08 Eylül 2024
  • İstanbul21°C
  • Diyarbakır22°C
  • Ankara20°C
  • İzmir27°C
  • Berlin22°C

24 NİSAN'A DOĞRU: BİZLER, TÜRKLER İÇİN...

Ali Bayramoğlu

23 Nisan 2010 Cuma 00:05

Tarih önünde sorun belli: Ortada bir Ermeni meselesi, 1915 meselesi var. Bunun ahlaki, siyasi yükleri var.

Şimdiki zaman merceği ise farklı:

Ortada bir Ermeni meselesi yok. Bir Türk sorunu var.

Bu sorunun gizli kutusu, belirleyici ögesi öncesi ve sonrasıyla 1915 olaylarıdır. Bu gizli kutu bugün Türk kimliğini kuşatan, yıpratan, buna karşın imasından bile kaçınılan ağır bir sıkıntının nüvesini oluşturuyor.

Nasıl?

Merak ve ahlak bu yola çıkmak için yeterlidir.

Hedef ise "sır'dır.

"Sır"ın ya da "sırlar"ın koruyucu ve kurucu olduğu oranda tahrip edici etkisinden kurtulmaktır.

Bu toprakların her zerresinde derin sırlar vardır. Kökenle, kimlikle, güçle, kanla, kadınla, servetle ilgili sırlar ailelelerin kimlik ve davranış çekirdeklerini oluştururlar. Ve tekil sırlar arasında bir ortalık vardır.

Ortaklık söz konusu olunca, sırlar tehlikeli olur ve yokluğun derinliklerine itilir.

Ama sormak gerekir?

Ortak bir "sırrın paylaşımı" ya da "ortak sırların varlığı" üzerine oturan bir milli kimlik olabilir mi?

Tarih bizatihi sırlarla doludur.

1800'lü yılların ilk çeyreğinden başlayarak kaybedilen her toprak parçasıyla birlikte orada yaşayan Müslümanların en yakın Osmanlı toprağına göçü, 2. Balkan savaşının sonuna değin neredeyse 100 yıl devam eden ricat, hala süregiden ve bugünkü Türk kimliğinin temel kurucu unsurlarını içinde barındıran bir travmadır.

Bu öykü sırlarla, itiraf edilmeyen tekil ve toplu öykülerle, kan, ölüm, acı, el değiştiren mallar ve servetlerle örülmüştür.

Yeni rejimin üzerine temellendiği geçmişle kopuş ideolojisi, yarattığı tüm sorunlara rağmen bu ruh haliyle, bu paylaşımla benimsenebilmiş, geçmişle yüzleşmeyi, onu sorgulamayı engelleyen bir işlev gördüğü için daha kolay sindirilmiştir.

Anadolu'da Türklük, hatta Kürtlük bu çerçevede, bu "ortak sır" sayesinde bir bütün oluşturabilmiştir.

1925'lere kadar Türkiye'de hareretli bir biçimde tartışılan Ermeni sorununun bir anda sır bohçasına eklenmesi boşuna değildir.

Bugün bu bütünün Türk'ten Kürt'e. devletten topluma uzanan ortak paydası "öteki"'ye yönelik çifte tedirginlikten kaynaklanır: Fiziki korku, yerini yurdunu kaybetme tedirginliği ile güç, siyaset, nüfusların yer değiştirmesi üzerinden edinilmiş mal ve mülkü koruma içgüdüsü.

Bunlar Anadolu toprağında yeniden ve yeni bir ruhla yeşeren müslüman ve Türk refleksinin ve devlet duruşunun önemli parçalarıdır.

Yaşanan acılar ve aşağılanmalar da sırlar arasındadır...

Bu gidiş gelişler ve onların artçı sarsıntıları açısından 1912 bir milattır. 2. Balkan Savaşı'ndan 15 gün önce "Rumlar başınızı eğin...", "Harp, Harp, Harp isteriz" sloganlarıyla, Aka Gündüz'ün "Bastığım her toprağın her tutamından kan fışkıracak. Taş üstüne taş bırakırsam ocağım sönsün..." marşının uğultularıyla inleyen İstanbul, savaştan iki hafta sonra üç koldan bozguna uğramış orduların haberleriyle, Balkanlardan kaçıp gelen binlerce yaralı ve sefil halde göçmenle, Çatalca'dan duyulan top sesleriyle sadece bir yas şehri değil, Osmanlı'nın ve devletin tarihte yaşadığı en büyük aşağılanmanın, en altta gördüğü tebalar karşısında küçülmenin simgeleştiği şehir haline dönmüştür.

Osmanlı'nın son döneminde mazlumluk ile zalimlik arasındaki gidiş gelişler böyle başlar.

Bu sorun Türk kimliğinin hem bugünüdür, hem dünüdür, hem geçmişle bağlantısıdır.

Sırlar artık ortaya dökülmelidir...

Türk kimliğinin demokratikleşip, olgunlaşması ancak bu yüzleşmeyle olacak...

24 Nisan bu açıdan bizler için de önemlidir...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.