile yeniledi. Mesajı zor yazan biri olarak alkışlıyorum. Ve fakat kendisi valsta zayıf! Yazı için güzel ayrıntı olur diye Sarkisyan-Gül diyaloğu sırasında, resepsiyon salonunda çalan valsın adını sordum, bilemedi. Ben dahil Türkiye basınının valsa çalışmasında sayısız fayda var.
- ‘Açılımın’ en çalışkan gazetecisi ödülünü ATV’ye geçen Zafer Arapkirli’ye veriyorum. Herkesin terbiyeli bir şekilde bir kalem bir defter hazır bulunduğu resepsiyonda maşallah kendi kamerasıyla çekim yapıyordu çılgınlar gibi. Çalışkanlığı bir ara öyle bir boyut aldı ki Cumhurbaşkanlığı korumaları tehlike arz ettiğini düşünüp sorun yaratabilirlerdi.
- Futbolcular dev gibi adamlarmış meğer. Ürkütücü. Servet, Ermeni topçuyu düşürünce pimpirikli teyzeler gibi “Ay! Ay! Ay!” diye bağırdım. Bir daha maçlara alınmamam iyi olur.
- Maç biletleri taraftar şeflerine (buna ne denir bilemedim) verildiği için Bursa’da bir bilet terörü yaşandı. NTV’de Mirgün Cabas ile Hakkı Devrim’in sunduğu ‘Günlerin Getirdiği’ programına katılmak için zavallı gibi bir çay bahçesinde tek başıma beklerken, tesadüfen o şeflerin eşlerinin bulunduğu masanın yanına düştüm. Hepsi başörtülü olan genç hanımlar, Askeri Gazino’daki subay eşlerine benziyorlardı. Ellerindeki bilet sayısı nispetinde rütbeli ve havalıydılar. ‘Şekerim sabahtan beri telefon durmadı. Herkes gelmek istiyor. Ama ne yapalım! Bilet yok!’ tarzı, çok şeker bir sohbet çeviriyorlardı. Bu arada masalarda neredeyse bütün erkekler kafa tokuşturuyordu. Ürktüm. İşte sevgili Mirgün, böyle acılar yaşandı yayın öncesi!
- ‘Açılım’dan öğrendiğim iki şey var. Maça gitmem, bu bir. İkincisi milyon verseler Cumhurbaşkanı olmam. Çok eziyetli bir iş. Gerçekten
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.