ŞİVAN PERWER KİMLERE "QAŞMER" DEDİ
Kürt müziğinin yasaklı sesi Şivan Perwer, siyasi malzeme olmak istemediğini ifade ederek, “Şivan Perwer, olarak Türkiye'ye gitmek istiyorum” dedi.
13 Ağustos 2009 Perşembe 12:52
Şivan Perwer, ANF’ye konuştu
-Şivan Perwer ailede müzikle ilgilenen ilk kişi mi?
Babam ve dayım müzikle ilgileniyordu. Müziğe önem veren bir aileydi. Evimize sürekli denbêjler gelir, gece yarılarına kadar söylerlerdi. Ben böyle bir ailede büyüdüm. Ancak ulusal ve uluslararası alanda isim yapan bir tek benim.
-Müzisyen bir aile…
Müzik, onların tiyatrosu, eğlencesi, üzüntüleri ve yaşantısıydı. Bizim orada, Delalê dengbêjliği vardı. Qerejdağ, Milan ve Şêxan bölgesinin destanları söyleniliyordu:
“Delalê ez ê qerejdaxa şewitî
bi şewite bi hoze nava gerdanê
min rebenê tu jî zîv û zêrî alduzê …”
Qerejdağ’da yükselen bu mısraların hissi ve o havanın romantizmi bizim oraları etkisine alıyordu. Delal, destan, serpêhatî gibi müzikler, halkımız arasında okunan parçalardı. Tarihi bir kültür vardı, kültürel ve çağdaş yaşamı dile getirilen bir sanat ruhu hakimdi. Öbür taraftan da, hikayeler okunuyordu. Stranlar eşliğinde okunan hikayeler… Derwêşê Evdî destanı da, bunlardan bir tanesiydi. Yine bizim oralarda Şêxler vardı. Köylere gelip, def eşliğinde söylerlerdi. “Şêx geldi“ denildi mi, herkes heyecanlanırdı. Aşıklar vardı, destanlar söylerlerdi. Ayibê Elike isminde biri vardı. 10 saat oturur, durmadan söylerdi. Bunlar halkın eğlencesiydi. Mesela ben hala Ayibê Êlîkê kadar Mem û Zîn, Sîyabend û Xecê, Êyşana Îbê ve Êrebê, parçalarını güzel söyleyen birisini görmedim. Seydikê Seydo gibi kahramanlık destanlarını söyleyen çıkmamıştır. Derwêşê Evdî, Xelîlê Xwarzî, Çemîlê Çeto, gibi parçalar… Küçükken bunların yanında oturur, dinlerdim. Orlarla büyüdüm. Bana göre, Ayîbê Êlîkê, Seydîkê Seydo, Kürt edebiyatın, sanatın ve müziğin isimsiz kahramanlarıdır.
BEN ONLARLA BÜYÜDÜM
-Bu sesler neden kendi bölgelerin dışında duyulmadı?
Seslerini duyuracak imkan bulamadılar ki. Sömürülen bir ülkede doğmaları, sanata ve müziğe değer verilmediği bir coğrafyada yaşamalarından dolayı isim yapamadılar. Onun için diyorum; Ayibê Êlîkê ve Seydîkê Seydo, isimsiz bir kahramandı.
-Repertuarınızda bu isimlere ait eserler bulunuyor mu?
Kesinlikle bulunuyor. Hazinemde her birisinden bir parça var. Ben orlarla büyüdüm. Onların yanında bu dili öğrendim. Bu kadar sade ve güzel konuşmamı onlara borçluyum.
-Müzik alt yapınız buradan mı geliyor?
Bu isimler, sanat alt yapımı güçlendirdiler. Kültürümü ve sanatımı renklendirdiler. Onun için onlara teşekkürlerimi sunuyorum. Ama ne yazki; onların ismi dillendirilmedi. Sanatları yetenekleri yazılıp, kitaplaştırılmadı. Onlardan yaralanmadık, zenginliklerini kendileriyle götürdüler. Bu Kürt kültürü için çok büyük bir kayıp oldu.
YETENEKLER KÜÇÜKKEN BELLİ OLUR
-İlk olarak, siz mi sesinizin büyüsünü keşfettiniz, yoksa birileri mi size “Şivan sesin çok güzel. Sanatçı olmalısın“ diye teşfik etti...
Bence insanların yetenekleri küçüklükten belli olur. Bende de, biraz böyle oldu. Bu da çevrenin dikkatini çekiyordu. Şarkıları çok seviyordum. Nereye gittiysem söylüyordum. Zamanımı boş geçirmiyordum. Arkadaşlarım kahveye gider, ya da farklı işler yaparken, ben eve gider, şarkı söylüyordum. Yada tek başına bahçeye gider, saz çalıp, beste yapardım. Buda insanların hoşuna gidiyordu. Beni seviyorlardı.
-Sinizkisi nasıl bir çocukluktu?
Köyde arkadaşlarımla aram çok iyiyidi, herkes beni seviyordu. Çalışkan bir çocuktum. Müzik ve sanat dışında köyde sürekli kafamı karıştıran farklı şeylerde vardı. Bazı köylülerin çok zengin bazıların ise çok yoksul olmasına anlam veremiyordum. Ağa ve beglerin köylüleri olan yaklaşımını kabullenemiyordum. Kendi kendime sürekli soruyordum; “Biz Kürdüz neden Türtçe eğitim görüyoruz?“ Bunlar kafamı karışıtıyordu.
AĞA, BEG VE ŞEXLER KÜRDİSTAN DÜŞMANIYDI
-Sonraki yıllarda ağa ve beglere kaşı yaptığınız besteler, o yıllarda kalan bir öfkenin dışa vurması mıydı?
Ağa, beg ve Şêxlerin insanlara yaptığı zoruma gidiyordu. Felsefeleri bana yalan ve sahte geliyordu. Herşey çıkarlar üzerine kurulmuştu. Devlet halka zulüm ederken, bunlar da, destekcisi oluyordu. Bu kesimler, Kürtlüğün, Kürdistan’ın düşmanıydı. Bunları gördükçe öfkem daha da, büyüyordu. Onun için ilk şarkı söylemeye başladığımda bu kesimlere karşı besteler yaptım:
“Min dît şex ji wir de hat ser şaşikê, bi cube yê xwe kir heyva hilat şewqa xwe tune ye, destê xwe vedigire bi gazin û selat, ji xelkê wetrê rast, helbûkî bingeh tuneye…”
-Şivan Perwer profesyonel olarak ne zaman müziğe başladı?
Boş ve düz bir araziye çeşit çeşit ağaçlar, diktiğiniz zaman onlar, yavaş yavaş büyür, dal verip, gelişirler. Bunun sonucunda kocaman bir bahçe ve orman oluşur. Bende de, böyle oldu. Müziğe aniden başlamadım. Yavaş yavaş ağaçlar dikerek, bugüne geldim. Bende, müzik ve sanat bir ağaç misali gibi yavaş yavaş büyüyerek gelişti.
-Sanatınızı bir bahçe olarak mı görüyorsunuz?
Evet, kendimi öyle görüyorum. Yaşam için bütün ağaçlar gerekli. Çünkü her ağacın meyvesi ayrıdır. Rengi, tadı… Bu stranlar için de geçerli. Örneğin Derwêşê Êvdî stranının rengi ile Xezalê stranın rengi bir değildir. Tadları farklıdır.
ANKARA’DAKİ KONSER MUHTEŞEMDİ
-İlk konserinizi hangi tarihte verdiniz? O günlere ilişkin bir kaç anınızı paylaşır mı sınız?
O yıllarda, Kürdistan’da konser vermek gibi bir olanağımız yoktu. Ya da, konser düzenleyecek kimse yoktu. Bir elin parmağını geçmeyecek sayıda yurtever vardı. Onlar da İstanbul, Ankara ve Diyarbakır’daydılar. Yada cezaevinde. Bütün müzik pazarı Türkçeydi. O dönemde çıkan bütün sanatçılar da, Türkçe söylüyordu. Çünkü para, şöhret ve rahatlık oradaydı. Onun için bizim Kürtçe konser verme durumumuz yoktu. Ama buna rağmen yine Kürtçe müzik yapıyordum. İlk konserimi lisede verdim. Yıl sonu kutlamalarında çıkıp söylüyordum. O zamanlar İbrahim Tatlises, Seyfettin Sucu, benzeri isimler de, vardı. Onlar Türkçe, ben de, Kürtçe söylüyordum. Kürtçe söylediğim için okulda polisin baskısına maruz kalıyordum. Polislerle kovalamaca oynuyorduk. Ama bomba olup patladığım konser Ankara’daki konserdi. Mühteşem bir geceydi.
O URFALILAR “QEŞMERLİK” YAPTI
-Bu isimler farklı kulvarlarda yürüdü. Siz ise daha zorlu ve çetin bir yolu seçtiniz... Neden?
O Urfalı’ların seçtiği yolda şöhret, para ve bireysel kurtuluş vardı. Kürt olmalarına rağmen Türkçe söylediler. Qaşmerlik yaptılar. Aslında koyun postunu giymiş birer kurttular, onlar. Kendi dillerine ihanet ettiler. Bu durumları ruhumu acıtıyordu. Onun için her zaman onlardan ayrıydım. Bana göre onlar acınacak bir durumdalar.
İLK DEFA ANKARA’DA ‘KA KURDİSTANA MİN’ DEDİM
-Ankara’daki konserde neler oldu? Bu nasıl bir patlamaydı?
Daha önce Urfa, Adana ve Mersin’de de konserler vermiştim ama 1975 yılında Ankara’da verdiğim konserde patladım. Burada, ilk defa “Ka Welatê min ka Kurdistana mın ka “, “Xezalê“, “Êyşana Elî“ gibi parçaları söyledim. Yurtseverlik şarkılarıydı bunlar. İlk olarak, Ankara’da “Ka Welatê mın ka Kurdistana mın ka“ diye bağırdım. Çünkü öfkeliydim. Mele Mustafa Berzani hareketi tasfiye olmuştu. Biz Kürdistan kurulacak diye beklerken, isyan bastırılmıştı. İçimiz sızlıyordu. Bağırmak istiyordum. Benden önce Atakan Çelik diye biri sahne aldı. Seyircilerin “Kürtçe söyle“ baskılarına dayanmayıp, “Way way xezalê...“ deyip ondan sonra Türkçe devam etti. Ondan sonra ben çıktım. Ve tabi söyledim... Konserden sonra polis baskın yaptı. Birçok kişi gözaltına alındı. Beni istiyordu. Ama arkadaşlar ele vermedi.
-Avrupa’ya çıkmanıza sebep olan bu konserde yaşananlar mıydı?
Bu konserden sonra Doğubeyazıt, Urfa, Erzurum gibi illerde birçok konserler verdim. Ancak bu tarihte bir kere Avrupa’ya çıktım. Ama dayanamadım, tekrar geri döndüm. Döndüğüm sıralarda arkadaşlar, Ortadoğu Üniversitesinde bir konser düzenlemişlerdi. O konserlerden sonra ben iyiyce tanındım. Onun için artık rahat bırakmıyorlardı. Yasaklı duruma düştüğüm için Suriye üzerinden Avrupa’ya geldim.
37 YILDIR SAKLADIĞI BAĞLAMA
-Avrupa’ya gelince kendinizle birlikte ne getirdiniz?
Sadece bağlamamı getirdim.
-Ne oldu o bağlamaya...
O bağlama, 37 yıldır bende. İsmi de, “kraliçe.” “Bağlamaların kraliçesi.” Benim en değerli arkadaşımdır. Hangi enstürmanı çalarsam, çalayım bağlamanın tadını alamıyorum. Bağlamanın anlamı benim için çok büyüktür. Orada halkımın acılarını ve yaşamını görüyorum. Onun için ona “kalbimin kraliçesi” diyorum. Birgün Diyarbakır’da konser versem ilk olarak, bu bağlamamla çıkacağım. Çünkü ben bunla oradan çıktım, onunla dönceğim.
-Avrupa’ya geldiğinizde ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Avrupa’ya geldiğim dönemde yavaş yavaş Kürt siyasi hareketleri olgunlaşmıştı. Kürt özgürlük mücadelenin sinyalleri vardı. Bu gelişmelere rağmen birçok siyasi parti arasında da, görüş çatışmaları söz konusuydu. Ben de bu çatışmanın ortasına düştüm. Herkes beni kendi yanına çekmeye çalışıyordu. Ben ise hepsine aynı mesafede yaklaşmak istiyordum. Onun için; “Hevalê bar giran im, hevalê şoreşvan im, endamê Kurdistanım... “ parçasını söyledim. Uusal davranmaya özen gösteriyordum. Bu büyüktür, bu küçüktür gibi farklılıklarım yoktu.
-Koma Berxwedan’ın kuruluş çalışmalarınızda da yer aldınız…
Evet, Koma Berxwêdan’nın ilk yıllarında da yer aldım. Çalışmalarımız oldu. Birçok arkadaş getirdik. Sefkan, Mizgîn, Seyîdxan, Zozan ve Çîya’ydı. Sefkan ile birlikte bir yıl çalıştık. Çok değerli bir insandı. Beste yapıyordu, resim çiziyordu. Çalışkandı biriydi.
EN SEVDİĞİ ALBÜMÜ
-Şimdiye kadar çok sayıda albüm yaptınız. En çok hangisini beğeniyorsunuz? ‘Bu albüm tam istediğim gibi olmuş” dediğiniz biri var mı?
“Hevalê bar giran im” albümünü çok seviyorum. Çünkü o zaman Avrupa’ya yeni gelmiştim. Çok kötü koşullar altında yaşıyordum. Kimseyi doğru dürüst tanımıyordum. Buradaki Kürt örgütleri bir birileriyle didişiyordu. Türk sol görgütleri beni “ilkel milletçi”likle suçlayıp, zaman zaman sahneden indiriyorlardı. Bir yandan da kendimi kanıtlama mücadelesini veriyordum.
-İlk albümlerinizde Marxizm ve sosyalizmi öven bir çok parça var…
Evet, çok güzel parçalardı. Ben onları büyük bir zevkle okudum. Bugün hala eski Şivan’ım. Ama benim şöyle bir düşüncem de var; komünist de olsan, farklı bir düşünceye de sahip olsan da, ülkeni ve halkını sevmelisin. Yurtsever olmalısın. Onlar bunu kabul etmiyorlardı. “Yok Lenin böyle demiş, bilmem Marx böyle demiş onun için bunu böyle yapmalısın” diye bana biçim vermeye çalışıyorlardı. Ben de onların sölediklerini kabul etmeyince sorun çıkıyordu.
RADİKAL BİR DEMOKRATIM
-Kendinizi düşünsel olarak hangi ideolojiye daha çok yakın görüyorsunuz?
Dünyada, herkesin eşit koşullarda yaşamasını savunan biriyim. Bence enternasyonalizm de, budur. Radikal bir demokrattım. Ve kendimi sosyalizm düşüncesine yakın görüyorum. Sosyalist bir Kürdistan iyidir, ama günümüzde bunun koşulları yok. Onun için insana ve çevreye önem veren demokratik bir sistemin yaratılması olanaklıdır. Zaten radikal demokrasi de, sosyalizme yakın bir sistemdir.
-“Kîne em”, “Agiri”, “Ez Xortê Kurd im” gibi parçalarda isyan ve haykırış var. Biraz da ilk yıllarda sizin kimliğinizi oluşturan parçalar… Kendinizi hala ilk yıllardaki gibi isyancı mı görüyormusunuz?
Ben değişim taraftarıyım. Bütün insanlar değişir. Ben de değişiyorum. Kürt sanatçılarınında değişmesini istiyorum. Sadece sanatlarında değil, yaşamlarında da, bir değişim yapmaları gerekiyor.
BU HALK DAVASININ MÜCADELESİNDE YORULMADIM
-‘Dünyadaki koşullar değişti. Ben de yaşlandım, yoruldum artık eskisi gibi değilim’ düşüncesi mi var?
Ben halk davasının mücadelesinde yorulmadım. Sadece günün koşullarına göre değiştim. Şunu söylemeye çalışıyorum; her dönem “Ez Xortê Kurdim bi nav û dengim“ parçasını okuyamazsın. O dönemde söylenmesi gerekiyordu. Ama şu anda farklı bir tarzda söylenmesi lazım. Ama bu benim hala isyancı olmadığım anlamına gelmiyor. Kendimi hala ilk gün gibi isyancı görüyorum. Çünkü halkım hala özgür değil, ülkem parçalanmış ve işgal altında. Ama mücadelenin rengi ve biçimi değişti. Bunu söylemeye çalışıyorum. Ben 15 yıl önce dönseydim belki bir gerilla bile olurdum. Mücadeleyi öyle devam ederdim. Bugün ise daha barışçıl bir kanalda yürütürüm. Ama isyan ruhuyla…
‘HOZANCILIK’ CİDDİ BİR SORUMLULUKTUR
-Şivan Perwer ilk çıktığı yıllarda bir elin parmağını geçmiyecek kadar sanatçı sayısı vardı. Ancak bugün, klasik, halk, pop, rap müziklerini yapan onlarca Kürt sanatçısı var. Bunu nasıl görüyorsunuz?
Bizim dönemimizde koşullar çok zordu. Kürtçe şarkı söylemek ve sanat yapmak bile neredeyse imkansızdı. Bugünkü tablo ise bu büyük bir gelişmedir. Ve daha da gelişmesi için her türlü desteğin verilmesi gerekiyor. Diğer birşey de, Kürt sanatçıları arasında artık bir rekabetin olması şart. Bu Kürt müziğini daha da geliştirir.
Ancak ciddi sorunlarda var. Kürt sanat camiasında bir kimlik sorunu yaşanıyor. Bakıyorsun herkes kendisine “Hozan“ diyor. Bu çok büyük bir yanılgıdır. Herkes sanatçı olabilir, şarkı söyleyebilir. Ama “Hozan“ olamaz. Çünkü “Hozan“lık ciddi bir sorumluluktur. Filozofluktur, bilim insanıdır. Toplumun öncüsüdür. Hani bugün kim bu kriterleri yerine getiriyor. Onun için herkese “Hozan“ denilmekten vazgeçilmelidir. Kürt kültür kurumları ve televizyonları bu ortamın yaratılmasına izin vermemelidirler. Biz, ancak Kant’a, Shakespaere’re, Galilei’ye, Ehmedê Xanî’ye, Feqiyê Heyran’a ve Cîgexwîn gibi isimlere “Hozan“ diyebiliriz.
KÜRT MÜZİĞİNİN PİYASASI YOK
-Günümüzde Kürt müziği ciddi bir tıkanıklığı yaşıyor. Sizce en büyük engel nedir?
Kürt müzik piyasası ve pazarı yok. Sanatçılar özgür ve rahat değiller. Onun için bu sorunlar yaşanıyor. Ülkemizin durumu değişip, özel sektör gelişirse bir düzelme olur. Şuanda herşey siyasi partilerin desteğiyle yürüyor. Böyle olunca beklenen gelişme de, sağlanmıyor. Örneğin son yıllarda Güney Kürdistan’da çeşitli imkanlara sahip bir yönetimimiz var. Onlar bile bunu şimdiye kadar başaramadılar. Onlara giden sanatçıların ellerine üç-beş kuruş sıkıştırıp, gönderiyorlar. Halbuki profesiyonel bir kurumlaşma olmalı. Bunun için fon ayrılmalı. Ihtiyacı olan sanatçılara yardım yapılmalı. O zaman sanatçılarda çok rahat sanatlarını yapabilir. Ama bu yapılmıyor. Bence yavaş yavaş bu yapılmalı artık. Özel televizyon kanalları açılmalı, özel müzik şirketleri kurulmalı. Bu hem ulusallığı geliştirir, hem de, Kürt müziğ ve sanatının önündeki engelleri ortadan kaldırır. Bütün dünyada bu böyledir.
BİZ ARAM TİGRAN’I KAYBETMEDİK
-Hayatını kaybeden Ermeni kökenli sanatçı Aram Tigran, Kürt müziği için ne gibi bir öneme sahip? Kürt müziği ne kaybetti?
Biz daha küçükken Aram Tigran’ı dinliyorduk, “Ay dil”, Îşev şev çu“ gibi parçalar... Aram Tigran, Kürt sanat ve kültür bahçesiydi. O Ermeni’ydi, Kürt’tü, Kürdisatniydi. Kürtçeyi çok seviyordu. Biz Aram’ı fiziki olarak, kaybettik. Ama Aram Tigran, yeterince Kürt müziğine zenginlikler kattı. Belki 5-10 sene daha yaşasaydı çok güzel şeyler katabilirdi. Olmadı. Ben şuna inanıyorum; gelecekteki Kürt sanatçıları da bizim kuşağımız gibi Aram Tigran’ın yaptığı besteleri seslendirecektir. Onun için biz, Aram Tigran’ı kaybetmedik.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.