22 Kasım 2024
  • İstanbul17°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara12°C
  • İzmir19°C
  • Berlin2°C

'SİZ, DİLSİZLİK NEDİR, BİLİR MİSİNİZ?'

İstanbul’da yaşayan, itibarlı bir iş sahibi genç bir Kürt kadını, gözlerini hüzünlü bir ifadeyle gözlerime dikerek dün sordu bana, “Siz, dilsizlik nedir, bilir misiniz?”

'Siz, dilsizlik nedir, bilir misiniz?'

28 Eylül 2010 Salı 08:04

Anadil (1)

İstanbul’da yaşayan, itibarlı bir iş sahibi genç bir Kürt kadını, gözlerini hüzünlü bir ifadeyle gözlerime dikerek dün sordu bana, “Siz, dilsizlik nedir, bilir misiniz?”

Kürtçe bilme ve konuşma sıkıntısı yoktu. Arada bir cep telefonu arandığında, arayanların bir kısmıyla gayet akıcı bir şekilde Kürtçe konuşuyordu. Yani, devletin açılmasına izin verdiği “Kürtçe kursu”na gitmeye hiç ihtiyacı da yoktu.

Ama, kendisini “dilsiz”leştirilmiş hissediyordu.

Onun için gözlerinde hüzünlü bir ifade, benim halden anlayabileceğimi umut ederek, “Siz, dilsizlik nedir, bilir misiniz?” diye sormuştu.

Ben de ona başımdan geçen bir öyküyü anlattım.

Yıl 1995. Van’dan Ahlat’a giderken Tatvan’da durmuştuk. Sokakta tanıyanlar çıktı. İçlerinden orta yaşın biraz üzeri ve iyi giyimli biri yaklaştı bana, “Cengiz bey değil mi?” diye sordu ve onaylanınca Tatvan’ın yaslandığı Hizan yönündeki yüce dağları işaret ederek, “Bakın” dedi, “eğer anadilde eğitim hakkı verilmezse, bu yaşımda şu dağlara çıkarım ben.”

Nefes almadan sürdürdü söyleyeceklerini, “Ama ben çocuğumu Kürtçe okutan bir okula göndermeyebilirim. Hatta, imkanım olsa, Türkçe okutana da değil, İngilizce eğitim verene gönderirim...”

Soru sırası bana geçmişti, “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” dedim; “Beş saniye önce dağa çıkıyordunuz, ardından ne diyorsunuz?”

Gülümsedi, konuşmayı istediği noktaya getirmişti: “Anadilde eğitim, benim hakkım. Hakkımı elde etmek için kellemi verebilirim. Ama sahip olduğum hakkı nasıl kullanacağım, ya da kullanıp kullanmamak bana ait...”

Bence, hadise budur. Bu kadar basit.

*** *** ***

Türkiye, artık “Kürt kimliği”ni tanıyor mu?

Evet. Artık, Türkiye’de “Kürtler diye bir şey yoktur; onlar Oğuz boylarından Türklerdir, daha sonra kendilerini Kürt sandılar” ya da “Kürt diye bir şey yoktur. Onların yaşadıkları yere çok kar yağar. Dağda yürürken kart-kurt diye sesler çıkarttıkları için onlara Kürt denmiştir” gibisinden saçmalıkları kabul eden, bunlara prim veren aklı başında kimse kaldı mı Türkiye’de?

Ama, kimlik, dilden ayrılamaz. Kimliğe kimlik niteliğini dil verir. Anadil.

Anadilde eğitim hakkı ise, yeme-içme hakkı gibi bir haktır.

Anadilde eğitim hakkı, tartışma götürmemesi gereken bir konudur. Bu yönüyle, siyasi değil “ahlaki” bir meseledir.

Anadilde eğitimin, ülkeyi bölünmeye götüreceğini öne sürmek, bundan ötürü korkmak, anadili olmayan insanlara anadillerinden ötürü hakaret etmekle eş anlamlıdır. Kimliklerinin temel niteliği ile “bölücülük” kavramını eş anlamlı kullanmaktır.

“Etnik topluluk olarak sadece Kürtler yok ki. Başkaları da var. O zaman onlara da vermek gerekir” gerekçesiyle Kürtlerin anadil eğitim hakkını kabul etmekten imtina etmenin mantığı da anlaşılır bir şey değildir. Hangi etnik topluluk, sayıları ne olursa olsun, kendi anadilde eğitim görme hakkına sahiptir.

Kaldı ki, farklı etnik topluluklar bu topraklarda yaşadığı için milyonlarca insanı –Kürtleri- anadillerinden ötürü cezalandırmak anlaşılır bir şey midir?

Bir de kalkıp Kürtlere “kardeşlerimiz” diyeceğiz; dilsiz kardeşler mi isteyeceğiz?

E aralarında konuşuyorlar ya! Hem kurslar açılabilir...

Bir dil yazı ile gelişir. Konuşma dili olarak kalan hiçbir dilin geliştiği görülmemiştir. Kurslar ise, Kürtçe bilmeyen biz Türkler için –istersek- gidip öğreneceğimiz kurumlar. Kürtçe’yi zaten konuşan Kürtler, Kürtçe kursuna niçin gitsinler?

Mesele, bir yönüyle de eşit vatandaşlık, ya da vatandaşlıkta eşitlik meselesi ve buradan doğan bir hak meselesidir.

Dikkat edin, “resmi dil”den söz etmiyoruz. Türkçe, elbette resmi dildir ve öyle kalabilir. Zaten kimse, Türkçe resmi dil olmasın da demiyor. Mesele, anadilde eğitime ilişkin ve bu bir eşit vatandaşlık konusu.

Ahmet Altan, önceki gün, 12 Eylül referandum sonuçlarının boyutlarını tahlil ederken “Yeni bir Türkiye kuruyoruz” diyordu; “Seksen yıl tahakküm kuran ordu ve yargı, geriye, ait oldukları alanlara itiliyor... Onların ‘sahipliğini’ yaptığı o eski ideoloji de, hayatta karşılığını bulamayacağı için, tahminlerden çok önce eskiyip dökülecektir. ‘Anadilde eğitim olmaz’ lafı, bu eski ideolojinin lafı, o ideolojiyle birlikte o laf da eskir. Bir süre sonra o görüşü savunan kimse kalmaz. Türkler anadilde eğitim görüyorlarsa Kürtler neden görmesin?”

Sahi, neden?

Gençliği “Ülkücü”, bugün de “milliyetçi” konumunu sürdüren Prof. Mümtaz’er Türköne, önceki gün Zaman’da “’Kürtçe eğitim’ meselesine farklı bir pencereden bakmayı denemeliyiz. Anadillerinde eğitim hakkı, Kürt vatandaşlarımızın en doğal hakkı. Bu hakkı yasaklar ve tartışma konusu haline getirirseniz bu hak bir siyasi soruna dönüşür. Üniter yapıyı koruyacak olan güç anadilde eğitimi yasaklamak değil, resmi dilin kullanımını teşvik etmektir” diyordu.

Türkiye, bunların böyle yazıldığı, konuşulduğu, tartışıldığı bir ülke haline geldiği için, “kimlik hakları”nı elde etmek için silaha sarılmak gereksiz hale gelmiş durumda.

Kürt sorunu ve PKK konusunda son günlerde artan temas trafiği de, Türkiye halkının “özgürlük”ten yana olduğunun deklarasyonu olan 12 Eylül referandumunun bereketi.

Anadilde eğitim hakkı için, 2010’da dağlara çıkmak gerekmiyor artık.

Dolayısıyla, dağda kalmak da gerekmiyor...

Cengiz Çandar- Hurriyet

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.