AÇIK MÜZAKERE ÇAĞRISI
Nabi Yağcı
08 Ağustos 2011 Pazartesi 09:43
“Birlik ama nasıl birlik” başlıklı yazıma hayli ilgi oldu. Ayrıntılara dikkat gerektiren zor bir konuya değindiğim halde. Konuyu daha da açmaya hizmet edecek, geliştirici fikirler ve sorular da geldi. Bunları sonra ele alacağım. Okuduğunu anlamadan yapılan saldırılar da oldu kuşkusuz. Fakat görülüyor ki Kürt sorunu ve demokrasi meselemize artık siyah-beyaz bakmayanlar artıyor. Bu çok sevindirici.
Demokratik Özerklik Bildirgesi Kürt özgürlük hareketinin mahiyetini açıklayan bana göre ilk derli toplu deklarasyondur. Yapılan analizlerde katılmadığınız yanlar, eleştirdiğiniz noktalar, eksikler bulabilirsiniz, benim de var; ama önemli olan bu hayli uzun olan bildirgenin özet olarak ne dediğidir.
Buradaki fikirlerin daha önce de işlendiğini söylemiştim, bildirgenin farkı bunun Kürt özgürlük hareketinin siyasi deklarasyonu, yani resmen bir tutum açıklaması olmasıdır. Yazmıştım, bu bildirge “kendi geleceğine karar verme hakkının” kuvveden fiile çıkarılmasıdır, deklare edilmesidir. Bu deklarasyon ayrılmanın ilânı değil ama ayrı bir topluluk iradesinin varlığı gerçeğinin kabul edilmesini resmen isteyen bir talepnamedir. Statü talebidir.
Ayrı oluşun tarihsel kökleri
Bildirgede, “Geniş bir konsensüsle kurulan Cumhuriyet’e egemen olan milliyetçi-ulusalcı kesim hem Kürt halkı ve sol-sosyalist kesimi, hem de İslamcı-muhafazakâr kesimi Cumhuriyet’ten dışlayarak katı bir biçimde tekçi ulus-devlet çizgisini hâkim kılmıştır. Tabii ki bu, büyük sancılarla pratikleştirilen bir süreç olmuştur. Bu durum demokratik ittifakın bozulduğunu ve hegemonik sürecin esas alındığını açıkça kanıtlamaktadır. Hâlbuki TBMM, 1922’de yapılan gizli oylamada 63’e karşı 373 oyla Kürtler için özerkliğe dayalı bir meclis kurulması kararını kabul etmişti. Bizzat Mustafa Kemal, 1924 başlarında Kürtler için muhtariyet öngören açıklamalar yapmıştı” saptamasından sonra “İttihatçı zihniyet, Kürtleri hem devletten hem toplumdan dışlayarak, toplum olmaktan çıkarmayı hedeflemiştir. Uzun yıllar boyunca sürdürülen bu politika sonunda ‘Kürtler var mı yok mu’ sorununa dönüşmüştür. Kürtleri, Cumhuriyet’in kurucu unsuru olmaktan çıkarıp yokluk sürecine sokmanın ne denli dehşet verici bir yönelim olduğunu birazcık empati yapan herkes anlayabilir. Bu nedenle Kürt sorunu bir bölünme sorunu değil, yokluk sürecinden çıkma, halk olarak varolma ve tekrar tarihe yaraşır stratejik dost, ortak ve kardeş olma konumuna ulaşma sorunudur” deniyor.
Öne sürülen talep açık; yeni bir toplumsal sözleşme yapmanın zorunlu olduğundan söz ediliyor. Yani karşımızdaki mesele yerel yönetimlerle sınırlı idari bir çözüm talebi değildir.Talep siyasidir. Cumhuriyet’in üstüne oturacağı yeni bir demokratik sözleşme için siyasi çözüm talep ediliyor. Çözüm için yol nedir?
Açık siyasi müzakereler
Karşımızda tarihsel bir fırsat var. Bugün yeni bir anayasa yapma hemen her siyaset ve halk tarafından zorunlu görülüyor. İkincisi, sivil ve demokratik yeni bir anayasa yapabilmenin önünü tıkayan askerî vesayet adım adım sökülüyor. Üçüncüsü, son seçimlerde TBMM’nin temsil kabiliyeti öncekilere oranla hayli yükseldi. Ve nihayet, Kürtler seçim barajı ve fiili engellemelere rağmen seçimlerde ayrı ve bağımsız varlıklarını kanıtlayarak Meclis’e girdiler. Kısacası demokratik bir müzakere ortamı için her şey var. Tek engel çatışma ve askerî operasyonların sürmesidir.
Çatışma meselesine ise yeni bir pencereden bakmak gerekiyor. Farklı bakabilmek için, Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün etnik sorunların çözümü, ayrılıkçı topluluklarla ilişkilerin geliştirilmesi deneylerinin aktarıldığı İngiltere toplantısına katılanların bizlere aktardıkları önemliydi.
Çatışmalara rağmen müzakere yapabilmeyi başarmak ve sürdürebilmek gerekiyor. Mutlak anlamda çatışmasızlık hayal edilmemeli. Silahların susması elbette müzakereler için bulunmaz nimettir. l990’lı yıllardan buyana PKK ve Öcalan tarafından bu ortam birkaç kez tek taraflı ateşkesle yaratıldı ama devlet bunları değerlendirmedi. Şimdi çatışmalı ortama yeniden girildi. Buna rağmen demokratik çözüm için müzakere talebi ciddiye alınmalı.
Demokratik çözüm derken bundan ne anladıklarını bildirge önemli bulduğum şu görüşle açıklıyor: “Bu temelde gerçekleşen çözüm, devlet olmayı hedeflemeyen, devletin uzantısı ve alternatifi de olmayan sivil toplumun demokratikleşmesini, yani demokratik toplumu esas alan çözüm modelidir. Demokratik çözüm ilkesinin zıttı, iktidarcı-devletçi çözüm zorlamalarıdır. İlke olarak demokratik çözüm, iktidar paylaşımıyla uğraşmaz, hatta iktidardan uzak durur.”
Hayata geçirmeleri kendileri için çok zor da olsa bu demokrasi anlayışı desteklenmesi gereken bir anlayıştır.
Sözün özü, ortada devlete/hükümete müzakere çağrısı vardır. Yanıt vermek durumunda olan şimdi devlettir, AK Parti iktidarıdır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.