TRT ŞEŞ'TE KONUKLARA SAYGISIZLIK!
Gazeteci- yazar Rahmetullah Karakaya TRT 6'nın kendisine yaptığı saygısızlığı ilkehaber.com'a anlattı.
10 Şubat 2011 Perşembe 10:59
1 Ocak 2009'da yayın hayatına başlayan TRT'nin Kürtçe kanalı TRT Şeş'ın açılışını, NTV'den gözyaşları dökerek izledim.
Bu, bir yerde, 85 yıllık inkara dayalı, resmi devlet politikasının iflasını itiraf etme ve hatadan dönme anlamına geliyordu. Onun için, 58 yaşımda bu günü gördüğüm için, haliyle milyonlarca Kürt gibi ben de duygulandım.
Bir insanın ana dilinin, kendi ülkesinde yasak olması, tek kelimeyle zulümdür.
Bu nedenle, devletin kanalında anadilim Kürtçe ile 24 saat yayın yapılmasından, büyük mutluluk duydum. Bu konuda, emeği geçen tüm kişi ve kurumları yürekten kutluyorum.
Yayın hayatına başlayalı üç yıl olmasına rağmen, TRT Şeş'i izleyemiyorum.
Kullandığımız kablolu yayında TRT Şeş olmadığı için, mahrumuz bu kanaldan. Ancak dijital yayın abonesi veya çanak antenden yayın alabilen bazı yakınlarımızda, bu kanalı seyredebiliyorum rast gelirsem.
xxx
Kanalın yayına başladığının ikinci günü, iki kitabımın "Sübhan Dağı" ve "Xezala min, Delala min"in tanıdıldığını, izleyenlerden öğrendim.
4 Ocak 2009'ta , kanaldan beni aradılar program için. Benim de katkımın olması için, severek kabul ettim.
12 Ocak'ta , Seyrantepe'de bir stüdyoda çekim için gelip evden aldılar. Stüdyoda, değerli ağabeyim İhsan Aksoy'un program sunucusu olduğunu öğrendim.
Programın yapımcıları ise l985- 87'lerde, Güneş gazetesinden tanıdığım Alican Değer ile Hakkarili hemşehrim Muhsin Kızılkaya idi.
Kendi adıma sevindim, iki genç arkadaşın böyle güzel bir iş yapması nedeniyle.
Çekim yapıldı.
Büyük bir zarf dolusu fotoğraf ve doküman verdim arşivimden kendilerine. Gerekenleri kullanıp bana göndereceklerdi. Öyle de yaptılar.
Ancak kendilerine, kanalı izleyemediğimi, mümkünse yayın tarihini bana bildirmelerini ve bir CD'sini yollamalarını , üzerine basarak birkaç defa hatırlattım.
Hep olumlu cevap verdiler.
Bir hafta - on gün sonra, arşivimden verdiğim fotoğraflar ve belgeler adresime gönderildi. Bir daha kendilerinden hiç ses çıkmadı.
Şubat 2009 sonunda, ayın 21 veya 22'si olabilir, bir arkadaşım beni "Mirovek û Jiyanek- Bir Adam ve Bir Hayat" programında izlediğini söyledi.
Programın daha sonra tekrarlandığını öğrendim. Ama hiçbir zaman, yer aldığım 20 dakikalık bir programı izlemek nasip olmadı.
İki-üç defa Muhsin Kızılkaya'yı aradım. Her defasında Alican Değer'e söyleyeceğini belirterek, atlattı.
Şubat 2009 ortasında, Ayhan Tek'in hazırladığı "Weşanxane" programına katıldım. Yayınlanacağı gün ve saati verdiler. Gidip annemde izledim bu programı.
Hiç olmazsa Ayhan Tek, verdiği sözde durarak, beni hayal kırıklığına uğratmadı.
xxx
Daha sonraları üç- dört defa yine aradılar TRT Şeş'ten. Müzik programlarına çagırdılar. Arayanlara soruyordum:
- Ben ses sanatçısı değilim, ne işim var müzik programında? Benim kim olduğumu biliyor musun?
Cevap veremiyorlardı...
- Efendim istiyoruz ki, izleyicilerimiz sizin gibi bir değeri tanısınlar. Programımızın ana amacı da zaten budur, yollu sözler sarfediyorlardı.
Oysa ben, "Mirovek û Jiyanek"te, yapımcıların bana yaptıkları saygısızlıktan dolayı, bir daha TRT Şeş'e çıkmama kararı almıştım.
Bu yüzden, çok sevdiğim değerli kardeşim, yapımcı Ali Karadeniz'in program teklifini bile kabul etmemiştim...
xxx
Ta ki, 15 Ocak 2011 tarihine kadar.
Akşam üzeri, yine Muhsin Kızılkaya aradı.
Geçmişteki konuşmalarımızı unutmuş gibi, tekrar Fırat Ceveri ile birlikte hazırladıkları "Em û Dem" programına davet etmek istediklerini bildirdi.
İşim olmazsa katılabileceğimi söyledim. Bunun üzerine Muhsin Kızılkaya, Abidin Parıltı'nın daha sonra beni arayacağını belirtti.
Aradan iki üç gün geçince, bu kez Aydın adlı biri aradı program için. Bu arada bazı acil işlerim olduğu için, kararsız kaldım... Sonunda 22 Ocak Cumartesi saat 16.00'da buluşmak üzere anlaştık.
21 Ocak Cuma günü, bir kuzenim ağır bir ameliyat olacağı için, her türlü ihtimale karşı hastanede bulunmam gerekiyordu.
Aydın'ı arayarak durumu bildirdim...
Bu arkadaş, nezaketen bir "Geçmiş olsun" bile demeden, telefonu tak diye yüzüme kapattı.
Ne de olsa bir görevli, işi bu kadar biliyor diye ses çıkarmadım. Ama bekledim, en azından dost bildiğim Muhsin Kızılkaya, bir telefon açsın...
- Hastanın durumu nasıl? Allah şifalar versin. Yapacağımız bir şey var mı, desin... Nerde bu incelik, nerde bu nezaket, nerde bu dostluk?
Haklılar, bu değerli arkadaşlar...
Ben aldığım karara uymayıp ikinci defa onların rantlarına alet olursam, karşılığı da ancak böyle olurdu...
Suç benimdi...
Allah, herkese müstehakını versin...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.