'SİLAHSIZLANMA İYİ PLANLANMAZSA PKK RADİKALLEŞİR'
Gazeteci Ezgi Başaran'ın Iranlı bir Kürt olan Prof. Abbas Vali söyleşi... Imralı süreci ve bölgedeki Kürtlerin yapısı...
04 Şubat 2013 Pazartesi 10:14
Neden
Iranlı bir Kürt olan Prof. Abbas Vali, Kürt siyasi hareketi, Kürt milliyetçiliği ve sosyolojisi konularında uzman bir sosyolog, bir siyasi teorisyen. 2005’te KRG’nin (Kürt Bölgesel Yönetimi) davetiyle Erbil’e gidip Kürdistan Üniversitesi’nin kurulmasına önayak olmuştu. Dört yıldır da Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde eğitim veriyor. Vali ile hem Imralı süreciyle hız kazanan PKK’nın silahsızlanması meselesini hem de bölgedeki Kürtlerin yapısını konuştuk.
Başbakan Erdoğan “Imralı beklediğimiz adımları atıyor. Bu da silahsızlanma” dedi. Kısa vadede nasıl adımlar söz konusu sizce?
Başbakan Erdoğan kendi perspektifini ve talebini ortaya koyuyor bu sözüyle. Bunun hayata geçmesi tek müzakereci olan Öcalan’ın PKK üzerindeki etki gücüne bağlı. Fakat bana göre burada dikkat edilmesi gereken bir husus var: PKK’nın Kandil’deki yönetim kadrosu sürece mutlaka dahil olmak istiyor. Bunu üstü kapalı biçimde defalarca dile getirdiler. Elbette Öcalan’ın Kandil üzerinde etkisi var ama bu etki Türkiye devletinin vereceği tavizlerle doğru orantılı biçimde artıp azalabilir.
Biraz açar mısınız?
Kandil hayata geçebilecek somut adımlar görmek istiyor, çünkü yönettikleri gerilla güçlerine karşı sorumlulukları var. Onları ikna etmek zorundalar. Eminim Öcalan da bunun farkında.
Kandil’in ikna edilmesi için gereken nedir?
Silahsızlanmanın birkaç yolu var. Ikna için gerekli olan onurlu bir silahsızlanmadır, aksi halde hareket radikalleşir. Silahsızlanmanın ardında somut ve sivil bir plan ortaya konmalıdır.
Türkiye’deki PKK güçlerinin sınır dışına çıkması ilk etapta doğru bir adım mı?
Olabilir ama orta vadede son derece yetersizdir. Öcalan ilk etapta silahlı güçlerin Türkiye dışına çıkıp dağa çekilmesi yönünde bir açıklama yapacaktır ki bu hiç de zor değildir. Hatırlayacaksınız, bu daha önce yapıldı. Öcalan tutuklandığında silahlı güçlerin büyük bölümü Türkiye dışına çıktı. Fakat sonra ne oldu? Devlet gerekli adımları atmadı ve PKK geri döndü. Bunu yeniden yaşamamak lazım.
Bunun için Öcalan ne yapacak?
Ikinci bir açıklama. Müzakere sürecine bağlılığını ve devletin iyi niyetine inancını ifade edecek. Bunun ardından silahsızlanma süreci bir plana oturtulacak. Fakat bu son derece karmaşık bir süreçtir.
Ne gibi?
Şunun çok iyi anlaşılmasını istiyorum: Silahsızlanma askeri değil, siyasi bir meseledir. O nedenle siyasi altyapısının hazırlanmış olması gerekir. Örneğin, silahsızlanmayı denetleyecek güç kim olacak? Silahları PKK’dan kim, hangi koşullarda teslim alacak? Silahlar tam olarak nerede
alınacak? Sonrasında silahlı güçler ne yapacak?
Avustralya’ya ya da başka bir ülkeye iltica etmeleri gibi bir opsiyona nasıl bakıyorsunuz?
PKK, Avustralya’ya gitmek için savaşmadı 20 yıldır, bunu unutmayın. Niye gitsinler? Isteseler şimdi de giderler. Hayır, onlar barış sürecinin bir parçası olmak isteyecek. Aktif bir güç olarak.
Barzani silahsızlanmayı denetleyecek güç olabilir mi?
Barzani ve uluslararası bir kurul bu işi yapabilir. PKK’nın silahlarını Barzani gibi bir Kürt liderine teslim etmesinin daha kolay olabileceğini düşünüyorum. Ama yine bu noktada hangi şartların öne sürüleceği çok önemli.
Kandil’e mi?
Elbette. Eğer devletin öne süreceği koşullar Kandil’in tamamı tarafından benimsenmezse, hareket içinde sözünü ettiğim radikalleşmenin yaşanması kaçınılmaz olur. Devlet, Öcalan’ın son derece hassas bir görev üstlendiğinin farkında olmalı ve ona yeterli manevra alanı tanımalı.
Manevra alanı derken?
Onun üstüne çok fazla yük yüklemek, sıkıştırmak çok tehlikeli sonuçlar doğurur demek istiyorum. Devlet, Öcalan’la müzakere ederken, diplomasi sanatını öyle bir konuşturmalı ki, PKK yönetimi bir bütün halinde kalsın. Ve böylece Öcalan onları kontrol edebilsin. Aksi halde hareket içinde ayrışmalar ve kontrol edilemeyen güçler oluşur. Başbakan Erdoğan, Öcalan’ı öyle bir konumda tutmalı ki ve o konumu öyle açık bir şekilde göstermeli ki, Öcalan PKK’da tek bir çatı altında hareket edebilecek gücü bulmalı. Burada Başbakan Erdoğan’ın siyaset etme sanatı da test edilmiş olacak.
Öcalan’ın ev hapsine geçmesi ve müzakerelerin o şekilde devam etmesinden söz ediyorsunuz?
Hayır, Kandil’in her adımdan haberdar edilmesinden. Onlara katiyen emrivaki yapılmamalı, endirekt yollardan müzakerenin aktörü haline getirilmeliler.
Sizce bugün Türkiye devleti Öcalan’ı doğru okuyabiliyor mu?
Öcalan yıllar içinde bu harekete hem stratejik hem de teorik açıdan büyük derinlik kazandırmış bir liderdir. Talepleri Türkiye devleti için de kolaylıkla hayata geçirilebilir türdendir. Tabii eğer devlet köhne zihniyetini bir kenara bırakırsa… Bakın, Öcalan bugün söylediklerini 15 yıl önce de söylüyordu. Ben kendisiyle Özgür Politika dergisi için yazdığım bir yazının ardından, 1999’da, yani yakalanmadan kısa süre önce Italya’da buluşmuş, 5 saat süren bir konuşma yapmıştım. O gün de net bir şekilde bu sorunun askeri bir çözümü olmayacağını söylüyor, taleplerini sağlam ideolojik temellerle destekliyordu. Türkiye devletinin siyasi bir çözüme asla yanaşmamasından da çok mutsuzdu. Bugün gelinen noktayı yıllardan beri istiyor ve bekliyordu.
PKK bunun farkında mı?
PKK Öcalan’ın gücünün farkında. O güç de sanıldığının aksine hapse girmesiyle perçinlendi.
Nasıl yani?
Bakın, Öcalan’ı tartışmasız büyük önder yapan, Kürtler için onu bir kült mertebesine taşıyan aslında Türkiye devletidir. Devletin yanlış politikaları olmasaydı, PKK onu bu kadar yüksek bir mertebeye taşıyamayabilirdi. Öcalan hapse girmeden önce siyasi bir liderdi, bugün bir sosyal hareketin lideri. Dünyanın her yerindeki Kürtler tarafından da öyle görülüyor. Kürt entelijansyası ve siyasi aktörleri için Öcalan her zaman Öcalan’dı. Ama hapse girmesi onu tüm Kürt halklarının kabul görmüş liderlerinden biri yaptı. Bir siyasi önderi hapse atabilirsiniz ama bir hareketin önderini parmaklıklar ardına koyamazsınız. Koysanız bile hareket yaşamını sürdürür. Ki böyle olduğunu gördük. Eğer Türkiye, Öcalan’la müzakere etmeye 1999’da başlasaydı, çok daha zeki bir devlet gibi davranmış olacaktı. Demek istediğim; Öcalan’ın hapiste olması, onu zayıflatmadı. Söylemlerinden taviz vermesine de sebep olmadı. O zaten hep aynı şeyi söylüyor ve istiyordu. Sadece devlet bunu yeni yeni fark ediyor.
Kürt hareketini hangi şartlar tatmin eder? Örneğin valilerin halk tarafından seçilmesi demokratik özerklik talebinden feragat etmelerine kâfi olur mu?
Ademi merkeziyetçiliğin şu aşamada yeterli olacağını düşünmüyorum. Çünkü tam değil, yarım bir çözümdür. Bir tür otonomi gerekli. Galler’de ve Iskoçya’da uygulanan şekliyle Kürt bölgesinin halk tarafından seçilmiş müstakil bir meclisi olmalı, Ankara’da da temsil gücü olacak bu meclis ülkenin genelini ilgilendiren iç ve dış politikalarda söz sahibi olmamalı. Hem genel bir vergilendirme hem de bölge için bu meclisin belirleyeceği başka bir vergi sistemi getirilmeli. Ve bu sistemde Kandil’deki PKK liderlerine de rol verilmeli.
Ne gibi?
Bakın, on yıllardır Kürt kimliği için savaşmış kimseleri uzak ve güneşli bir yere gönderip emekli muamelesi yapamazsınız. Barış döneminde onlar da topraklarına dönmek ve faaliyet göstermek isteyecektir. Kim bilir belki Murat Karayılan, eğitimden sorumlu bir yönetici olmayı talep edecek. Yahut yerel yönetimde görev yapacak. Bunlar bugün size çok uzak gelebilir ama unutmayın; Ingiltere’nin zamanında terörist diyerek savaştığı Irlandalılar, bugün Kraliçe’yle el sıkışıyor. Olması gereken de bu.
İran Kürtlerinin şüphesi
Iran ve Irak’ta Kürtler bu sürece nasıl bakıyor?
Iran Kürtleri sürecin başlamasından memnunlar ama Türkiye devletine şüpheyle bakıyorlar. Şüphenin ardında şu soru var: Devlet niçin şu anda bu süreci bu derece iteliyor, ardında nasıl bir motivasyon var?
Cevabı nedir?
Iran Kürtlerinin okuması şöyle: Suriye’deki karışıklığa karşı Türkiye önlem almak istiyor çünkü iki cephede birden savaşamaz. Ikinci bir okuma daha var: Bu süreci Türkiye devletinin bir kısmı istiyor, bir kısmı ise karşı. Bu da süreci her an uçurumdan aşağı yuvarlayabilir.
Iran Kürtlerinin PKK ile ilgili hissiyatı nedir?
Destekliyorlar. Iran’da, Irak’ta ya da Suriye’deki Kürtler, Türkiye’nin ve Türkiye’deki entelijansyanın anlayamadığı çok önemli bir bilgiyi sindirmiş durumda: PKK sadece bir siyasi örgüt değil, bir sosyal hareketin adıdır. Siyasi örgütü yok edebilirsiniz ama sosyal hareketi asla.
Iran-Irak-Suriye Kürtlerinin siyasi açıdan farkı nedir?
Kürt bölgesi bölünmüştür ve Türkiye, Suriye, Iran ve Irak gibi dört farklı rejimin etkisi altındadır. Yıllar içinde bu ülkelerde Kürtler birbirlerinin siyasi ve sosyal taleplerine saygı göstermeyi öğrendi. Irak Kürtleri, Suriye ve belki Türkiye’deki Kürtlerin statü taleplerinin kazanılmasına yardımcı olabilecek güce sahip. Ama bunu yaparken Barzani önce kendi halkının menfaatlerini koruma güdüsüyle hareket edecek. Kendi konumunu tehlikeye atmaz. Bölgedeki Kürtlerle ilgili anlaşılmayan bir nokta var.
Nedir?
Kürdistan, bir kısmı Türkiye’de, bir kısmı Suriye’de, bir kısmı Irak’ta, bir kısmı Iran’da olan bir bölgedir. Tek bir dil, mezhep veya siyasi akım değildir onları bir arada tutan. Kürt kimliğidir. Kimlik nasıl tanımlanır? Birlikte yaşadığın ‘öteki’ye göre. Örneğin Iran’daki Kürtler için Kürt olmanın birinci göstergesi, Türkiye’deki Kürtler gibi dildir. Irak’taki Kürtler için etnisite. Çünkü Irak’ta ‘öteki’ Arap’tır. Dilleriyle ilgili bir sıkıntı yaşamamıştır Irak Kürtleri. Bu temel konuların dışında siyasi olarak birbirlerine çok da uzakta durmazlar.
Ezgi Başaran - Radikal
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.