22 Kasım 2024
  • İstanbul8°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara12°C
  • İzmir16°C
  • Berlin1°C

TÜRKİYE'YLE DİPLOMASİ, İRAN'LA İŞBİRLİĞİ

Türkiye Ortadoğu'da taşların yerinden oynadığı bu sürece ne yerleşik ittifaklarıyla birlikte ne de onlara rağmen dahil olabiliyor

Türkiye'yle diplomasi, İran'la işbirliği

07 Ağustos 2013 Çarşamba 09:49

Diplomasiyi “siyaset sanatı” diye biliyorduk. Diplomatlar alınmasın ama, Julian Assange sayesinde öğrendik ki diplomasi denilen şeyin yarısı dedikodu, diğer yarısı da casuslukmuş. Zira diplomatların biri gider öbürü gelir, devlet başkanlarını karşılama tantanalarını heyetlerarası görüşmeler izler, kapalı kapılar ardında ikili temaslar gerçekleşir… “Ha anlaştılar, ha anlaşacaklar” derken, dünyanın başı “savaş belası”ndan bir türlü kurtulmaz. Meğer asıl sorun, “diplomasi”ymiş. Dış politikada sorunların barışçıl yöntemler ve müzakereler yoluyla çözülmesini ifade ettiğini düşündüğümüz diplomasi, perde arkasında birbirinin kuyusunu kazmaktan, perde önünde de kuru gürültüden ibaretmiş.

Geçtiğimiz hafta yine “kuru gürültü”sü bol bir gündemle meşguldü Türkiye . Önce PYD lideri Salih Müslim geldi, ardından Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başbakanı Neçirvan Barzani “Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi”ni temsilen Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık’ta ağırlandı. Peki n’oldu? Suriye sınırında Türkiye’yi rahatsız eden PYD bayrağı “görüş alanı” dışına çekildi, Neçirvan Barzani’nin Türkiye’yle politik yakınlığı bir de Mevlana hayranlığının ortaya çıkmasıyla perçinlendi.

Arkadaki plan

Hepsi bu mu? Kürdistan medyası daha fazlasının da olduğunu iddia etti. Neçirvan Barzani’nin Abdullah Öcalan’la da görüşeceği söylendi. Bu yazının kaleme alındığı gün itibarıyla henüz bu bilgi doğrulanmış değildi. Ancak, “diplomatik kurallar” gereği doğrulanmayacağını tahmin etmek zor değil.

Zaten çok uzun zamandır “söz”ün “gerçek”le bağı kopmuş durumda. Herkesin kafası karışık, neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda pusulasını şaşırmış, her gün bir başka yöne savruluyor: Türkiye büyüyecek mi, bölünecek mi? PKK geri mi çekiliyor, geri mi dönüyor? Suriye Kürdistanı “tehdit” mi, “müttefik” mi? Bugün bu ve benzeri sorulara, öyle görünüyor ki, devlet aklı dahi kesin bir yanıt bulmakta zorlanıyor.

Çünkü Ortadoğu’da öngörülemeyen ve hızlı değişimle birlikte tüm taşlar yerinden oynuyor. Bu değişimden kurulu düzenin yerleşik ittifakları da nasibini alıyor. Bu bağlamda, Türkiye’yi en çok zorlayacak olan da, bugüne kadar sırtını dayadığı, ABD merkezli Batı ittifakının artık eski sistemde çalışmama ihtimali. Aslında bu ihtimalin ilk sinyali Başbakan Erdoğan’ın son ABD ziyaretinde gelmişti. Ziyaretin başarısı her ne kadar diplomatik ritüellerin yüksek profiliyle ölçüldüyse de, Türkiye’nin özellikle Ortadoğu’da Kürtlerle kurmayı planladığı stratejik ortaklığa ABD’den beklediği desteği alamadığı aşikârdı. Nitekim Türkiye-KBY arasında, artık herkesin bildiği bir sır olan, yeni petrol boru hattının tescilleneceği Enerji Konferansı’na önce Türkiye Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın katılmayacağı duyuruldu, ardından konferans tümüyle iptal oldu. İzleyen günlerde, Washington’a giden KBY temsilcileri günlerce bekledikleri halde hiçbir resmi temasta bulunamadan geri dönmek zorunda kaldı. Zaten, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, ilk Irak ziyareti sırasında Bağdat’a gelip de Erbil’e uğramamakla mesajın ilk işaretlerini vermişti. ABD, her ne kadar de facto bölünmüş olsa da, Irak’ın kâğıt üstünde sağlanan bütünlüğünü riske atacak bir girişime izin vermeyeceğini belli etti. Irak Başbakanı Nuri El Maliki, yanlış adam da olsa, değişmesi için doğru zaman değildi. Nihayetinde, Türkiye-KBY yakınlaşmasıyla kopma noktasına gelen Bağdat-Erbil ilişkisi, Barzani ve Maliki arasında yapılan yeni bir anlaşmayla düzeldi. En son gelen haberlere göre de ABD, Maliki hükümetinin uzun süredir peşinde olduğu savaş uçaklarının satışına onay verdi.

Şunu herkes çok iyi biliyor ki, Maliki’ye destek vermek aslında İran’ın Irak’ı yönetmesine göz yummaktır. Dolayısıyla, ABD’nin de “Irak’ın bütünlüğü” diye kuru gürültü yaparken arka planda İran’la ortak çıkarlar etrafında buluştuğu bölgede herkesin malumu. 

Tehdit ve destek 

Bu ortak çıkarların şimdi de Suriye versiyonu test ediliyor. ABD’nin tüm baskılara rağmen Esad rejimine dokunmamasının, her ne kadar başka nedenleri de olsa, sonuçta İran’ın çıkarlarına uygun düştüğü ortada. Mısır’da Müslüman Kardeşler’in, “devrim”le ya da “darbe”yle, günün sonunda iktidardan uzaklaşmış olması karşısında alınan tavır ise bir başka boyut. Nihayetinde tablonun geneline bakıldığında, bugün ABD’nin Ortadoğu politikalarının NATO üyesi ve stratejik müttefiki Türkiye’den çok, diplomatik ilişki içinde bulunmadığı İran’ın işine geliyor olması, bir yerlerde yine “söz” ve “gerçek” ilişkisinin koptuğunu gösteriyor.

Bu çerçevede, Ortadoğu’da “Türkiye Kürtlerle büyüyecek” hesabının tutmayacağı aslında daha en baştan belliydi. AKP hükümeti de bunu biliyordu. Ancak, Suriye Kürdistanı’ndaki gelişmeler ve yaklaşan seçimler bir alternatif geliştirmesine fırsat vermedi. Onun için, deyim yerindeyse, topun biraz PKK sahasında çevrilmesini izleyip içeride puan, dışarıda zaman kazanmaya çalıştı. Ama topa girmediği sürece bu oyunun dışında kalacağını çok geçmeden gördü. Suriye Kürdistanı yönetimini, Türkiye onaylamazsa, bir onaylayan çıkacak görünüyor. Nitekim, Uluslararası İkinci Cenevre Konferansı’na ABD ile birlikte öncülük eden Rusya açıkladı. “Suriye Kürtlerinin, Suriyeli diğer etkili ve muhalif gruplarla aynı düzeyde kendi niyetlerini anlatmaları ve savunmalarına olanak tanıyan Cenevre Konferansı’nda bir temsiliyetten yararlanmaları gerekiyor” dedi.

Geldiğimiz noktada Türkiye Ortadoğu’da taşların yerinden oynadığı bu sürece ne yerleşik ittifaklarıyla birlikte ne de onlara rağmen dahil olabiliyor. Bu sıkışmışlık içinde de bir gün “tehdit” ediyor, öbür gün “destek” veriyor. Buna da diplomasi diyerek herkesin inanmasını bekliyor. (Radikal)

Arzu Yılmaz
Ankara Üni., SBF, Doktora

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.