31 MART SABAHI…
Hüseyin Gülerce
28 Mart 2014 Cuma 04:24
Seçimlerin nasıl sonuçlanacağını bilemiyorum. Herkesin, “biz kazandık” diyeceği bir tablo da karşımıza çıkabilir. Ben, sonuçlar ne olursa olsun üzülerek, “maalesef hiçbirimiz kazanmadık” diyeceğim.
Hiçbirimiz kazanmadık, diyeceğim. Çünkü birbirimize olan muhabbeti, en önemlisi güveni kaybettik. Zaten uluslararası araştırmalarda, birbirine en az güvenen insanların yaşadığı bir ülkeydik. O güven erozyonu şimdi daha da arttı. Aşırı yağışların toprağı kaydırıp evlerin üzerini örttüğü gibi, mevcut aşırı kutuplaşma ve gerilim de dostluklarımızın, kardeşliğimizin, bir arada yaşama irademizin üzerini örtüyor. Artık aile içinde en yakınlar birbirine düşüyor, küskünlükler yaşanıyor.
Bu ülkenin kazancı, iktidar ya da muhalefetin ne kadar belediye başkanlığı kazanmasında değildir. Huzurumuz, ağız tadımız gittikten sonra bir kısmımız kazansa ne olur. Birbirimize en ağır hakaretleri yaptıktan, birbirimizin kuyusunu kazmak için kendimizi tükettikten sonra neyi kazanmış olacağız? Sadece kutuplaşmaya, gerilime hizmet eden üsluplarla, tartışmalarla, siyasete, siyaset dışı müdahalelerle meşgul oluyoruz. Sandığa, yine telefon dinlemeleri, kaset tartışmaları ile gidiyoruz. İşin en enteresan tarafı, bu kadar dinleme tapeleri, bu kadar görüntü kasetleri ortalıkta dolaşıyor ama bunları yapanlar, servise koyanlar tam bir muamma… Tıpkı faili meçhul cinayetlerde olduğu gibi karanlıklarda dolaşan kirli eller, vicdansız adamlar var. Bir devlet, bir ülke bu kadar karanlık içinde aydınlığa bir yol bulabilir mi? Seçim sonuçları bu sorunun cevabını verecek mi?
Ben 31 Mart sabahı, sevdalandığım şu ideallere kapı aralansın isterdim:
Türkiye, istikrar ve huzur içinde güçlü bir demokrasi yoluna girse. Yargının gerçekten bağımsızlığını ve tarafsızlığını temin ederek, hepimiz hukukun üstünlüğüne ram olsak. Devleti değil, öncelikle insanı, toplumu düşünsek. İnsan olarak geldiğimiz şu dünyada insan gibi yaşayabilsek. Birbirimize insan olduğumuz için değer versek. Fikirlerimiz, düşüncelerimiz yüzünden birbirimizi ötekileştirmesek. Demokrasiyi, sadece kendimiz için değil, muhalif olduklarımız için de istesek, isteyebilsek.
Devleti ele geçirmeyi ne iktidar, ne sivil toplum olarak asla düşünmesek. Devlet katındakiler, her memuru, her çalışanı, her bürokratı liyakat, dürüstlük ve demokrasi ilkeleri çerçevesinde değerlendirse. Sivil toplum, istediği dürüst insanı yetiştirse, ancak tohumu atıp gitse, bir bahçıvan olmaktan öte gitmese. Herkesin özene bezene yetiştirdiği insanlar, her makama gelebilse ama sadece devlet çarkının işleyişine tabi olsalar. İktidarlar için de hukukun üstünlüğünden, dürüstlük, liyakat ve başarıdan başka ölçü olmasa…
Bizim sağlam bir ruh kökümüz, onur duyacağımız bir mazimiz var. Millet olarak utanacak bir not yok tarihimizde. Şahıslar, idareciler olarak yanlışlar yapılmıştır amma biz milletçe merhameti, adaleti hiçbir zaman ıskalamadık…
Yine kendimiz olabiliriz. Yine birbirimizi sevebilir, yine yüreklerimiz topluca vurabilir, yine kenetlenebiliriz… Samimi ve dürüst olarak güçlü demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve güçlü ekonomiyi isteyebilmeliyiz. Cehalete, bağnazlığa, taassuba, tembelliğe yenik düştük. Bilim ve teknoloji yarışında gerilerde kaldık. Artık buna son verebiliriz.
Dua dua isterim ki, 31 Mart sabahı, milletçe sevinebileceğimiz bir aydınlığın güneşi doğsun.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber