25 Kasım 2024
  • İstanbul3°C
  • Diyarbakır5°C
  • Ankara-2°C
  • İzmir5°C
  • Berlin11°C

TÜRKLER KÜRTÇEYLE BARIŞABİLECEK Mİ?

Milli Eğitim Bakanı’ndan, “önümüzdeki yıl, 2013-2014 eğitim ve öğretim yılında en az 5000 Kürt öğretmenle anadilde eğitime başlıyoruz’’ şeklindeki müjde, barışını en büyük teminatı olacaktır.

Türkler Kürtçeyle barışabilecek mi?

05 Nisan 2013 Cuma 10:17

Barış sürecinde eğitimin rolü konulu bir yuvarlak masa toplantısında, bir öğrencimiz şöyle bir tesbitte bulundu: “Bizim Türklerle hiçbir düşmanlığımız yok. Bütün mesele Türklerin Kürtçeyle, Kürt dili ile barışmalarıdır. Eğer Türkler dilimizle barışırlarsa, o zaman barış sağlanır. Aksi takdirde barış olmaz.” Barışa giden yolun Kürt dilinin statüsü, Kürtçeye verilecek değerle birebir orantılı olduğunu gösteren bir yaklaşımla karşı karşıyaydık. Bu bakış açısı, bu dil hassasiyeti hemen hemen her Kürd’ün kafasını meşgul eden en önemli konu olarak ön plana çıkmaktadır. Kürtçe ne olacak? Anadili olarak eğitimde kullanılabilecek mi? Tek kelime Türkçe bilmeyen Kürt çocukları, halen süregeldiği şekilde Türkçe olarak mı eğitim ve öğretim hayatlarına başlayacaklar? Öğretmenin tek kelime Kürtçe bilmediği, öğrencinin de tek kelime Türkçe bilmediği bir sınıftaki sağırlar diyalogu mizanseni ne zamana kadar devam edecektir? Sayın Başbakan “Asimilasyon bir insanlık suçudur” dedi. Acaba Türkiye barış süreciyle, milyonlarca insana travma yaşatan bu suçun unsurları ortadan kaldırabilecek midir? Sahi, Türkler Kürtçeyle barışabilecek mi?

Evet, asıl can alıcı soru budur: Türkler Kürtçeyi de Arapça, Farsça, İngilizce veya aklınıza gelebilecek herhangi bir dil gibi, bir halkın konuştuğu, acılarını, sevinçlerini dile getirdiği, kendisini ifade ettiği, “normal” bir dil olarak görüp algılayabilecekler midir? Kürtler ve Türklerin “etle- tırnak” gibi oldukları gerçeğinden, binlerce yıllık kader birliğinden söz eder ve bütün Kürtlerin Türkçeyi bilmelerini elzem kılarız? Peki, kaç Türk, kader birliği ettiği bu halkın dilinden birkaç kelime konuşabilir? Kader birliği etmek, ancak kardeşçe bir hukuku benimsemekle mümkündür. Bu da Kürtlerin kendi dillerinde yaşamlarını ikame edecek bütün imkânları hayata geçirmeye bağlıdır. Türklerin birkaç kelime Kürtçe bilmesi, empati kurmak anlamında önemlidir, ancak asıl mesele Kürtlerin kendi ana dillerinde eğitim yapmalarını sağlayabilmektir.

Kürtçe eğitim yapılabilir mi?

Şimdi ön plana çıkan diğer soru şudur: Kürtçe eğitim yapılabilir mi? Bir eğitimci ve bölge gerçeğini bilen biri olarak cevabım kesinlikle evettir. Yasal engeller ortadan kaldırıldığında, önümüzdeki eğitim ve öğretim yılında, yüzlerce, belki de binlerce okulda Kürtçe eğime başlamak mümkündür. Şöyle ki, şu anda Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde öğretmen olarak çalışıp anadili Kürtçe olan on binlerce öğretmen bulunmaktadır. Bunların arasında çok iyi Kürtçe bilenler, birkaç aylık bir kursa tabi tutulduktan ve gerekli materyaller sağlandıktan sonra, dersleri rahatlıkla Kürtçe olarak anlatabilirler. Hatta önemli bir kesiminin kurs almasına bile gerek kalmayacaktır. Ciddi bir seviye sınavı testiyle, bilenler sertifikalarını alır ve bilmeyenler kurslara tabi tutulur. Bu sınav ve kursları da, bölgede Kürtçe Lisan ve Yüksek Lisans programları açmış olan üniversiteler gerçekleştirebilir ve bu hiç de sanıldığı kadar zor değil. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde sadece alfabe bilenler öğretmen olarak tayin ediliyordu. Oysa bugün Türkiye’de üniversite mezunu olup Kürtçe öğretmen olmaya can atan onbinlerce öğretmen adayı var. İşte bu durum bize barış için en büyük şansı sunmaktadır. Önümüzdeki eğitim ve öğretim yılında binlerce öğretmenin anadillerinde eğitim sertifikalarıyla işbaşı yapmaları, Türkler ve Kürler arasındaki barışın en büyük teminatı olacaktır. Böyle bir uygulama barışa, silahlı güçlerin yurtdışına çıkmasından daha büyük bir hizmet eder. Eğer hükümet bu konuda karalı bir tavır sergiler ve Kürtçenin eğitim ve öğretimde kullanımı konusunda gereken adımları atarsa, işte o zaman Kürt kamuoyunun barışa olan güven ve desteği istikrarlı bir şekilde artar.

Anadilinde ve anadili ile eğitim

Anadilde eğitim ile amaçlanan, dilsel olarak homojen bir topluluğun aynı dili konuşan bir öğretmen tarafında eğitilmesi ve eğitim müfredatı materyalinin anadilinde olması şeklinde anlaşılmalıdır. Eğitim sisteminde, özellikle erken yaşlarda anadilin kullanılması, nitelikli bir eğitimin de olmazsa olmazları arasında yer alır. Bu konularda bilimsel çalışmalar yapmış bütün uzmanlar hem anadilinde eğitim ve hem de anadili ile eğitimin (teachin of and teaching through) şart olduğuna inanırlar. Eğer öğrenci anasından öğrenmediği ve bilmediği bir dilde öğrenim görüyor ve öğretmen öğrencinin anadilini bilmiyorsa, böyle bir durumda öğrenci full immersion shock denen bir travma yaşayabilir. Bu şok, doğal olarak öğrencinin öğrenme ve kavrama yeteneğini yavaşlatmaktadır. Çünkü dil ve düşünce arasında doğrudan bir ilişki sözkonusudur. Bu nedenle Sartre, “Düşünce dilde başlar” derken, Wittgenstein, “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” diyecektir. Martin Heidegger de, dili varlığın özü ile birleştirerek, “Dil varlığın evidir” der. Bu nedenle 19. yüzyıl ve neredeyse 20. yüzyılın sonlarına kadar uygulanan katı ve üniter dil zihniyeti, artık pek çok ülkede giderek yerini iki dilli ve çok-dilli bir anlayışa terk etmektedir. Dayatmacı üniter dil zihniyetinin, ulusal entegrasyona da negatif etkilerde bulunduğu ve ayrılıkçılığı körüklediği inkâr edilemez. Zaten dünya nüfusunun üçte ikisi veya en azında yarısının iki dilli olduğu aşikârdır. Bu anlamıyla iki dillilik sosyal bir realitedir. İki dilli veya çok-dilli eğitim, iki veya daha fazla dilin eğitim vasıtası olarak kullanılmasıdır.

Cumhuriyet tarihi boyunca uygulanan katı ve üniter dil zihniyeti uygulamaları bu ülkenin çok-dilli ve çok-kültürlü yapısına zarar vermekle kalmadı, insanlarımızın farklı diller öğrenmelerine de ket vurdu. Bugün eğer öğrencilerimiz yabancı bir dili öğrenmekte zorlanıyor veya başarısız oluyorsa, bunun yegâne sebebi üniter dil zihniyeti uygulamalarıdır. Oysa çok değil, daha Osmanlı döneminde nerdeyse herkes birkaç dil konuşabiliyordu. İstanbul’daki bir Rum yerine göre Rumca, Ermenice ve Türkçe konuşabiliyorken, Diyarbakır’daki bir Süryani anadili Süryaniceye ek olarak Kürtçe ve Türkçe bilirdi. Herhalde bugün Avrupa’da bizden daha dil yoksulu bir ülke yoktur. Kürtçe anadilde eğitim bir avantajı da, bu coğrafyanın dilsel anlamda biraz daha zenginleşmesi ve medenileşmesidir.

Türkler Kürtçeyle barışabilir mi?

Doğrusu halktan önce siyasetin, öncelikle siyasi iradenin Kürtçeyle barışması gerekir. Şimdiye kadar yapılan kimi egzersizler; öncelikle TRT-6’in açılması ve Kürtçenin seçmeli ders olarak kabul edilmesi gibi uygulamalar, bu dile yönelik negatif algının geriletilmesinde önemli bir rol oynadı. Ancak bu kararlı duruş anadilde eğitimle hayat bulduğunda asıl o zaman anlamlı olacaktır. Siyasi irade bunu başarır mı? Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın şu sözleri umutlarımızı arttırıyor: “Biz dillerin Allah’ın ayeti olduğuna inanıyoruz. Her dil, varlık âleminde bir güzellik, bir zenginliktir” (Taraf, 1 Nisan 2013). Sonuç olarak, Türkler Kürtçeye yönelik algılarını evrensel bir düzleme taşıyıp Kürt dilini de “Allah’ın ayeti” olarak gördüklerinde, bu ülkede barış çiçeklerinin özgürce gelişimi önünde bir engel kalmayacaktır. Bir de Milli Eğitim Bakanı’ndan, “önümüzdeki yıl, 2013-2014 eğitim ve öğretim yılında en az 5000 Kürt öğretmenle anadilde eğitime başlıyoruz’’ şeklindeki müjde, barışını en büyük teminatı olacaktır. (Taraf)

Doç. Dr. Abdullah Kıran

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.