04 Mayıs 2024
  • İstanbul13°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara13°C
  • İzmir18°C
  • Berlin15°C

TAHRİR MEYDANI’NDAN DAĞKAPI MEYDANI’NA

Mısır ve Tunus’taki olayların Türkiye’ye muhtemel yansımalarını ve Abdullah GÜL ile Tayyip Erdoğan’ın çıkarmaları gereken dersleri yazacağımı belirtmiştim.

Tahrir Meydanı’ndan Dağkapı Meydanı’na

14 Şubat 2011 Pazartesi 15:54

Mısır ve Tunus’taki olaylarla ilgili düşüncelerimi geçen haftaki yazımda belirtmiş, olayların Türkiye’ye muhtemel yansımalarını ve Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL ile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın çıkarmaları gereken dersleri daha sonra yazacağımı belirtmiştim. 

‘Mısır ve Tunus’taki olayların Türkiye ile ne alakası var?

Türkiye’de zaten demokratik kanallar işliyor.

İktidarda ise halkın isteği doğrultusunda demokratik yollarla seçilmiş bir başbakan ve cumhurbaşkanı var’ itirazınızı duyar gibiyim.

İlk bakışta haklı olabilirsiniz.

Evet! Türkiye’nin şartları diğer Ortadoğu ülkelerine benzemiyor.

Demokratik kanallar tam olarak olmasa da önemli oranda açık.

Seçimle gelen, seçimle giden iktidarlar var.

Ancak Türkiye’nin hiç de küçümsenmeyecek bir Kürt sorunu da var. Son otuz yılda yaklaşık elli bin insan hayatını kaybetti, binlerce köy boşaltıldı, yüz binden fazla Kürt genci dağa çıktı, beş yüz binden fazla insan sorgudan, işkenceden geçti, tutuklandı ve cezaevine girdi.

Yüz binlerce insan yurtdışına kaçmak zorunda kaldı, Avrupa’da per perişan mülteci oldu.

Bugün gelinen noktada sorun hâlâ tam anlamıyla çözülemedi ve kısa vadede de Kemalist Laikçi-Ulus devlet anlayışı yıkılacağa benzemiyor.

Sorunu çözmesi beklenen ve Mısırlılara demokrasi dersi veren,

Başbakan Tayyip Erdoğan ise “tek millet” ve “tek dilde” ısrar ediyor.

Mübarek’e “Artık gitmelisin” diyen (ABD Başkanı Obama söyledikten sonra) Başbakan Erdoğan, Mübarek’in “ikiz kardeşi” gibi olan ve Hama’da kırk bin Müslüman’ın katili Hafız Esed’in oğlu Beşşar Esed ile kol kola fotoğraflar çektirmeye devam ediyor.

“Bak kardeşim baban Hafız ve amcaların Rıfat ve Cemil Esed Suriye halkına kan kusturdu.

Sen bu yoldan vazgeç. Müslüman halkının ve hâlâ kimliksiz yaşayan Suriye’deki Müslüman Kürtlerin haklarını ver, Allah’tan kork, peygamberden utan!” demiyor.

Her ne hikmetse, Suriye’ye 37 defa gittiğini söyleyen Ahmet Davutoğlu da susuyor.

37 sefer Baas diktatörleri ile ne konuştu merak ediliyor.

Türkiye’deki Kürtlerin ise sabırları tükeniyor.

Kandırma, oyalama ve bekletme canlarına tak ediyor.

Celal Talabani’nin ifadesiyle çağımız artık CHE GUEVERA’nın gerilla çağı değil.

Günümüz dünyasında, sivil itaatsizlik yoluyla ve asla şiddete başvurmadan ortaya konulan kitlesel eylemler sonuca ulaşmada en etkili yöntem olarak ortaya çıkıyor.

Yine günümüz dünyasında demokratik seçimler ve temsil de çok önemli.

Bütün dünya artık bu tip tavır ve sivil eylemleri dikkate almaya mecbur kalıyor.

Sivilleşme ve siyasallaşma sancıları çeken Kürt siyaseti de Ortadoğu’daki olaylardan etkileniyor dersler çıkarıyor.

Dindarı, liberali, sosyalisti ve sosyal demokratı ile tüm Kürtler Mısır ve Tunus’taki olayları izlerken bunları düşünüyor.

Kürtlere sağır ve kör Ankara’nın ‘ uyanması için’ başka yollar aranıyor.

Şeyh Said ve 46 arkadaşının 1925’te idam edildikleri Diyarbakır Dağkapı Meydanı, Cizre, Nusaybin, Van sokakları ve Urfa Balıklı Göl yarın Kahire’deki TAHRİR MEYDANI’na dönerse Mısır son Firavun’una “YETER! Artık halkın sesine kulak ver ve git” diyenler ne yapar merak ediliyor.

Ben de merak ediyorum ve Mübarek’e “akıl” veren Başbakan ile Ahmet Davutoğlu’ndan cevap bekliyorum.

Kaynak: Özgun Duruş

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.