27 Aralık 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara4°C
  • İzmir8°C
  • Berlin1°C

ABD, TÜRKİYE VE SURİYELİ KÜRTLER: NEREYE?

Amberin Zaman

11 Aralık 2016 Pazar 01:01

Halep’teki son gelişmelerle birlikte  Suriye’de beş yıldır süren kan banyosunda yeni bir safhaya geçiliyor. Rejim, Şii milisler ve Rusya’nın yardımıyla kenti muhaliflerin elinden almak üzere.

Türkiye Rusya ile, dolayısıyla da rejimle bir şekilde muhalifler üzerinden pazarlığa girmeseydi işleri bu denli kolay olur muydu? Bu sorunun cevabı büyük ihtimalle ‘Hayır.’

Türkiye’nin Şam’daki Emevi camiinde namaz kılmaktan, Halep’te yıllarca kolladığı muhaliflerin yenilgisine değnek olmaya uzanan hazin serüvenini burada tekrarlamaya gerek yok.

Ancak bu durumun Suriyeli Kürtlere ve ABD ile ilişkilere ne şekilde yansıyacağı ve Trump başa geçtikten sonra Türkiye-ABD-Kürtler ekseninde ne gibi gelişmelerin yaşanacağı sorusu tüm güncelliğini koruyor.

Önce verili duruma göz atalım. Son derece ilginç gelişmeler var:

El Bab bilmecesi

Türkiye ve Fırat Kalkanı çatısı altında savaşan muhalifler El Bab etrafında yığılmış bulunuyor. Bilindiği gibi El Bab, Suriyeli Kürtler açısından hayati önem taşıyor. Çünkü Türkiye, Cerabulus’a yerleştikten sonra Kürtlerin kantonları birleştirmesinin tek yolu El Bab üzerinden geçiyor. Türkiye bunu engellemek istediği için El Bab’a yükleniyor.

Hatta biz bu satırları yazarken “Girmeye başladı” haberleri geliyordu.

Oysa son günlere dek rejim ve Rusya, Türkiye’ye set çekiyordu. Zira muhaliflerin El Bab’a girmesi Halep için tehlike teşkil ediyordu.

Kasımın son haftasında bu mesaj Türkiye’ye en acı şekilde aktarıldı. İran menşeli olduğu söylenen bir insansız hava aracının Türk askerlerini El Bab yakınlarında bombaladığı iddia edildi.

Bu iddia ilk kez Al Monitor sitesinde yer aldı. En az dört Türk askeri saldırıda öldü.

Akabinde Türkiye ve Rusya arasında yoğun trafik yaşandı. Putin’le Erdoğan üst üste telefonda görüştü. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov Alanya’ya geldi. Binali Yıldırım Moskova’ya gitti. Halep’te muhalifler önce “Çekilmeyeceğiz” dediler, sonra çekilmeye başladılar.

Dolayısıyla rejim açısından Türkiye ve muhaliflerin El Bab’a girmesinde  artık sakınca kalmamış olabilir.

Türkiye’nin el Bab’a girmekte kararlı olduğu kesin. Ne var ki bunu ABD ile birlikte yapmak istiyor.

Bu ısrarının nedenlerini sıralayacak olursak:

– Türkiye ve muhalifler El Bab’ta hayli zorlanıyorlar. Hafta geçmiyor ki; IŞİD tarafından yaralanan, kaçırılan, şehit Türk askeri haberi gelmesin. Aslında tam bir bataklık. Ve faturanın daha da vahim boyutlara ulaşması muhtemel. Çünkü kimi iddiaların aksine IŞİD Türkiye ile savaşta.

– Türkiye, Suriye’deki hareket kabiliyetinin Rusların inisiyatifi ve iznine bağlı gözükmesinden derin rahatsızlık duyuyor. ABD’nin Rusya karşısındaki pasifliğinden devamlı yakınıyor. Rusya’ya güvenmiyor.

– ABD’yi, Kürtlerin çıkarları aleyhine yapılan bir operasyonun içine çekmek istiyor. Yansıyan tablo açısından, El Bab’ı YPG’ye rağmen ve ABD’nin desteğiyle IŞİD’den almak başka, Ruslarla Halep üzerinden pazarlık neticesinde almak bambaşka.

Washington cephesi ve ‘Heval Brett’

Obama’nın IŞİD karşıtı koalisyon nezdindeki özel temsilcisi Brett McGurk, uzun zamandır Ankara’da istenmeyen adam ilan edildi. McGurk, Türkiye’nin tezlerini devamlı çürütüp YPG lehine çalışmakla suçlanıyor. Öyle ki Suriyeli Kürtlere sürekli ‘sabırlı’ olmalarını telkin ettiği iddia edilen McGurk, Rojava’da “Heval Brett” olarak anılıyor.

Oysa McGurk son derece pragmatik biri. Kendi ülkesinin lehine, kendi belirlediği kriterler dahilinde çalışan biri.

Ve her ne kadar kağıt üzerinde dışişlerine bağlı görünse de direkt Beyaz Saray ve Obama tarafından muhatap alınıyor.

McGurk, yönetimde Suriyeli Kürtlerle ilgili en etkili isim. Tam da bu yüzden hafta başında Rojava ve Irak Kürdistanı’nın ardından Türkiye’ye gelen McGurk’un kalıp kalmayacağı Ankara’da büyük merak konusu.

Bürokrasiden olmadığı için Obama gidince, onun da istifa edip gitmesi lazım. Fakat Trump kritik önemdeki Musul operasyonu sürerken ve Rakka operasyonuna start verilmişken McGurk’u görevden alır mı?

McGurk, İran dosyasında da ağır toplar arasında anılıyor. Bu da Trump açısından en zayıf noktası. Zira seçim kampanyası boyunca Trump, İran ile varılan nükleer anlaşmayı bozmaktan söz etti.

McGurk anlaşma dahilinde, İran tarafından rehin tutulan beş ABD vatandaşının serbest kalması karşılığında ABD’den İran’a ait 400 milyon doların transfer edilmesi için müzakereleri yürüten isim.

Buna rağmen ibre McGurk’un kalacağı yönünde. Ama Trump henüz bir dışişleri bakanı atamadığı için kesin kalacak demek yanlış olur. Zira adaylardan biri olan Senato Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Cumhuriyetçi Bob Corker’ın McGurk’ten haz etmediği dillendiriliyor.

Peki McGurk kalırsa ABD’nin Suriye politikası aynen devam eder mi? Neticede Trump ile Obama arasında pek fark yok. Her ikisinin tek önceliği IŞİD’e karşı mücadele.

Aradaki tek fark, Obama’nın pek bir başarı sunamayan ‘ılımlı’ muhalefete yardım ediyor olması.

Trump ise “Bu kişilerin kim olduğu konusunda en ufak fikrimiz yok” diyerek muhaliflere yardımı kesebileceğini ima etmişti.

Buna karşın muhalifler arasında, Trump ve ekibinin İran alerjisi galip gelir ve Esad’ı devirme planları yeniden devreye girer diye ümit besleyenler var. Üstelik Senato’daki etkin cumhuriyetçilerden John McCain, Suriye’ye müdahaleden yana. Cumhuriyetçiler arasında “Obama döneminde Suriye tümüyle Rusya’ya terk edildi” diyenler de aynı görüşte.

Kürt tamponu

Farz edelim ki müdahaleci kamp ağır bastı. Müdahale nasıl bir şekil alır? İşin püf noktası tam da bu.

Zira işler Türkiye’nin istediği biçimde gelişmeyebilir. Birincisi, Türkiye’yle birlikte mücadele eden Araplar genelde ‘aşırı İslamcı’ veya ‘cihatçı’ olarak biliniyor. Yani Trump’ın güven duymadığı bir profile sahipler. Oysa YPG’ye eklemlenen ve sayıları gittikçe çoğalan ‘diğer’ Araplar farklı. An itibariyle ABD özel kuvvetleri tarafından eğitiliyorlar. Ve başarılılar. Tel Abyad ve Membiç alındı. Sıra Rakka’da.

Diken’e bilgi veren resmi kaynaklar önümüzdeki günlerde Rojava’da üç üssü bulunan ABD’nin bunların sayısını çoğaltılacağını belirtiyor. Rakka operasyonu için YPG öncülüğündeki birliklerin yeni silahlarla donatılmaları planlanıyor.

Batı gözüyle bakıldığında, Suriyeli Kürtleri ve birlikte çalıştıkları grupları cazip kılan, verdikleri laik görüntü. Kadın savaşçılar ve Ortadoğu ölçeğine göre gözüken kadın yoğunluğu bu görüntüyü perçinliyor.

Dolayısıyla Suriye’de uçuşa yasak bölge veya güvenli bölgeden söz ettiğinizde, ABD’yle baş müttefik konumunda bulunan, siyaseten homojen olan, yani Arap muhalifler gibi birbirini yemeyen Suriyeli Kürtler ve Kürtlerle birlikte çalışan Arap aşiretler en doğal seçenek olarak ön plana çıkıyor.

Bunu Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel’e konuşan Trump’ın ekibine girmesi beklenen, uzun yıllar CIA’in operasyonlar bölümünde görev yapmış Mary Beth Long, berrak bir dille ortaya koydu. Röportajı kaçıranlar mutlaka okusun.

Ne demişti Long: “ABD’nin IŞİD’le mücadelede ne Irak’taki ne de Suriye’deki Kürtlerden feragat edebileceğini sanıyorum. ABD’nin Kürtlerin temsil ettiği tampon bölgeden vazgeçebileceğini sanmıyorum. Kürtler muhtemel kriz sonrası Suriye’de (ya da adına ne derseniz deyin) Rusya-İran-Esad ortaklığındaki düşman yapıyla arada tampon olacaktır. Ben ABD’nin bu tamponu kaybetmek isteyebileceğini sanmıyorum. Bu bence Erdoğan’ın da değerlendirmesi gereken bir konu. Sonuçta bahsettiğimiz bu yapılar Türkiye ile sınır olacak. Erdoğan, Rusya-İran-Esad ortaklığındaki yapıyla arasında bir tampon olmasını ister mi ya da bu nasıl bir tampon olmalı? Kürtler bu tampon bölgenin içinde olmalı mı? Türkiye’nin Irak sınırı da benzer bir belirsizlikle karşı karşıya. Kürt bölgesi bağımsızlığını ilan etsin ya da şu anki haliyle kalsın, aşağıdaki Şii İran destekli kukla devletle Türkiye arasında bir tampon olacak.”

Ve ekliyor: “Bence Trump nüanslı bir yaklaşım içinde olacak ve iki tarafla da ilişkilerini tutmaya çalışacaktır. Bu sırada da Erdoğan’ı Iraklı Kürtlerin ve Suriyeli Kürtlerin savaş kabiliyetlerini alandan sökmenin IŞİD ile mücadeleyi zedeleyecek bir hata olduğuna ikna etmeye çalışacaktır. Erdoğan’ı uzun vadeli düşünmeye ve bahsettiğim tampon bölgelere ihtiyaç olabileceğine ve bu bölgelerin nasıl olması gerektiğine kafa yormaya ikna etmeye çalışacaktır.”

Long özetle fiili durumu tarif ediyor: Türkiye eninde sonunda Kürtlerle o veya bu şekilde anlaşmak zorunda.

Fakat Long aynı zamanda oltayı atmayı da ihmal etmiyor: “Öte yandan unutmayın ki politikalarını ticaretteki gibi ‘al-ver’ anlayışı üzerine kuracak bir başkandan [Trump’dan] bahsediyoruz. Dolayısıyla da en iyi alışverişi yapmak isteyecektir. Eğer Türkiye uzun vadede Suriyeli Kürtlerin özerkliğinden daha fazla değer vereceği bir şey önerirse onu alır.”

Trump’ın “Daha fazla değer vereceği şey ne?” diye soran Çamlıbel’e bakın ne yanıt veriyor: “Sanırım Türkiye’nin çok yaratıcı olması gerekecek. (Gülüyor) Türkiye eğer başkana Suriye’deki nispeten küçük bu topluluğun terör ve teröristlerle bir bütün olarak bağlantıda olduğuna dair kanıtlarını sunarsa eminim ki başkan bunu değerlendirir.”

Terörle bağlantılı olduğunla kastı PKK mı, İran mı veya her ikisi mi belli değil. Türkiye’den beklenen İran’a karşı (ve İsrail’in yanında) net tavır alması mı? Diyebilirsiniz ki, Long’un sözlerinin ne kadar ağırlığı var? Trump tarafından henüz görevlendirilmedi.

Ama şurası net: Long’un düşüncelerini paylaşanların sayısı artıyor.

Şurası da net: Türkiye, YPG konusunda en ufak taviz vermeye hazır değil. Ruslarla işbirliğin sınırlarının gayet farkında. Rusya’ya güvenilemeyeceğini de biliyor. Ama El Bab’tan sonra Membiç’e yöneleceğini söylüyor. Oysa aklın yolu bir.

Long’un da ifade ettiği gibi Türkiye’nin Suriye’deki doğal müttefiki elbette Kürtler.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.