21 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara13°C
  • İzmir18°C
  • Berlin1°C

90X45 KİLOMETREDE ‘FETİH HAYALİ’NİN SONU

Nuray Mert

19 Eylül 2016 Pazartesi 08:52

Hiç kuşkunuz olmasın, Suriye’de olanlar “insanlık suçu” olarak tarihe geçecek. Bu işe bulaşan hiç kimse sadece Esad rejiminin yaptıklarını öne çıkarıp bu suçtan azade olamayacak. Esad rejimi Ortadoğu’nun diğer ülkelerinden daha otoriter değildi; öyle olduğu halde rejim değiştirme planları ile savaş alanına döndürüldü. Bir ülke yıkıldı, halkı perişan oldu. Bu işe girişen Batılı ülkeler ve onların Sünni müttefiklerinin iddia ettikleri gibi, mesele Suriye halkının otoriter rejime karşı ayaklanması falan değildi. Öyle olmadığı artık iyice ortaya çıktı. Tam da bu nedenle, dünyanın dört tarafından cihatçı sevkiyatı ile alevlenen çatışmalardan kaçan sıradan Suriyeliler, çareyi ülkelerinden kaçmakta buldu, pek çoğu kaçış yollarında canlarından oldu. 

Mesele halkın rejime karşı ayaklanması olsaydı, bu insanlar kaçmak yerine rejimle savaşmayı seçerdi, öyle olmadı, ülkelerini dolduran yerli yabancı radikal İslamcı gruplara katılmadı, canını kurtarmak adına Batı ülkelerinin yolunu tuttu. Evet, Batı ülkelerinin kapılarını zorladılar; zira aynı dili konuştukları, aynı dine mensup zengin Arap ülkelerinin kapıları sımsıkı kapalıydı, açık da olsa bu ülkelerde yaşamın Esad rejiminden bin beter olduğunu biliyorlardı. Arap ülkeleri içinde sadece Ürdün ve en fazla komşu Lübnan’a göçen oldu. Zaten kendi sorunlarıyla boğuşan ekonomisi bunca göçmeni barındırma imkânı olmayan Lübnan, şimdi bir buçuk milyon göçmen barındırıyor. Dahası, göçmen nüfus sadece ekonomiyi değil, zaten kırılgan olan mezhep dengesini bozuyor, Lübnan’ı daha da istikrarsız hale getiriyor. 

Suriye halen savaş bataklığı içinde çırpınıyor, bu tabloyu yaratanlar şimdi de yarattıkları koşulların ürünü olan IŞİD’e karşı ülkede yeni savaş ve müdahale alanları oluşturuyor. Nedir IŞİD, “Ilımlı muhalefet” diye desteklenen diğer İslamcı gruplardan farkı nedir, ne kadardır? Bu sorunun cevabı çok karmaşık, öyle olduğu için IŞİD ile savaşa girişen Batılılar artık eğitecek, donatacak ılımlı grup bulamıyor, ilan ettikleri ateşkesi uygulayamıyor. Suriye’de rejim değiştirme hevesinin başını çeken ABD, her şey bir yana sonunda Rusya’yı Suriye’ye yerleştirmiş oldu. Şimdi güya birlikte Suriye’nin geleceğini kurguluyor. Oysa, herkes kendi çıkarı peşinde, olan Suriye halkına oluyor. Önce Batılı müttefikleri ile birlikte bu işe bulaşan Türkiye’nin de günahı, sorumluluğu büyük. Dahası, giderek sorumluluk bir noktadan sonra Batılı müttefikleri ile yolunu ayıran Türkiye üzerine yıkılıyor. Ta en baştan, “Suriye’ye müdahale heveslisi iktidar çevreleri hiç olmazsa Pervez Müşerref’in anılarını okusunlar” diyordum, artık çok geç. Türkiye çoktan, önce karanlık bir işe bulaştırılan sonra yalnız kalan Pakistan’a benzer hale geliyor. Batılı müttefiklerine katılıp IŞİD ile savaş girse bir sorun, girmese daha büyük sorun. 

Dahası, Türkiye’nin Suriye politikası, zaman içinde fazlasıyla Kuzey Suriye’deki PYD kazanımları karşısında duyulan tedirginlik ile belirlenir oldu. Türkiye’nin kısa bir süre önce, “IŞİD karşıtı koalisyon” ile giriştiği Fırat Kalkanı operasyonu, PYD’nin Kürt koridoru hedefini engellemiş gibi görünse de, bu operasyon ne ABD ile ilişkilerinin daha da gerilmesinin önüne geçiliyor ne de zar zor sağlanan Rusya ile barışma sürecinin tehlikeye girmesi engellenebiliyor. Tam tersine, son olarak Suriye sınırında ABD bayrakları kriz yarattı, dahası Türkiye ile anlaşmalı olarak Suriye’ye giren ABD özel kuvvetleri Türkiye’nin müttefiki ÖSO mensupları tarafından protesto edilip geri dönmek durumunda kaldı. 

Dahası Rusya bu operasyona başından beri sıcak bakmıyor, kısacası kördüğüm çözülmek yerine daha da dolanıyor. Bir adım sonra Rakka, Musul derken, ölçeği 90x45 kilometreye düşmüş fetih hayalleri bile suya düşmek üzere. Rusya ve ABD’nin Suriye üzerinde anlaştıkları ilan edilen anlaşmada Türkiye yok, anlaşmanın içeriğinden ise kimsenin haberi yok. Sonuçta, herkes günahkâr ama Türkiye bir de ahmak durumuna düşürülüyor. 

İktidar destekçilerine bakarsanız, suçlu Türkiye’nin büyümesine, parlamasına tahammül edemeyen yedi düvel, her alanda Türkiye’nin kuyusunu kazdığı için bugünlere geldik. Ama belli ki artık Cumhurbaşkanı bile bu masala inanmadığı için Batılı müttefikleri ile gerilimden kaçınmaya başladı, dostlarını artırma çabasında Suriye konusunda radikal çıkışlar yapmaktan kaçınıyor. Ama hâlâ, ortada Türkiye’nin içine girdiği darboğazdan ciddi bir çıkış yolu görünmüyor.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.