27 Aralık 2024
  • İstanbul9°C
  • Diyarbakır7°C
  • Ankara3°C
  • İzmir11°C
  • Berlin5°C

28 ŞUBAT; GÜNAH ÇIKARMA, İKTİDAR KAVGALARI VE GERGEDANLAŞMA

Ersin Tek

04 Mart 2012 Pazar 00:49

Bir ‘28 Şubat’ı anma ve itiraflar rüzgârıdır gidiyor.

28 Şubat güzellemeleri yaparak, ne kadar ezildiklerini, ne kadar etkilendiklerini söyleyenleri; Ekmek su gibi özgürlük ve demokratikleşme lafları tüketen Liberalleri; İktidara yaranmak için günah çıkaranları; İktidar savaşını hiç bırakmamış Ergenekoncuları; İktidarın görünmez taliplilerini; 28 Şubat’ın doğurduğu ‘mağduriyet mirası’ üzerinden keyif çatanları; Kraldan daha kralcı yandaşları dinliyoruz, okuyoruz kaç gündür.

O günden bugüne ne değişti diye bir arkanıza dönüp bakın.

Hangi darbeyle gerçek manada yüzleşildi? Hangi mağduriyet tam olarak giderildi? Hangi kesimde iktidar ve hakkaniyet anlayışı derinleşti? Ülkenin hangi sorunu tam olarak anlaşılıp çözüldü?

Hiçbiri olmadı bunların. Hiçbir şey değişmedi. Aksine daha da kötüye gidiyor…

Güçler dengesi kendi seyrine uygun bozuldu sadece. Mevzilerini kaybetti birileri. Buna bağlı olarak dönen devran içerisinde güçlüler ile mağdurlar yer değiştirdi. Ama güçlü/mağdur olma hakikatinin derinliği doğru bir şekilde anlaşılmadı asla.

Bu yüzden düzelmedi hiçbir şey. Düzelmeyecek.

Kısa süreli, göstermelik iyileştirmeleri ve yaptırımları gözümüze batırarak saymak, söylediğimiz gerçeği değiştirmez. Tarih kaldığı yerden devam ediyor yalnızca. Yanlışlar da aynı şekilde. Yine güç dengesi, yine zulüm, yine mağduriyet, yine ölüm, yine aldatmaca, yine entrikalar, yine iktidar sevdalıları ve bitmez tükenmez kavgalar...

Çok hızlı değişiyor gündem belki. Ama özünde her şey aynı, değişen bir şey yok.

Bir yerde bir gürültü kirliliği kopuyor ve bunun akabinde büyük bir aldatmaca, büyük bir rant, büyük bir karalama savaşı başını alıp gidiyor. Kimse ne olup bittiğini anlamıyor. Anlamadığı için de, hiçbir şeyin savunusunu/eleştirisini adam gibi yapamıyor. Balıklama dalanlar, yüzüne gözüne bulaştırıyor her şeyi ve ileride altından kalkamayacağı acınası durumlara sürüklüyorlar kendilerini.

Kaçınılmaz olarak herkes kendisini ve kendisiyle beraber diğerlerini kandırma/ikna çabası içerisine girmiş bir halde; bilinçli ya da bilinçsiz… Kısaca herkes kendisine biçilen rolü oynuyor; medya gerilimi artırmaktan, köşe kadıları akıl vermekten, siyasetçiler yalan söylemekten, hırsızlar çalmaktan, kan dökücüler kan dökmekten, halk kendisine verileni yutmaktan bıkıp usanmıyor…

Ülke olarak yine zor ve gerilimli zamanlardan geçiyoruz. Bölgede savaş esintileri var. Satranç tahtasındaki dizilişlerini tamamlama uğraşında piyonlar/şahlar. Birkaç olası ülkede gerçekleşmesi planlanan durumların hayata geçmesini bekliyor birileri.

Yıkımın çanları çalınıyor!

Gücü elinde tutanlar, her şey oldukları yanılgısına yakalanmışlar, hata üzerine hata, alçaklık üzerine alçaklık, günah üzerine günah işliyor. Yaptıklarının haklı ve mantıklı bir izahını yapmaya kalkışıyorlar utanmadan. Hiçbir eleştiriyi, hiçbir aykırı fikri kabul etmiyorlar. Öyle bir inanmışlık/kandırılmışlık içerisindeler; önlerine çıkan herkesi susturmaya, kalemini kırmaya, içeri atmaya, ezmeye, yok etmeye çalışıyorlar…

Bu yaptıklarının, binyıl süreceğini, kimsenin bu yanlışlarını göremeyeceğini, anlayamayacağını, kimsenin bu yanlışlarına dur diyemeyeceğini düşünüyorlar.

Yanılıyorlar!

Kendilerinden öncekilerin yaptıklarının aynısını yapıyorlar, onların bıraktığı yanlış düzenin bekçiliğine soyunuyorlar, farkında değiller ve onların yolundan giderek kendi yok oluşlarına doğru yaklaşıyorlar.

Bu düzen kökünden yıkılmalı ve yıkılacak da!

Düzen denilen şey, çoğunlukla güçlüler/iktidarlar tarafından beyinleri uyuşturulmuş, iradesiz bırakılmış, tek tipleştirilmiş milyonların sürüleşmiş algısının görüntüsünden ibaret.

Bunun sonucunda da ‘kitle insanı’ gösterdiği uyumun karşılığını alacağını düşünür ve alır; onaylanır, yükselir, kazanır, sevinir, mutlu olur…

Ancak, bu uyumun, bu tek tipleşmenin, bu sürüleşmenin ilk bakışta görünemeyen çok ağır bir bedeli vardır; bu ‘alışma hastalığının’ sonucunda kişi geldiği noktada kendisi değildir artık, kişiliği değişmekle kalmamış, dönüşmüştür, geri dönüşsüzdür, kişi kendi hikâyesinin kahramanı olma fırsatını yitirmiştir; düşlerini/gerçeklerini müptela olduğu güçlere çaldırmıştır, yok olmuştur...

Ve bunlar da bitecek. Kaybeden sahte düzen savunucuları olacak.

Ionesco’nun ‘Gergedan’ adlı oyunu ‘alışma/sürüleşme hastalığı’ noktasında çok çarpıcı bir örnektir. Karşımıza sürekli ve faklı farklı şekillerde çıkan iktidara/otoriterliğe/alışmaya karşı bir eleştiridir;

‘‘Küçük bir kasabada, bir pazar günü insanlar birer ikişer gergedanlaşmaya başlarlar. Kısa sürede yaygın bir hastalık halini alır. Önce kasabada büyük bir panik yaşanır; fakat çok geçmeden insanlar sakinleşir, olup bitene alışır ve herkes isteyerek gergedan olmaya, hatta bunun için birbiriyle yarışmaya başlarlar. Sonunda gergedanların sayısı o kadar artar ki, insan olmak yadırganmaya, hor görülmeye başlanır. ‘Gergedanlaşma’ tabi bir olay haline gelir. Gergedanlaşmamış insanlara kötü gözle bakılmaya başlanır. Artık normal olan gergedanlaşmadır, anormal olan ise insan kalmak.’’

İşte böyle, alışmanın ve itaatin kapısı açıldı mı, kapanmaz bir daha, ardı arkası kesilmez hiçbir şeyin; sürüleşenler, teslim olanlar, yalana dolanalar, çanak yalayanlar, kraldan daha kralcı kesilenler, hezeyanlar içinde boğulanlar, gözü dönmüşler, her türlü iğrençliğe yeltenenler…

Bu ülkede şimdiye kadar yaşanılan şeyler bu oyundakine benzer bir nitelikte. Birileri gergedanlaşırken sürekli, diğerleri gergedanlaşmadıkları için yadırgandı, hor görüldü, karalandı, fişlendi, suçlandı, cezalandırıldı. İşin sonunda ise, kazanan hep manevra kabiliyeti güçlü olan iktidar güçleri ve çakallar oldu.

Gergedanlar oyunun sonunda, kahramanı Berenger, etrafındaki herkesin aşama aşama ‘gergedanlaştığı’ bir dünyada ayakta kalmaya çalışan bir ‘insan’dır. Herkesin gergedanlaştığı bir dünyada, tek başına kalmıştır. Sürüye tek başına karşı koymak zorundadır. Çaresizdir. Bir ara umutsuzluğa düşse de, ayağa kalkar ve bağırır: ‘‘İnsanım ben, insan kalacağım tek başıma olsam bile direneceğim!’’

Gergedanlaşma illetine yakalanmamak için üstümüzden ne türden bir iktidar savaşının sürdüğünü bilmeliyiz. Aksi takdirde, hayali bir politik sınıfın/camianın/partinin/ideolojinin elinde oyuncağa ve sessiz yığınlara dönüşmek kaçınılmaz. İktidar stratejisi bu ‘gergedanlaşma’ gerçeği üzerine kurulduğu için, gergedanlaşmayı reddedip direndikçe, iktidarlar daha hızlı eriyecek ve herkesin maskesi bir bir inecektir. 28 Şubat darbesi ve benzer iktidar kavgalarına yol ve güç veren şey burada…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.