TÜSİAD: DÜNE GÖRE DAHA İYİ NOKTADAYIZ
Yalçındağ, "Ekonomide geldiğimiz nokta düne göre daha iyi. Hala önümüzde aşılması gereken tepeler olmasına rağmen ileriye umutla bakmaya hakkımız var.
19 Kasım 2009 Perşembe 10:28
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, "Ekonomide geldiğimiz nokta düne göre daha iyi. Hala önümüzde aşılması gereken tepeler olmasına rağmen ileriye biraz daha umutla bakmaya hakkımız var. Göstergeler de bizi doğruluyor" dedi.
Fortis Bank Türkiye ve Ekonomist dergisinin Anadolu'nun "en başarılı" ve "en dinamik" 250 şirketini belirlemek amacıyla bu yıl 6'ncısını gerçekleştirdiği "Anadolu 250" araştırması sonucunda toplam 4 kategoride dereceye giren 20 firma ödül aldı.
TÜSİAD Başkanı Yalçındağ, ödül töreninde yaptığı konuşmada, krizin yansımalarının gündemin en önemli maddesi olmayı sürdürdüğünü, hala aşılması gereken "tepeler" olmasına rağmen, "aşılamaz gibi görülen dağlar"ın geride bırakıldığını kaydetti.
Krizi atlatmaktaki en büyük enstrümanın devlet destekleri olduğuna işaret eden Yalçındağ, "Bu hızlı ve atak politikalar sonucunda, bugün dünyanın bir felaketin eşiğinden döndüğünü söyleyebiliyoruz. Ama geldiğimiz noktada, yangın kontrol altına alınmış ve artık sıra hasar tespiti yapmaya ve hasar kaldırma çalışmalarına başlamaya gelmiştir" diye konuştu.
Kamu bütçelerinde açıkla sonuçlanan destek paketlerinin, ekonominin yeniden büyüme sürecine girmesine katkı sağlarken, gelecekte enflasyon ve iç borçların çevrilmesi risklerini beraberinde getirdiğini ifade eden Yalçındağ, "Bu risklerin önlenebilmesi için küresel ekonominin resesyondan çıkmaya başlamasıyla artırılan kamu harcamalarının yeniden olağan seviyelere çekilmesi gerekecek. Yani büyümenin sürdürülebilirliğinin sağlanması için özel sektör talebinin yeniden kamu sektör talebinin yerini alması gerekecek. Öte yandan, uygulanmakta olan politikaların zamanından önce geri çekilmesi durumunda da yeni yeni canlanmaya başlayan ekonomilerin bir kez daha durgunluğa sürüklenmesi riski var. Bugün tüm ülkelerde ekonomi politikasının temel sorunu, krize karşı uygulanan mali ve parasal önlemlerin hangi vadede ve nasıl bir tempo içinde azaltılacağıdır" dedi.
Olağanüstü politika önlemlerini terk etme stratejilerinin koordinasyon içinde uygulanacağının açıklandığını aktaran Yalçındağ, bu süreçte ülkelerin kriz döneminde olduğu kadar eş güdümlü hareket edemeyecekleri görüşünde olduklarını dile getirdi.
Yalçındağ, Türkiye için de genişlemeci politikalara devam etmenin riskleri kadar, bu politikaları erken terk etmenin de büyüme hızı ve işsizlik üzerinde yaratacağı olumsuz sonuçların endişe verdiğini ifade ederek, bu konuda hem Türkiye'de hem dünyada ikilem yaşandığını söyledi.
"Yatırım yapabilmemiz için yeterli olmuyor"
Arzuhan Doğan Yalçındağ, Merkez Bankası'nın yaptığı faiz indirimlerine de değinerek, "Bizler için, iş dünyası için düşük faiz oranlarından daha cazip bir şey yoktur diye düşünüyorum. Buna karşılık, size sorsam; 'Acaba bu düşük faiz oranlarından yararlanarak hanginiz, hangi yatırımı öngörüyor?' diye. Faiz oranlarındaki düşüş, tek başına yatırım yapabilmemiz için yeterli olmuyor maalesef. Düşük faizlerin bir de uygun yatırım ortamı ve daha da önemlisi belki, kredi arzı ile destekleniyor olması gerekiyor" diye konuştu.
ABD ve Avrupa ülkelerinde bankaların kredi verme koşullarında gevşeme başladığını gözlemlediklerini ifade eden Yalçındağ, Türkiye'de ise yılın ilk yarısına göre gevşeme olsa da kredi verme koşullarının hala sıkılığını koruduğunu ve KOBİ'lerin büyük firmalara oranla daha ağır koşullarla karşı karşıya geldiğini belirtti.
Yalçındağ, finans sektöründe kredi arzıyla talebi arasında bir eşleştirme sorunu olduğunu düşündüğünü kaydederek, "Çünkü iş dünyası, özellikle KOBİ'ler krediye erişimde sorun yaşadıklarını söylerken, bankacılık sektörü de kredi talebinin düşüklüğünden şikayet etmekte" dedi.
Temel sorulardan birinin, piyasa ekonomisinin geçerli olduğu bir dönemde bu denli ağır bir ekonomik krizin ortaya çıkması ve krize karşı yapılan kamu müdahalesinin ekonomiyi yeniden büyütmeye başladığı bir dünyada piyasa ekonomisinin hala eski gücünü koruyup koruyamayacağı olduğuna dikkati çeken Yalçındağ, bu sorunun yanıtının, ekonomideki iyileşmenin hızına ve azalan kamu talebinin yerini özel sektör talebine ne kadar hızla ve kuvvetle bırakacağına bağlı bulunduğunu vurguladı.
Yalçındağ, gelecek dönemde küresel finansal piyasalarda regülasyonların daha da sıklaşacağına şahit olunacağını belirterek, "Dünya ekonomisindeki iyileşmenin gecikmesi halinde kriz sonrasında ortaya çıkacak dünya, eskisinden bir hayli farklı bir dünya olacak. Bu küresel perspektifle ülkemize baktığımızda kendimizi bir an önce yeni bir dünyaya hazırlamamız gerektiği ortaya çıkıyor. Eğer yeni dönemin temel farkı, kredi imkanlarının eskisi gibi bol olmaması ise biz de şirketlerimize dönerek, gerekli önlemleri almak zorundayız" diye konuştu.
"Mali kural uygulaması öngörülmesi olumlu"
Yalçındağ, küresel kriz sonrası dünyasına uyum açısından Türkiye'nin avantajlı olduğu iki konuyu, "Türkiye'nin son zamanlarda izlediği aktif dış politika" ve "küresel ekonomik zayıflık nedeniyle düşecek dış talep yerine ikame edilebilecek iç talep" şeklinde sıraladı.
Dernek olarak bu yıl yüzde 6 oranında daralma öngördüklerini, gelecek sene için büyüme beklentilerinin yüzde 3'ün biraz gerisinde bulunduğunu kaydeden Yalçındağ, "Büyüme rakamları böyleyken, Türkiye'nin işsizlik sorununu sabit tutabilmesi için bile en az yüzde 5 büyüme oranlarına ihtiyacı var. İşsizlik oranının, hali hazırda tarım dışında yüzde 16,3 gibi zaten çok ürkütücü bir noktaya ulaştığını düşünürsek, önümüzde ne denli zor bir ekonomik görünüm olduğu daha iyi ortaya çıkacaktır. Bu zorlu ekonomik koşullar, politika tasarımında ve uygulamasında muazzam ihtiyatlı olunmasını gerektiriyor. Bu yüksek işsizlik, hiç şüphesiz tüketim harcamalarını frenleyecektir. Öte yandan, kapasite kullanım oranlarındaki düşüklük de yeni yatırım ihtiyacını kısıtlayacaktır. Bu şartlar altında gelecek için yüksek büyüme hızları öngörmek pek mümkün görünmüyor" dedi.
3 yıla yayılan bir sürecin sonunda sağlanacak olsa da orta vadeli programda bütçe disiplininin vurgulanmasının ve mali disiplini sağlamak üzere mali kural uygulaması öngörülmesinin olumlu olduğunu belirten Yalçındağ, "Uzun yıllardır söylediğimiz; 'IMF ile beraber bir mali kural uygulayalım, zamanı geldiğinde IMF programını artık yapmayız, çünkü biz mali kuralı uygulamayı alışkanlık haline getirmiş oluruz' dediğimiz konu, ilk kez bu defa orta vadeli programda yerini bulmuştur. Bence bu Türkiye açısından sevindirici bir durumdur. Getirilmek istenen mali kural, bütçe disiplininin orta vadede sağlanmasını hedefliyor. Yasal altyapısının henüz tamamlanmamış ve 2011 mali bütçe yılından önce uygulamaya geçilemeyecek olması, mali kuralın getireceği disiplin için de 2011 yılına kadar beklenmesi gerektiğini işaret ediyor. Bu koşullar altında özellikle 2010 yılında bütçe ve maliye politikası uygulamasındaki kararlılık ve disiplin önem kazanıyor. Çünkü 2010 yılında Meclis'ten geçmiş bir mali kuralımız yasal olarak henüz masamızın üstünde hazır olmayacak. İş gene, IMF de olmadığına göre bize düşecek. Onun için çok daha dikkatli ve zaman zaman katı davranmak zorunda kalacağız" diye konuştu.
Yalçındağ, finansal piyasalardaki sıkıntıların giderilmesi ve reel sektörün yeniden kredi kullanmaya başlamasıyla Türkiye ekonomisinin 2011 yılından itibaren yeniden yüksek büyüme sürecine hazır hale gelebileceğini belirtti.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.