SULAR İÇİNDEKİ ATEŞ: ZERDÜŞT
Kürtlerin ilk çağlardaki dini hayatları ve adetleri son derece karanlık ve bilinmemektedir. Ancak bu gün ortaya çıkarılan tarihi eserlerden ve belirtilerden anlaşıldığı kadarıyla Kürtler Işığı “Ahura” dost biliyor, karanlıktan rahatsız oluyorlardı.
29 Mayıs 2016 Pazar 12:25
Çünkü "Ahur" veya "Ahir" ateş demektir. Ahura ise ateş anlamına gelen "Ahur" ile gelen, gelmiş olan anlamına gelen “Aa” kelimelirinden türemiştir ve” ateşten gelen gerçek” anlamını ifade eder.
Tıpkı Khuda=Khod+Aa (Xuda) kelimesi gibi. Bu da Khod (kendi=öz) kelimesiyle “Aa” (Xuda) kelimesinin birleşiminden ibarettir ve “kendi gelen”, “kendiliğinden gelen” “kendisinden olan” anlamını ifade eder. Ateşten gelen, bundan maksat, aydınlıktır. Kur’an da ki karşılığı, “O doğurmamıştır, doğrulmamıştır”
Bu aydınlığa da Şid, daha sonra Şid-i Şidan demişlerdir. Arapçası (Nur-ul Enwar) “Işıklar ışığı” dır. Bunu da evrenin Rabbi kabul etmişlerdir. “Kur'an da ki karşılığı “Allah göklerin ve yerin nurudur.” Saîdê Kurdî, Ateş’i; “ilim ve hikmet” arşı olarak detaylandırır.
Saîdê Kurdî: Hava, Toprak, Su ve Ateş olan dört unsuru izah eder. “Zât-ı Zülcelâl olan Sahib-i Arş-ı Âzamın, mânevî bir merkez-i âlem ve kalb ve kıble-i kâinat hükmünde olan küre-i arzdaki mahlûkatın tedbirine medar dört arş-ı İlâhîsi var: Biri, hıfz ve hayat arşıdır ki, topraktır. İsm-i Hafîzin ve Muhyînin mazharıdır. İkinci arş, fazl ve rahmet arşıdır ki, su unsurudur. Üçüncüsü, ilim ve hikmet arşıdır ki, unsur-u nurdur. “Ateş” Dördüncüsü, emir ve irâdenin arşıdır ki, unsur-u havadır.” Demektedir. (Yirmi Sekizinci Lem’a)
Daha önce “Kürt Medeniyetinden Çağdaş Amerikan Medeniyete” adlı makalemizde konu edindiğimiz gibi; Söz konusu olan, Ateşe tapma, “Semboliktir.” burada Ateş, “Bilgiyi” temsil eder. Âdem Kıssası Talim-i Esma unvanı “İlimdir.” Prometheus’un çaldığı “ateş” de “bilgiyi” temsil eder. Prometheus Hikayesi de, Âdem kıssasının bozulmuş halidir. Zerdüştiliğe nispet edilen mecusilikteki anlamı burada kast edilen “Bilgi”dir. Zerdüştilikten önce veya sonra ateşi kutsayıp onda ilahî bir öz gören Ari toplulukları kast edilmiştir. Bu Ari toplulukları, ateş unsuruna diğer tüm unsurlara üstün gelen yüce bir değer biçmiş olmalarıdır. Kürt kültür ve edebiyatında da, ateş birçok konuya simge olmuştur.
Bu “Ateş” veya “Nur” unsuru bütün dinlerde de söz konusudur. Güneş ve yıldızlar, nur unsuruyla başlayarak kutsallaşılıyor. Tapma burada başlıyor, nur burada kutsallaştırılmış oluyor. Farklı dinlerde de Nur’a tapma ilahi bir sembol olarak meydana geliyor. Zerdüştlükteki Nur, Roma da güneşe tapmaya dönüşüyor. Roma’da Mitraizm “ Güneşe tapma,” Zerdüşt’teki meşalenin, Yunan meşalesine devri, ateşe yönelim, Roma da ateş ebedi bir alev olarak adlandırılmıştır. Roma’nın mabetlerine bakınca hepsi güneşe tapıyordu. Hristiyanlık, anlam kaybına uğrayan bu ateş ile mücadele etmiştir. Zerdüşteki Esma-i İlahiye, Yunanlılarda çok tanrılığa evriliyor. Zerdüştlükteki “ilim” Yunan mitolojisinde, Prometheus Hikâyesi, Prometheus’un çaldığı “ateş” te “bilgiyi” temsil eder. Semavi kitapların söylediği, Âdem kıssasının bozulmuş halidir. Tek bir fark söz konusudur, Yunan mitolojisinde ise Şeytan, Allah’ın düşmanıdır. Bizde ise bu söz konusu değildir. Kürtlerde, Şeytan ve kötülük, “şer” mevhumu, iyilikten ayrı değildir. Bilakis, kötülük iyiliğin bir mertebesidir. Işığın,karanlığı içinde barındırması gibi. Zerdüşt’ün Tevhid iddiasıda buradan gelir,
Zerdüşt’te ikircilik yalnızca “insanın dünyası”nda vardır. Ne Zerdüşt, nede İslam, “insanın dünyasındaki bu ikiciliği açıklamamıştır, öneride bulunmamıştır ve bireyleri ona çağırmamıştır. Temel olarak insan ikircikli bir varlıktır. Herkes sahip olduğu bilinç ölçüsünce ikiciliği kendinde duyumsar, karşıtlığı kendi varlığının derinliğinde bulur. Kendini Aydınlık Zurvan ile Karanlık Zurvan arasındaki kavganın içinde bulur. İnsanda iki düşman kutbun ya da iki karşıt “öğe”nin varlığından söz eden daha açık başka bir gerçek yoktur. Zerdüşt’te karanlık ile aydınlığın savaşı, şeytan ile Ahuramazda’nın savaşı “büyük evren (kainat-dünya)”de değil, “küçük kainat (insan)”ta söz konusudur. Şeytan Allah’ın rakibi karşıtı değil; Allah’ın kölesidir. Şeytan insanın rakibidir. İşte Zerdüşt’te ve Kuran’ın söz ettiği insan karşıtlıklardan oluşmuştur. Önemli olan nokta şudur ki, insan daima bu iki karşıt çekimin alanı içindedir ve kendini sürekli bu iki yol karşısında bulmaktadır. Bu iki yoldan istediğini seçme gücüne sahiptir. İnsanın sorumluluğu buradan itibaren başlarken, karanlık (şeytan)’ta sürekli bu ayrık yolun başında bir an bile onun yakasını bırakmamaya çalışmaktadır.
Daha sonra bu ekol, Kürtlerde, Hüseyn b.Mansur el-Hallac Suhreverdi, Mela Cizîrî ve Ehmed Xanî ile devam ederek, son yüzyılda Saîdê Kurdî’ye devredilmiştir.(1) Âdem kıssasında da, Talim-i Esma unvanı “İlimdir.(2)
Yavaş yavaş bu ışığa güç ve kudret niteliklerini de yakıştırmış ve "Ahuramazd" demişler. Yani "güçlü Rab" Çünkü "Mazd, güçlü ve zorlu" anlamına gelir. Hala Hürmüzd veya hürmüz denmektedir. Mest kelimesinin de Mazd kelimesinden bozma olma ihtimali vardır.
Kısacası Kürtler, kutsal gerçeğin "ışığın" mazharı olan ateşi kutsal bilmiş ve onu dost kabul etmişler. "Ateş” bilgidir, bilgiye tapmanın Kur’andaki karşılığı, “ Âdem’e bütün isimlerin öğretilmesidir”
Nitekim Heredot şöyle der: Muğlar, altı Mad ( Med ) kabilesinden birini oluşturuyorlardı ve ateşperestliği Kürtlere aktarmışlar. (Pirenya shf. 57)
Aynı şekilde güneş için de "Hur, Hurhoş, Hor ve Hurşid" isimlerini kullanmaları da bu yüzdendir. Çünkü güneş ışığın, aydınlığın gerçek mazharıdır. Ve bu yüzden de güneşi kutsal bilmiş, ona tapmışlardır. Bu bakımdan Kürtlere Hurşid perest güneşe taparlar olarak da isimlendirmişlerdir. (Kadim Kilise tarihi sh.301)
“Ehur” kelimesi maşuk, sevgili anlamına gelir. Ehura da aşık, seven demektir. Bu kelimelerin ikisi de ateş anlamına gelen “Ahura’dan” türemişlerdir. Zaten şairlerin teşbih ve istiarelerinde aşk cana düşen bir ateş olarak tasvir edilir. Kürtler Aşiretlerinin bir kısmı göçebe tabiatlı ve hayvancılık ile hayatını idame ederek yaşamlarını sürdürmektedir. Çok sayıda sürüleri olurdu ve düzlüklerde yaşarlardı. Soğuk ve sıcak bölgeler gidip gelirlerdi. Bir yerde yerleşik hayat yaşamaya yatkın değildiler. Hayatlarını sahip oldukları sürülerle, ormanlardan topladıkları meyvelerle, doğal yiyeceklerle sürdürürlerdi. Bütün servetleri, sığır, koyun ve tavuk gibi şeylerden oluşuyordu. Bu da tamamıyla doğal bir hayat yaşadıklarının göstergesidir. Son zamanlarda şehirlere yerleştikten sonra da ziraatla, ağaç dikme işleriyle uğraşmaya başladılar. Her ailenin egemenliği o ailenin büyüğünün elindeydi. Daha sonra önemli meselelerin çözümünde kabile reislerine de başvurulurdu. Bazen topluluk olarak bir kralın egemenliği altına girmelerine karşın, sadece kabile reisleri kralla ilişkiye girerlerdi. Kral savaş, barış, vergi toplama ve ordu hazırlama gibi işlerde kabile reislerinin görüşlerine başvurur, onlarla istişare ederdi. Topluluğun iç meselelerinin çözümü ise bütünüyle kabile reislerinin, aksaçlıların elindeydi. Aksaçlılar her zaman kabile reislerinin yanında olurlardı ve baş gösteren meselelerle ilgili olarak görüşlerini dile getirirlerdi. Para ile işleri olmazdı. (Para anlamına gelen Pul sözcüğü, Asur kralı Pul’a izafeten kullanılmıştır. ( Krallar kitabı ll 15. bölüm ayet, 19, Günlerin tarihi kitabı l 5. bölüm ayet, 26).
Aralarında hiç bir şekilde mülkiyet muamelesi olmazdı. Bütün ihtiyaçlarını malların mübadelesi (değiş tokuş) şeklinde giderirlerdi. Aldıkları mallara karşılık mal verirlerdi. Misafirlik yoluyla da birbirlerine yemeklerini yedirirlerdi. Kürtlerdeki misafirperverlik ve misafir bekleme geleneği de buradan geliyor. Bu geleneğin hala Kürtler arasında yaygın olduğunu görüyoruz. Giysileri evcil veya yabani hayvanların derilerinden yaparlardı ve son derece sade giyinirlerdi.
Kadınlar hayatta erkeğin hemen yanı başında, onunla müşterek bir pozisyonda yer alırlardı. Silahları, ok, yay, gürz, mızrak, kılıç, hançer, kement vb. ibaretti.
Hürmüze ibadet etmeyi ailenin büyüklerine özgü kılmış ve onları “pir” diye adlandırmışlardı. Ailenin geri kalanı tapınma ve ibadet etme zahmetinden muaf ve rahattılar. Yavaş yavaş pirler hürmüze tapmayı büyücülüğe, gözbağcılığa, sihirbazlığa bulaştırdılar, çeşitli hurafeler ve yalanlar uydurdular. Nihayet M.Ö. 660 tarihinde Kürt düşünürlerinden biri olan son Zerdüşt Urmiye’de ortaya çıktı. Bu tür bozgunculukları ıslah etmek istedi.
Fakat pirler onun çağrısını kabul etmediler ve aleyhine faaliyetler yürüttüler. O da zorunlu olarak Belh taraflarına gitti ve orada mesajını insanlara iletmeye başladı. Daha sonra Sistan’da tebliğini iyice sağlamlaştırdı ve oradan tekrar Urmiye’ye döndü. Orada hiç bir engelle karşılaşmaksızın fikirlerini yaydı ve Ahura’ya ibadeti, her türlü gereksiz gösterişten uzak bir şekilde olmasını sağladı.
Araştırmacıların büyük çoğunluğu son Zerdüşt’ün Mad kökenli ve Medya’da (Madların ülkesi) ortaya çıktığını tasdik ederler. Kitabı Avesta’yı da ana diliyle, yani Mad dilinde yazmıştır.
M. S. 1. yüzyılın başlarında ölen yunalı coğrafya bilgini Esterabun “Eski İran” adlı eserinde diyor ki: “Parslar ve Medler birbirlerinin dillerini çok iyi bilirlerdi. Bundan da anlaşılıyor ki, Pars ve Med dilleri birbirlerine son derece yakındı. Tıpkı bu günkü Farsça ve Kürtçe dilindeki ortak yanlar gibi. Etnografya bilimi, ayrıca tarihlerin büyük bir kısmı, Mad dilinin Makri Kürtçesi olduğunu açıkça ifade etmektedirler. Nitekim Zendavesta da mad dilinde yazılmış. Bu yüzden Avestanın dili Makri Kürtçesine son derece yakın veya Makri Kürtçesinin ta kendisidir.
Bu teori, Hevart ve Darmis Tatar ve diğer bazı uzmanlar tarafından desteklenmiştir. Sonuç olarak Avestadaki Zerdüşt dili Kürt Madi dilidir. ( Avesta; Adalet ve İbadet ile ilgili metinlerdir) Farslar da o zamanlar bu dili kullanırlardı. Avesta kitabı, altı bölümdür. Eğer başından sonuna kadar sayfalarını çevirirsek eski zamandan yeni zamana geliriz. İlk bölüm “Gatlar” dır. “Bon Venist” gibi büyük dilbilimcilerine göre Zerdüşt’ün “Ahuramazda” ya hitaben okunmuş dini ilahilerdir yani dua metnidir. Zerdüştlükteki “Spentamei-yi Now”; Hz Peygamberin a.s. ifade ettiği “Hikmet müminin yitik malıdır” sözüne denk gelmektedir. Bir tür öz bilinç, dünya bilinci, kendini bulma algısı, yön bulma, kendi anlamını bulma ve doğru fıtrattır anlamındadır.
M. S. 338 tarihinde Ermenistan hükümranı Kürt asıllı Tirdad siyaset gereği Hıristiyanlığı kabul etti, ancak Kuhistan Kürtleri Hıristiyanlığı kabul etmediler, Zerdüştilik dinine bağlı kalmayı sürdürdüler. Bu tarihten itibaren Hıristiyanlık dini Hıristiyanlık ile Zerdüştilik dini arasında bir rekabet ve sürtüşme süreci başladı. Bu dönemde, 562 tarihine kadar Kürdistan ardı arkası kesilmeyen saldırılara maruz kaldı. 562 tarihinde adil Hüsrev (Enuşirvan) Lazikaya hareket etti. Bu seferinde Kürdistan’dan geçti. Daha sonra Hazar taifesini tedib etmek için hareket etmek istediğinde yine Kürdistan ve Ermeniye yolunu izledi. Her iki seferde de Kürtler büyük bir içtenlikle onun hizmetine koşmuş, ordusunun ihtiyaçlarını ve erzakını temin etmişlerdi. Bir dini benimseme hususunda da, Kürtlerle Farslar birlikte hareket etmişlerdir. Zerdüşt ve Hürmüzperestliği birbirlerine kabul ettirmiş ve ilk dönem İslam’a karşı muhalefettin başını da Kürtler çekmiştir. Sonraki dönemlerde, İslam’ı kabul etme hususunda da Kürtlerle Farslar birlikte Müslüman olmuşlar.
Hatta şiilik mezhebinin kabul edilmesinde de bazı Kürtler Farslarla birlikte hareket etmişlerdir. Bu noktada şu Kürt aşiretlerini örnek gösterebiliriz: Lor, Kelhur, Şadurli, Badeli, Kereşolu, Bahtiyari, Gulyai, Sinaminli, Behirmaz, Belikan, Eşmişaret, Lek vs vs. Şu anda, birçok Kürt aşireti Şiidir.
Zerdüşt Kimdir?
Tarihçiler Zerdüşt’ün ortaya çıktığı tarih hususunda ihtilaf etmişlerdir. Tarihçilerin çoğunluğunun üzerinde ittifak ettikleri husus ise Zerdüştlerin birden çok olmalarıdır. Birinci Zerdüşt Belhte ortaya çıkmış ve Purşespin oğludur. Huşeng onun izleyicisidir. Bazılarına göre, Huşeng odur. Ve ona Azerhuşeng de denilmiştir. Şahnamede anlatılan Hüsrev Perviz hikâyesi bu görüşü destekler mahiyettedir.
Ki bizim için eski dinden utanma yok
Cihana andolsun, Huşengin dininden iyisi yok
Bütünüyle adalet yoludur ve sevgi dini
Zamanın sayılıp akışına nazar etmekten ibarettir.
(Firdevsi)
Zend kitabı bu Zerdüştündür. Buna ayrıca birinci Zerdüşt te denir. (Zend kitabından bir kaç sayfanın parçalarından başka bir şey kalmamıştır. Bu Zerdüşt, yaklaşık olarak miladdan üç bin yıl önce ortaya çıkmıştır. Hz. Nuh (a) onun zamanında vefat etmiştir.
İkinci Zerdüşt’ün bir diğer adı ise Feridundur. B u Zerdüşt Arap Dahhak’a karşı inişten 3393 tarihinde isyan çıkarmıştır. Bu da yaklaşık olarak miladdan 2200 tarihlerine tekabül eder. Bazılarına göre, bu tarih M.Ö. 1378 dir. Bazı müsteşriklere göre, Feridun ve Kavanın Dahhak’a karşı başkaldırmaları gerçekliği olmayan bir efsanedir. Hatta Kava, Feridun ve Dahhak adında birileri hiç bir zaman varolmamışlardır. Fakat Kavanın sancağının sonraki dönemlerde Müslümanların eline geçtiğinde en ufak bir kuşku yoktur. Bunu, doğulu ve batılı bütün tarihçiler ve bizzat söz konusu müsteşrikler de tasdik etmişlerdir.
En son Zerdüşt ise, Kürt asıllı Zerdüşt’tür. ( Ateşin “ilmin” arkadaşı) Guştasp zamanında Urmiye’de dünyaya gelmiştir.
Firdevsi onun hakkında şöyle der:
İlk Zerdüşt’ün dokuzuncu kuşaktan torunu
Doğru sözlü peygamber Mehabad
Firdevsi’nin bu sözlerine rağmen Mad Kürtleriyle Meh-abad arasında bir nesep bağı yoktur. Kaldı ki Mehabad’dan, Guştasb zamanına kadar bir kaç bin yıl geçmiştir. Yani, aradan bir kaç bin yıl geçmeli ki son Zerdüşt bu sülaleden doğmuş olsun. (Bkz. Debistan-i Zahib sh.5)
Tarihçilerin bu şekilde ihtilaf etmelerinin sebebi, kesinlikle Zerdüştlerin birden çok olmalarıdır. Nitekim Odokasis ve Aristo onun ortaya çıktığı zamanı, Eflatunun zamanından altı bin yıl önce olarak zikretmişlerdir. Bu da günümüzden yaklaşık olarak 8365 yıl önce demektir.
Yunanlı tarihçi Gzanitus onun doğum tarihini M. Ö. 1080 olarak zikreder. Bu da günümüzden 3018 yıl önce demektir. Zerdüştiler ise onun doğum tarihinin M. Ö. 660 olduğunu kaydetmişler. Zerdüşt dinin üzerine yapılan araştırmaların uzmanı kabul edilen Mr. Jakson şöyle der: Zerdüşt M. Ö. yedinci yüzyılın ikinci yarısında dünyaya gelmiştir. M. Ö. altıncı yüzyılın birinci yarısında ölmüştür. Bu da bizzat Zerdüştilerin söyledikleriyle örtüşmektedir. Zübdet-us-Sahaif adlı eserde Zerdüşt’ün doğum tarihi M. Ö. 378 olarak geçer. Her hâlükârda son Zerdüşt, yani Kürt asıllı Zerdüşt, başta Sergan Malcom tarihi sh.27 olmak üzere Mesudi, Hamza İsfahani, Yakut Hamevi, Kazvini, Ebul Feda, İbni Fakih, Belazuri ve Hordabih gibi tarihlerde belirtildiği gibi bu günkü Urmiyede doğmuştur.
Zerdüşt Betirsebin oğlu, o Keydarın oğlu, o Aryakın oğlu, o Agendin oğlu, o Agirin oğlu, o mamirin oğlu, o Hezerbanin oğlu, o Esbitmanın oğludur. Guştasb M. Ö. 660 tarihinde doğmuştur. (Guştasbın doğum tarihi Takvim-ut Tevarihte (inişten sonra 4908)M. Ö. 668 olarak geçer.. Asar-i Acem adıl eserin 111. sayfasında inişten sonra 4993 olarak geçer. Dolayısıyla Tus’un saltanatına denk düşmektedir.)
Guştasb Zerdüşütün dininin yayılmasına yardımcı olmuş ve kendisi de bu dine girmiştir. Zerdüşt dininin yayılmasını teşvik etmesinden dolayı Guştasbın ismi ön plana çıkmıştır. Yoksa Belhin kumandanlarından biri olmaktan öte bir etkinliği sözkonusu değildi. Keyan sülalesinden Tus’un Akbatanda birinci Zerdüşt’ün dininin yayılmasını ve yerleşmesini desteklemiş olması, Guştasbın son Zerdüşt’ün dinini desteklemesi için ilham kaynağı oluşturmuş olsa gerektir.
Sözünü ettiğimiz Guştasb Kiyanların soyundan gelir. Key Liherin oğludur. O, Key Arcan ın(Ervend şah) oğlu, o Key Manuşun oğlu, o Key Aponun, o Keyler hanedanının ilk kıralı Keykubad-ı Kürt’ün oğludur. "meşhur Keykubad Kürttür."
Firdevsinin dediği gibi otuz sekiz oğlu vardı. Otuz sekiz dağ kahramanı ve ova atlıları yani. (Guştasbın oğullarından biri Behmenin babası İsfendiyardır. İsfendiyar, Lor, Bahtiyari ve Uraman Kürtlerinin büyük atasıdır.) Guştasb M. Ö. 668 tarihinde Belhin komutanı olmuştur. Asıl adı Heyştasbdır. Keyan sülalesine mensup olduğu için başına büyük anlamına gelen Key sözcüğü gelmiş, böylece Keyheyştasb olmuş. Zamanla çok kullanımdan dolayı Guştasba dönüşmüştür.
Bazı tarihçiler, Guştasbı, M. Ö. 10. asrın sonlarında ölen son Pişdadi kıralı Gurişasba ile karıştırıyorlar. Bazıları da M. Ö. altıncı asırda ölen Hahamenişi kıralı Viştasb veya Hiyştasb ile karıştırıyorlar.
Guştasbın veziri, yardımcısı Camasb, Zerdüştün kızkardeşi Purçist Bercis ile evlenmiş, kardeşinin kızı Ahuru da Zerdüşt’e vermiş. Bu değiş tokuş (berdel) Camasbın da Zerdüşt’e yardım etmesine neden olmuştur. Tarihçiler, Kürt Zerdüşt’ten sadece yüz yıl sonra dünyaya gelen Heredotun, tarihinde ondan hiç söz etmemiş olmasını hayretle karşılıyorlar.
İslam Tarihi literatüründe Zerdüşt ile ilgili bir kaç örnek (ki bu kaynaklara herkes ulaşabilir kolaylıktadır)
Hz. Peygamber’in; “Onlara Ehl-i Kitap muamelesi yapın, onlardan cizye almakla yetinin, müşrikler gibi dine girmeye zorlamayın.” (Ebu Davud, Sünen, Harac, 31; Muhammed Tahir bin Âşûr (1296-1394/1879-1973), et-Tahrîr ve't-Tenvîr (Tahrîru'l-Ma'nâ's-Sedîd ve Tenvîri'l-Akli'l-Cedîd min Tefsîr'l-Kitâbi'l-Mecîd), Hac suresi, 17. ayet tefsiri ) ayrıca; el-Muvatta, Zekât, 42) ayrıca Hamîdullah, Vesâik, s. 150,el-Belâzûri (rh. v. 279/892) Fütûhu’l-Buldân ve Ensâbu’l-Eşrâf’, Ebussuud Efendi, İrşâdü'l-Akli's-Selîm İlâ Mezâye'l-Kitâbi'l-Kerîm (Tefsir)
Hz. Ali, Mecûsîleri Ehl-i Kitap kabul eder. (Ebû Yûsuf, Kitâbü’l-Harâc, s. 140-141.)
İmam Şâfiî Hz. Ali’den gelen nakle dayanarak onları Ehl-i Kitap kabul etmektedir. Cizye ve vergi hususunda Ehl-i Kitap olarak kabul edilmektedir. (Şâfiî, Üm, IV/158.)
Râzî (ö. 606/1209) Mecûsîlerin âlimlerini Ehl-i Kitap olarak değerlendirmektedir. (Cassâs, Ali er-Râzî, Ahkâmu’l-Kur’ân, III/327.)
Ebû Hanife Dineverî “el-Ahbâr et- Tıvâl” eserinde; “Tarihçiler demişlerdir ki: Mecûsîlerin önderi Zerdüşt, kral Buştâsif’e giderek; “Ben Allah’ın sana göndermiş olduğu elçisiyim” demiş ve şu an Mecûsîlerin elinde bulunan kitabı ( Zend ve Âvestâ’yı) ona vermişti.” Demektedir ve Zerdüştü Peygamber olarak kabul etmektedir.
Şihabeddin Sühreverdî, Zerdüşt’teki İlah, Nurların nurudur ( Nur’ul Enwar ) ışığın kaynağıdır demektedir. Muhammed Şehrezori ve Molla Sadra gibi yüzlerce Ehl-i İrfan ve Müslüman, onun bu konudaki yolunun takipçileridir.
Bir başka örnek Şehristani dir. Şehristani meşhur eserinde Zerdüştler hakkında şunu söyler; “ Zerdüştilik’te vahye inanmak vardır ve tıpkı Yahudilik ve Hıristiyanlık dinlerinde olduğu gibi tek ilahlı bir dindir. Zerdüştiler de ehli kitaptırlar ve ahirete inanırlar” (El-Milel ve’n-Nihal, s. 149-150)
Ayrıca Ebu Reyhan Biruni ve Ebu Huseyn Ali b. Hüseyn Mes’udi de özellikle Zerdüşt’ün tarihi ile ilgili bilgiler vermektedirler. Biruni, “Asaru’l Bakiye” adlı eserinde, çeşitli milletlerden ve bu milletlerin tarihlerinden dinlerinden ve Zerdüştler hakkında önemli bilgiler vermektedir. Mes’udi’de “Et-Tenbih ve’l Eşfaf” adlı eserinde Zerdüşt “Avesta” Kitabına sahip olduğunu ve yirmi bir sureden müteşekkil” olduğunu belirtir.
Zerdüşt ve Zerdüştlük ile ilgili müsteşriklerin çalışmalarını saymakla bitirmemiz mümkün değildir. Bir iki örnekle yetinelim, 1771’de Fransız müsteşrik Anquetil Duperron Hindistan’a yaptığı yolculuk sonrası beraberinde getirdiği Avesta nüshasını yayınlamasıyla başlamıştır. Bu önemli gelişmeden de önce ise, Hyde’nin mevcut kaynaklardan istifade ederek yazmış olduğu Oxford 1700 basımlı “De Vetere Religione Persarum” adlı tek ciltlik çalışması zikredebiliriz. Bu çalışmalardan sonra Batıda yeni bir çığır açılmıştır.
Zerdüşt’e ve Zerdüştilere hakaret edenler:
Hıristiyan ilahiyat ve bilim adamlarının özellikle de Sasani döneminde yaşamış olan Ermenilerin yazdıkları bazı kaynaklarda, Zerdüştilikle ilgili bir takım bilgilere rastlamak mümkündür. Fakat bu bilgiler, Farslar ve Rumlar arasında uzun süren savaşların nedeniyle ön yargılar içermektedir. Bu yazarların en meşhurlarından Elisaenis’in meşhur kitabı “Vartan” da Zerdüştliği eleştirmektedir. Başka bir Ermeni yazar olan Eznik ise “kafir dinlere karşı” yazdığı bir kitabında, Zerdüştilik başlığı altında Zurvanizm’in görüşleirni yazar ve bu görüşleri tenkit eder. Ayrıca Yunanlı Hıristiyan Theodoros Mopsuestia Demascuis ise Zerdüştiliğin ilkel bir din olduğunu ve bu dine mensup olanların tek tanrıya inanmadıklarını savunur. (Zerdüşt, Hayatı, Öğretileri; Asiye Tığlı, s.35)
Müslüman Alimlerin içinde de bu tutumu görmek mümkündür. Örneğin Dımeşki Zerdüştüleri put perest ilan etmiştir. Harici ve Vahhabi meşrebine mensup şahıslarda aynı tutumu sergilemiştir. Günümüzde ise Zerdüştilere hakareti kendisine ilke edinmiş olan Türkiye'nin önde gelen siyasileridir.
Konu ve makam itibariyle bir başka açıdan: “Kürt medeniyetinden, Yunan ve çağdaş Amerikan medeniyetine..”
Hüseyin Siyabend Aytemür
Twitter: huseynsiyabend
Email: [email protected]
(1) Bu ekolün müntesipleri, kötülük “şer” mefhumunun, düşüncede, “aqıde de” alanının daraltılmasını esas kabul etmişler. Kürtlerin, Kader’e iman, “hayır ve şer” meselesine yaklaşımı ile, diğer Müslüman milletlerin Kader algısı farklıdır.
(2) Adem Kıssası Kur’an da 35 ayet ile ifade edilmektedir. Âdem kıssası, Risale-i Nur Külliyatında da sembolik olarak anlatılır. Bk.Sözler:20 söz, 20 söz ikinci makam, 25 söz 5. Meziyet-i cezalet, 25 söz 5. Lemadan 4.ışık, İşaratül icaz “Halifelik” bahsi, Mektubat, 12. Mektup, 24. Mektup 2. Zeyl.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.