YENİ KOZMİK ODADAKİ MÜTHİŞ SIRRI AÇIKLIYORUM!
"Kozmik" lafzını duyar duymaz aklıma uzay, kâinat geldi. Vay anasına be, dedim, kahraman ordumuz "uzaylara" akmış da haberimiz yok!
30 Aralık 2009 Çarşamba 10:11
Salih Tuna / Yeni Şafak
Yeni kozmik odadaki müthiş sırrı açıklıyorum!
"Kozmik" lafzını duyar duymaz aklıma uzay, kâinat geldi. Vay anasına be, dedim, kahraman ordumuz "uzaylara" akmış da haberimiz yok!
Gerçekten de göğsüm kabarmıştı.
Milli bayramlarda "Salla bayrağını evladım; bak tayyareler geçiyor …" diyen aksakallı dedelerin yanı başındaki izci kıyafetli çocuklar gibi hissetmiştim kendimi.
Meğer bizimkilerin "kozmik odası" da nevi şahsına münhasırmış!
Bilumum dolap, entrika, alicengiz oyununun yakın tarihi mesabesindeki "kontrgerilla" malzemelerinin yer aldığı bir acayip odaymış!
Gelgelelim, "kozmik oda"yı uzay araştırmalarıyla alakalı sanmak ne kadar gerçekçiyse, savcıların, hakimlerin "kozmik oda"ya girmesini, sivillerin "askere" karşı zaferi sanmak da o kadar gerçekçidir.
Zira…
Orduya rağmen değil, orduyla birlikte yapılan bir "operasyondur."
Ordunun kurumsal modernizasyonudur bu.
Ne ki, silah modernizasyonuna hiç benzemez.
Tabiatıyla hem uzun sürecek, hem de ilk kez yapıldığı için gündemi belirleyecektir.
Kurumsal çalışma süresince sahnenin önünde sadece ve sadece siviller olacaktır elbette.
Tıpkı "açılım"da olduğu gibi!
Kürtlerin varlığını yıllar yılı kabul etmedikten, en temel haklarını "ayrılıkçılık" belleyip karşı çıktıktan ve binlerce "şehit" verdikten sonra ne yapılacaktı yani?
Hepsi bir yana da, "şehit analarına" ne denilecekti?
"Pardon; o bir dönemdi oldubitti; terörist dediklerimizle artık uzlaşmaya gidiyoruz; şimdi 'açılım' zamanı…" diyecek halleri yoktu ya!
Her şeyin bir yolu yordamı vardı.
Bu işin yolu da sivillerden geçiyordu.
Sahnenin önünde (gerekirse) mırın kırın edecekler, sahnenin arkasında "açılım"ı hararetle destekleyeceklerdi.
Demem o ki; AB ve "açılım" ne kadar devlet politikasıysa, "ordunun yatak odası" tesmiye edilen "kozmik oda"ya girmek de o kadar devlet politikasıdır.
Aksini savunanlar, yani, olan bitenin askere rağmen yapıldığını iddia edenler, Cumhurbaşkanımızın veya Başbakanımızın eşlerinin kıyafetlerine benzer giyinen öğrencilerin neden hâlâ üniversitelere sokulmadığını izah etmek zorundalar.
Madem, sivil inisiyatif ordunun yatak odasına girecek kadar kudretli, şuncacık şeyi niçin halledemiyor?
Birkaç gün evvel, bir semineri dinlemek isteyen başörtülü öğrencilerin sırf başörtüleri nedeniyle programa alınmadığını sevgili Ali Bulaç abimiz dile getirmedi mi?
Nasıl oluyor da, MHP'nin ateş püskürdüğü "açılım" ağır aksak da olsa yürürken, MHP'nin bile destek verdiği "başörtüsü sorunu" bir türlü çözülemiyor?
Ve, nasıl oluyor da, başörtüsüne özgürlük istemek hâlâ parti kapatma gerekçesi sayılabiliyor?
Yanlış anlamayın; başörtüsü sorununu değil, sivil iradenin devlet politikasındaki yerini sorgulamaya çalışıyorum.
Haydi başörtüsünü bir yana bırakalım. Albay Dursun Çiçek'in salıverilmesi vakıasını aklınıza düşürün, ne demek istediğimi anlarsınız.
Tamam, "sivil hukuk" devletin mahremiyetine yani "yatak odasına" girdi.
Lakin hayli zamandır "ardiye" olarak kullanılan "eski yatak odası"dır bu.
Belki…
"Kozmik oda" denilen bu odada, kimi sol örgütlerle sağ örgütlerin eylemleri kucak kucağa "yakalanacak"; Maraş hadiseleri dahil bir yığın eski "kafes planları" ifşa edilecektir.
Ama "kozmik oda"ya giriş vizesinin "evrak-ı şahanesi" asla bulunamayacaktır.
Çünkü…
Bu müthiş sır…
Bu evrak-ı şahane…
Sadece "yeni kozmik oda"da, yani, yeni yatak odasındadır.
ÖNEMLİ NOT:
Ertuğrul Bey'ciğimin genel yayın yönetmenliği görevinden ayrıldığını müthiş bir teessürle öğrendim!
Ciddiyim.
O kadar ciddiyim ki, yazmayı bırakmayı bile düşündüm. Çünkü benim de kendime göre ilkelerim var.
Tek tesellim köşe yazarlığına devam etmesi…
Yarınki, "Ertuğrul Bey'ciğim şiiri" çok "hisli-duygulu" olacak, haberiniz olsun!
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.