22 Kasım 2024
  • İstanbul17°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara12°C
  • İzmir19°C
  • Berlin2°C

TARAF'TA EŞCİNSELLİK POLEMİĞİ!

Taraf Gazetesi aynı sayfada Aktüel dergisinden İrfan Aktan`ın Hilal Kaplan`a eleştirilerini ve Hilal Kaplan`ın İrfan Aktar`a cevabını yayınladı.

Taraf'ta eşcinsellik polemiği!

29 Nisan 2010 Perşembe 11:46

Hilâl Kaplan`a cevap / İrfan Aktar/AKTÜEL

Kaplan ‘kötü niyete’ dair okurlarına tek bir örnek vermiyor, veremez zaten. Ancak “zihnindeki Müslüman temsili”nden söz ederek niyetimi “belirliyor” ve iftirasını yapıştırıyor.

Taraf gazetesinin 7 Nisan 2010 tarihli nüshasında Hilâl Kaplan imzasıyla şahsıma yönelik çirkin bir iftirada bulunuldu. Yeni Aktüel dergisinin 214. sayısında yayınlanan “Eşcinsellik ‘hastalıksa’ neden ‘günah’?” başlıklı yazıda Kaplan dahil yedi kişinin görüşlerine yer verdim. Bunun için saatlerce söyleşiler yaptım ve nihayet bu söyleşilerden neredeyse eşit uzunlukta alıntılarla yazımı yazdım. Kaplan’la yaptığımız görüşme kaseti elimde. Ama Kaplan köşesinde şöyle diyor: “Aktüel dergisinin son sayısında yer alan İslam ve eşcinsellik dosyası için benimle röportaj yapan İrfan Aktan tamamen kendi zihnindeki Müslüman temsilini doğrulayacak biçimde sözlerimi tahrif ederek ve bağlamından kopararak yorumlamıştır. Üstelik itirazlarıma rağmen herhangi bir düzeltmede bulunmamıştır. Daha önce yerli ve yabancı basına pek çok kez mülakat vermiş biri olarak sözlerimi emanet ettiğim onca gazeteci içinden ilk defa böylesi “kötü niyetli” bir muameleyle karşılaştım.” 

Kaplan “kötü niyete” dair okurlarına tek bir örnek vermiyor, veremez zaten. Ancak “zihnindeki Müslüman temsili”nden söz ederek niyetimi “belirliyor” ve iftirasını yapıştırıyor. “İtirazlarıma rağmen herhangi bir düzeltmede bulunmamıştır” diyor Kaplan. Yazımda tırnak içinde aktardığım bütün sözler Kaplan’a aittir. Elimde kaset, mail adresimde de kendisinden gelen “metin” bunu kanıtlamaya fazlasıyla yeterlidir. Söz vermediğim halde, talebi üzerine yazımdaki kendisiyle ilgili üç paragrafı yolladım. Ancak Kaplan, tırnak içindeki kendi ifadelerinden ziyade benim cümlelerimi düzeltmeye yeltendi. Benim cümlelerime müdahil olamayacağımı bildirince, Kaplan, kendisiyle ilgili bölümü yazıdan tamamen çıkarmamı rica etti. Bunun üzerine Aktüel’in haber müdürü Göksan Göktaş’ı aradım ve bu bölümü çıkarıp çıkaramayacağımızı sordum; dergi çoktan matbaadaydı. Peki, madem elimde kaset ve başka deliller var, neden Göksan’ı aradım? Çünkü Kaplan’dan alıntıladığım bölümleri çıkarıp yerine yine Kaplan’ın başka yerlerde yayınlanmış beyanatlarını (örneğin 28 Şubat 2008’de Yeni Şafak gazetesi yazarı Akif Emre’nin yayınladığı, Kaplan’a ait “eşcinseller ve Müslümanlar” konulu mektup) yazıda iktibas etmem pekâlâ mümkündü. O mektup da Kaplan’ın eşcinselliğe bakışını özetlemeye yeterdi. Hâsılı; Kaplan’a mailleşmemizde tırnak içindeki sözlerine itirazı olup olmadığını sordum. Bu konuda bir itirazı olamazdı; elimde kaset var çünkü. Benim, Kaplan’ın görüşlerine dair yazıdaki değerlendirmelerim ise tamamen kayıtlı görüşmemize dayanıyor; dolayısıyla kat’iyen izafî değerlendirmeler değildir.

Kaplan’la e-mailleşmelerimizde, en ciddi itirazının şu cümlemdeki ifadelerden birine yönelik olduğunu biliyorum: “Kaplan’a göre iki çözüm yolu var. Birincisi, “fragmantasyoncu” dediği toplumsal yaşam biçimi. Yani herkesin kendi inancına ve tercihlerine göre ayrı alanlarda yaşadığı bir toplumsal yaşam. Diğer seçenek ise eşcinsellerin tövbe edip Müslüman olmaları.” Bu cümleler makalenin yazarı olarak bana ait. Dayanağı da Kaplan’ın kayıtlı sözleri. Kaplan’ın bu paragrafta sadece son cümledeki “seçenek” sözcüğüne itirazı var: “Ben bunu kesinlikle seçenek olarak sunmadım, kimseyi zorla Müslüman etmek gibi bir derdim yok. Sadece eşcinsel biri Müslüman olabilir mi diye sordunuz. Ben de günah olduğunu kabul ediyorsa ve nefsine karşı koymaya çalışıyorsa tabii ki Müslümandır dedim” diyor emailinde Kaplan. Ama tövbe edip Müslüman olmaları fikrine değil, bunun seçenek olarak sunulmasına karşı Kaplan. Kaplan “seçenek” olarak ifade etmemiş ama çözüm için sadece iki “ihtimalden” söz etmişse, gazetecinin buna seçenek demesi, tahrifat mı oluyor? Oysa Kaplan, herhangi bir sözünü çarpıttığımı kanıtlayacak durumda değil. Kaset, e-mailler temel delil olarak duruyor. Bu delillerden yoksun olsaydım bile Kaplan’ın söz konusu yazısında iftiralarını gerekçelendirmek zorundaydı. Şahsımı hedef alan yazıda Kaplan, kötücül muameleye maruz kaldığını iddia ediyor. Ancak bu “kötücüllüğü” de örneklendiremiyor. Dolayısıyla iftira atıyor. Her durumda Kaplan ve onun beni hedef göstermesine müsaade etmiş olan gazete yönetiminden vakit kaybettirmeksizin özür bekliyorum.

Kaplan, yazısının son paragrafında etnik kökenime göndermede bulunmuş -yazının benimle ilgili son kısmına kadar Kürt sözcüğü hiç geçmiyor- ve şöyle demiştir: “Anlaşılan Türkiye’de sadece “cesur ve demokrat” Kürt değil, “cesur ve demokrat” Müslüman arayışında olanlar da var. Arayış içindeki arkadaşların hevesini kursağında bırakmak istemem ama “cesur ve demokrat” Müslümanların Müslüman kamuoyu üzerindeki etkisi, “cesur ve demokrat” Kürtlerin Kürt kamuoyu üzerindeki etkisiyle aynı olacaktır. Bilmem anlatabildim mi?”

Taraf gibi belgelere dayanarak habercilik yapmakla öne çıkan bir gazetenin, herhangi bir kanıt ve delil ortaya koyamadığı halde yazarının bir gazeteciyi tahrifatla suçlamasına müsaade etmesi ayrıca şaşırtıcı. Keza Kaplan’ın etnik köken göndermesi yaptığı muğlâk cümleyi sarihleştirmesini istememesi de bir editöryal mesele olarak duruyor. Kaplan’ın bir iddiası yok, bir iftirası var. Delili ise hiç yok. Yeni Aktüel Genel Yayın Yönetmeni Defne Asal Er’in kendisine yolladığı tekzip metnini yayınlamak yerine “bir daha derginizi ve İrfan Bey’i etrafımda görmezsem memnun olurum” yanıtı veren köşe yazarı Kaplan, bir gazeteci olarak bana iftirada bulunmuştur. Bu iftirasına karşılık yasal haklarımı saklı tutup tutmayacağıma karar vermiş değilim. Ondan önce bu yazının Kaplan’ın köşesinde yayınlanmasını ve bununla kalınmayıp benden özür dilenmesini bekliyorum.

--------------------------

İrfan Aktan`a cevap / HİLÂL KAPLAN

İrfan Bey, “kötü niyetli” bir bakışla bakmasa böylesi ‘kesim’ çalışmalarına başvurmaz, bana ait olmayan çıkarsamaları benimmiş gibi göstermeye kalkmazdı sanırım.

Hertaraf gibi fikirlerin serdedildiği bir sayfayı böylesi spesifik bir mevzuyla çok fazla işgal etmek istemediğimden kısa keseceğim. İrfan Aktan tekzip metninde tırnak içindeki cümlelerimi olduğu gibi verdiğini, bağlamından koparmadığını ve benim söylediklerim dışında bir neticeye varmadığını iddia ediyor. Bense daha önce köşemde de yazdığım gibi İrfan Bey’in başından beri kafasında bana dair bir şablon olduğunu ve sözlerimi de o şablona göre tahrif ettiğini iddia ediyorum.

Tırnak içindeki sözlerimin bağlamından nasıl koparılıp, ‘özenle’ kesildiğine dair sadece bir örnek vereceğim zira anlamak isteyen için bir örnek de kâfi. Ben röportaj sırasında şöyle diyorum: “Bir feminist nasıl ki kendi hayata bakışını doğru buluyorsa, kendi fikrini bana tebliğ edip beni bu ideolojiye çağırıyorsa, ben de eşcinselleri İslam’a çağırırım”. İrfan Bey bu cümleyi sonundan kesip şöyle yayınlıyor: “Ben eşcinselleri İslam’a çağırırım”. Çoğu Müslümanın “beni aşar” deyip susmayı tercih etmesini sağlayacak kadar hassas bir meselede İrfan Bey’in yaptığı ‘kesim’in pek çok nüansı ortadan kaldırarak esas cümlemi tahrif ettiği aşikâr.

Söylediklerimden yola çıkıp söylemediğim şeyleri yorumum olarak sunmasına gelelim. İrfan Bey, eşcinsellere “ya Müslüman ol ya da fragmantasyoncu biçimde yaşayalım” şeklinde iki seçenek sunduğumu söylemiş. Mantıksal olarak iki seçenek sunmam için seçeneklerin birbirini dışlaması, birbirinden farklı iki olanak önermesi gerekir, değil mi? Hâlbuki benim fragmantasyoncu yaşam önerim eşcinselleri ya da seküler herhangi bir ideolojiye angaje olmuş insanları İslâm’a çağırmayı dışlamıyor ki. Bilakis seküler veya değil, tüm görüşlerin rahatlıkla ifade edilebildiği ama her an her yerde ortaklaşılmayan bir kamusallık modelinden bahsediyorum. Kaldı ki tüm eşcinseller Müslüman oldu diyelim; Türkiye’deki Müslümanlara bu noktada düşen susmak mı olacak? Müslümanların başka meselelerde söyleyecek sözü yok mu? Anlayacağınız neresinden tutsanız dökülen bir anlatım şu “seçenek” bahsi ve benim iki saatlik konuşmamın içeriğiyle hiçbir şekilde örtüşmüyor. Peki nerden çıktı bu algı derseniz; sanırım İrfan Bey gibi pek çok insanın zihninde mâkes bulan “eşcinselleri İslâm’la ‘asimile’ etmeye çalışan Müslüman” tahayyülünden çıktı diyebiliriz.

“Ama tövbe edip Müslüman olmaları fikrine değil, bunun seçenek olarak sunulmasına karşı Kaplan” demiş Aktan. Ben neden birisinin Müslüman olması fikrine karşı olayım/olmalıyım? İsterse olur, istemezse olmaz. Olmak istiyorsa da buna tabii ki karşı olmam. Feministler daha çok kadın feminist, daha çok erkek de profeminist olsun istemiyor mu? Devrimciler daha çok insan devrimci olsun istemiyor mu? Siyaseten doğruculuk oynamayı pek sevmem, bundan sonra da oynamayı düşünmüyorum.

Yukarıda açıkladığım örneklerden de anlaşılacağı gibi İrfan Bey, hakikaten “kötü niyetli” bir bakışla bakmasa böylesi ‘kesim’ çalışmalarına başvurmaz, bana ait olmayan çıkarsamaları benimmiş gibi göstermeye kalkmazdı sanırım. Kendisinin “Akif Emre mektubu”na yaptığı vurgu zaten kafasında belli bir şablonla bana geldiğini ve söylediklerimi aynen o şablona doğru yonttuğunu bir kez daha gösteriyor. Beklediğini bulamayınca da sanırım o mektuptan anladığı Hilâl Kaplan’ı yansıtmaya çalışmış. Ne diyeyim, keşke en başta sadece o mektubu kullanıp ikimize de zaman kaybettirmeseymiş.

“Cesur ve demokrat” Kürtler vurgusu ise –belki İrfan Bey’in takip etmediği ama- Taraf ’ta aylarca süren Etyen Mahçupyan- Mithat Sancar polemiğinde benim de Etyen Hoca’nın duruşuna katılmamamla paralel olarak ortaya konmuş bir analoji. “Cesur ve demokrat Kürtler” tabiri Etyen Hoca’ya aittir. İrfan Bey, bu analojiyi zoraki bir biçimde kendi kimliğine bağlamış. Hâlbuki kastım şuydu: Nasıl bazı Kürtlerin “cesur ve demokrat” olup Kürt mücadele geleneğine mesafe alıp söylem üretmesi bekleniyorsa, bazı Müslümanların da dinî geleneksel söylemlere mesafe alıp söylem üretmeleri bekleniyor. Mevzubahis analoji bu iki tutumu da haksız bulduğuma ve siyaseten bir karşılıkları olmadığına inandığıma dair bir göndermeydi ki beni az çok takip eden herkes bunu anladı zaten. Üstelik Taraf ’ta yazmaya başladığımdan beri gün aşırı “Kürtçü, vb.” ithamlara maruz kalan biri olarak yapılan bu suçlamayı çok incitici bulduğumu söylemem gerek.

Aktüel’in Genel Yayın Yönetmeni Defne Asal Er’e yazdığım gibi mezkâr sıkıntıdaki esas muhatabım İrfan Bey’dir. Takdir ve takip ettiğim bir dergiyle böyle bir sıkıntı yaşamanın benim için de çok üzücü olduğunu bir kez daha bu vesileyle ifade etmiş olayım.

Hülasa, ne dediğimden gayet eminim çünkü bunlar benim yıllardır konuştuğum meseleler ve yukarıda açıkladığım gibi sözlerimin tahrif edilmesinden dolayı esas özür dilenmesi gerekenin kendim olduğunu düşünüyorum. Bir insanın ahlâkı en çok kriz zamanlarında ortaya çıkar. Kendisinin ifade özgürlüğüne kısıtlama getirebilecek bir dava sürecinden hâlen geçmekte olan İrfan Bey, gazeteciliğini eleştiren ve eleştirilerinin arkasında durarak müfteri olmadığını kanıtlayan birisine dava açmak istiyorsa buyursun.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.