27 Nisan 2024
  • İstanbul17°C
  • Diyarbakır28°C
  • Ankara25°C
  • İzmir27°C
  • Berlin20°C

TAHLİYELER TESADÜF MÜ?

Taraf yazarı Ahmet Altan, Balyoz tutuklularının Hakim Kuban tarafından tahliye edilmesini sorguladı.

Tahliyeler Tesadüf mü?

03 Nisan 2010 Cumartesi 15:16

Tahliye ve anayasa

Tesadüf elbette bunlar.

Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun geçen yaz İstanbul’a atadığı bir yargıcın bütün darbe sanıklarını bir gecede tahliye etmesi bir tesadüftür.

Şamil Tayyar’ın on gün kadar önce aynı yargıçtan söz ederek, “bu yargıç nöbetçi olacak, onun nöbetçi olduğu dönemde tahliyeler artabilir” demesi ve dediğinin çıkması da tesadüftür.

Bir mahkemenin bir albayı “Balyoz darbesinden tutukladığı saatlerde” o “tek” yargıcın 19 Balyoz sanığını tahliye etmesi tesadüftür.

Bir mahkeme “Balyoz darbe suçunu” çok ciddi bulurken, HSYK’nın geçen yaz atadığı yargıcın “suçun vasfı” değişebilir demesi de tesadüftür.

Tahliyelerin hep aynı yargıç tarafından yapılması da tesadüftür.

HSYK’nın, “darbe ve Ergenekon” sanıklarını tutuklayan, haklarında dava açan savcıları görevlerinden almaya uğraşıp, bütün sanıkları tahliye eden bir yargıcı o mahkemeye tayin etmesi de tesadüftür.

Tesadüftür bunlar.

Ama tuhaf ve “daha önceden tahmin edilebilen” tesadüflerdir.

Ve, bu kadar “çok” tesadüf olması bir yargı sistemi için iyi değildir.

“Eğer o yargıcın nöbetçi olduğu gün başvururlarsa darbe sanıkları mutlaka tahliye olurlar” inancının yayılması ve bu inancın doğru çıkması yargıyı yaralar.

İşte, son günlerde tartıştığımız “anayasa değişikliklerinin” bu tesadüflerle çok kuvvetli bir ilişkisi var.

Bu “anayasa” taslağının bir bölümü, bu “tesadüflerin” tam göbeğinde duran HSYK’nın yapısını değiştirmeyi amaçlıyor.

O “yapının” değişmesi demek “tesadüflerin” azalması demek.

Anayasa taslağının kabul edilmesini isteyenlerle istemeyenler, aslında temeldeki bu “tesadüf” meselesini tartışıyorlar.

Yargının yücelerinde “tesadüflere” yol açan bir yapı mı olsun?

Yoksa yargının yüceleri “tesadüflere” kapansın mı?

Beş bin sayfalık belgelerle birilikte ortaya çıkan bir “darbe hazırlığına” karıştıkları söylenenlerin bir kısmı tutuklanırken, daha önceden bir yazarın “bu yargıca dikkat edin” dediği bir yargıç “suçun vasfının değişebileceğine” tek başına karar versin mi?

“Cami bombalama” timlerini kimlerin hazırladığı sorgulansın mı sorgulanmasın mı?

Genelkurmay Başkanı’nın bile “ciddi” olduğunu söylediği bir darbe hazırlığının davası sürerken bir gecede “suçun vasfının değişebileceğini” mi görelim?

Yoksa, darbenin ciddiyetle, her belgenin tek tek incelenip, soruşturulup sonuca vardığına inanacağımız bir yargı sistemimiz mi olsun?

Tartıştığımız HSYK, Şemdinli savcısını meslekten men etmişti.

Eski bir genelkurmay başkanı ise 32. Gün programında Mehmet Ali Birand’a, o savcıyı kendisinin görevden aldırdığını söylemişti.

Biz, generallerin emirleriyle savcıları görevden alan bir yargı sistemi mi istiyoruz?

Anayasa değişikliğini tartışırken asıl tartıştığımız budur.

Yargı, generallerden emir alacak mı almayacak mı?

Bu yapı, bugünkü rejimin “kilit taşıdır”.

O kilit taşını değiştirdiğimizde, yargı generallerden emir almaz, darbe suçları güvenle yargılanır, görevini yapan savcılar meslekten men edilmez, “darbe” suçunun vasfı bir gecede değişmez.

Bu taslağın çok eksikleri var, tamam.

Sadece “genelkurmay başkanlarıyla kuvvet komutanlarını” Yüce Divan’da yargılamaya kalkması, “devletin bürokratlarına” başbakan ve bakan statüsü tanıması bile yeterince bir rezalettir.

Seçim barajlarını indirmemesi bir “demokrasi” ayıbıdır.

Kürtlere “eşit vatandaşlık” tanımaması, en temel meselelerden birini görmezden gelmesidir.

Bunlar tamam.

Peki, bu eksikliklerden dolayı bu taslağı reddedersek, bu eksiklikler düzeltilecek mi?

Var mı “ben bunları düzelteceğim” diyen ve düzeltmeye gücü yetecek siyasi bir parti?

Yok.

İsterseniz, “eksik bulduğunuz” için bu anayasa değişikliğini reddedersiniz, o eksiklikler “eksiklik” olarak kalır, yargı sistemindeki “devrimsel” değişim de gerçekleşmez.

“Tesadüfler” devam eder, darbecilere, muhtıracılara, Ergenekonculara dokunmak zorlaşır.

Bu mu istediğiniz?

Eğer bugünkü “rejimin” ve “ordu egemenliğinin” savunucusu olan hukuk sistemini değiştirirseniz, o “eksiklikleri” gidermek çok daha kolay olur, değişimin önü açılır.

Hangisini tercih edersiniz?

“Tesadüfler” devam mı etsin yoksa bu hukuk sistemini değiştirip, diğer değişimleri rahatça konuşacağımız “yeni bir döneme” mi geçelim?

Soru, kısa ve net.

Vereceğiniz cevap da kısa ve net olmalı bence.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.