SİLAH KOLAY, KALEM ZOR TUTULUR
Mücadele ve direniş dilini kullanmada Kürt hareketi ustalaştı. Ama barış dilini kullanırken yalpaladı. Barışa gafil avlandı. Militer siyasetten arınmak ister. Neden?
13 Mart 2011 Pazar 09:34
Mücadele ve direniş dilini kullanmada Kürt hareketi ustalaştı. Ama barış dilini kullanırken yalpaladı. Barışa gafil avlandı. Militer siyasetten arınmak ister. Neden? Silah kolay, kalem zor tutulur.
Muhsin Kızılkaya ‘güvercin tedirginliği’yle yaşıyor. Kapısının önünde bir ekip arabası, mahallesinde bir seyyar karakol. Eskiden kaçtığı polis, şimdi onu koruyor. Buluştuk. Ben sordum o anlattı.
Ne dediniz, ne anlaşıldı?
(Uzun bir sessizlik. Gülüyor. Sonra susuyor. Neden sonra ciddileşiyor.) Hep Kürtler dedim. Dünden yarına Kürtler. Eski fotoğraflara baktım. Ölüleri, gençleri, yaşlıları gördüm. Kayıp Divan’ın peşine düştüm. Dengbejlere ulaştım. Mehmet Uzun’la karşılaştım. O söyledi, ben Türkçe anlattım. Beni bırakıp gitti. Sonra hadımları anlattım. Edip Cansever’e uğradım. Bir dil neden kanar diye sordum. Bunu hiç sevmediler. Bana kızdılar. “Bizim bağımıza giriyorsun, desturun yok” dediler. Gözüm üzümde değil ki. Görmediler. Bağcılara “Hoyratlık yeter” dedim. Buna kızdılar. Dediğimi, bazıları, hiç anlamadılar.
Bir daha anlatsanız?
Edebiyat yerine, konuşmak yerine silah namlusuna sarılmak isteyenler var. Silahlar konuşunca insanlar susuyor. O zaman dil konuşmuyor. Bilmiyorum, ben siyasetin dilini beceremiyorum. Belki de bırakmalı, onlar konuşsunlar. Ama korkuyorum, konuşmayı bilmeyenler hemen silaha sarılır. Eli silahlı siyasetin diline acı biber sürdüm. Çok kızdılar.
Silahlı mücadele sayesinde bu noktaya gelindiğini düşünenler az değil.
Barış süreci daha ciddi bir hazırlık ister. Mücadele ve direniş dilini kullanmada Kürt hareketi ustalaştı. Ama barış dilini kullanırken yalpaladı. Barışa gafil avlandı. Hazırlıksız yakalandı. Barış dili, başka bir siyaset ister. Militer siyasetten arınmak ister. Neden? Silah kolay, kalem zor tutulur.
Kürtler aydınlarının üstlerine titremeli. Kürt halkının tanınması için, saygı görmesi için bazıları elinde silah uğraşıyor. Bu işler ilk başladığında, bu siyasetin parçası Kürtler her şeyi Türkçe yapıyordu. Örgütlenme dili Türkçeydi. Benim de dahil olduğum aydınların çabaları sayesinde Kürtçe kendi topraklarına kök saldı. Kültür
Kürtçede birikmeye başladı.
Angaje edebiyatın siyaseti vicdana dayanır. İnsanlık onuruna dayanır. Öldürmeyi değil, yakaladığı her şeyi yaşatmayı ister. Diyelim ki o silahlarla bir şey başardınız. Ve silahlar sustu. Bir mektup yazabilecek misiniz? Bir dilekçe? ‘Dış ödemeler dengesinin’ Kürtçesi nedir? Bilseniz, bu dengeyi kurabilecek misiniz? Normalleşmeye ne kadar hazırsınız?
Vicdan siyaseti ve şiddet siyaseti farkını mı anlatıyorsunuz?
Evet ayrım tam burada. Ben o radikal siyaseti iyi bilirim. Hayata gözlerimi açtığımda en çok duyduğum ses top sesiydi. Sokakta oynadığımız değil, askerlerin attığı top. Araplar Barzani’yi bombalardı. Hakkâri’de sınıra çok yakın otururduk. Radikal bir dünyaya uyandım. Kürtçeyi savcı iddianamelerinde gördük ilk. Sonra devrimci oldum. Dokuz yaşımda. 10 yaşımda, 1975’te ilk politik seminerimi verdim. İşte beş çeşit toplum vardır... Abilerim de karşıma oturup dinlediler. Bildirileri ben yazardım. Ama hiç dağıtmadım. Bugün de bir şeyleri dağıtmak yerine, bir şeyler yazmayı tercih ediyorum.
Sussun diyenler var
Ömrüm yeterse Kürtçe, vatanına daha fazla kök salsın diye uğraşacağım. Bu kökleri sökmeye kalkana dur diyeceğim. Ama şimdi bana kim dur diyor? Kürtler deyince bir başka inciniyorum. En çok da neye bozuluyorum biliyor musun? Beni Türkçe tehdit ediyorlar. Beni Kürtçe tehdit edin bari, canım yanmasın.
Eleştirdiğiniz TC’nin polisleri sizi koruyor. Nasıl bir duygu?
Hrant Dink tedirginliğinde yaşamak gibi bir duygu. Garip bir his. Kapıdakiler benim için gerçekten tedirgin. TC eski TC değil. Bir şeyler değişiyor.
Türkiyeli aydınlardan çok destek aldınız.
Evet. Ama herkesten değil. Neden beni önce Akif Beki, Ali Sirmen savunsun? Yanlış anlaşılmasın ikisine de saygım sonsuz. Elbette, dayanışma icabı savunmaları çok güzel... Ama Kürtlerin biraz yavaş kalmalarını yadırgadım. Haksızlık da etmeyelim. Leyla Zana nasıl sağlam durdu. Dik ve net. Selahattin Demirtaş aradı. “Senin sözlerin bizi kırabilir ama yaralamaz” dedi. CHP’den Sezgin Tanrıkulu arıyor. Ama gönül isterdi ki Gültan (Kışanak) da arasın. Özgür Gündem’de beraber gazetecilik yaptık. Öyle bir yoldaşlığımız var. Ama aramadı. Kürtler böyle mi hak mücadelesi verecek? Özgürlüğü böyle mi savunacağız? Birileri birilerinin söylediğini beğenmeyecek sonra “Biri ona sus desin” diyecek. Böyle şey olur mu?
Size karşı tepki nasıl başladı?
Mayıs 2004’te BirGün’de yazmıştım: “Ateş Etmeyin! Sıkacağınız her kurşun önce sizi vuracaktır.” Aslında o gün başladı. Bana uzayda yaşadığımı söylediler. İsimler taktılar. Peki, anladık. Şiddeti kullandınız. Geriye ne kalıyor? Kürtler olarak bizim köşeli ve sert bir dilden, yumuşak ve bağışlayan bir dile geçmemiz gerek. Diplomatik bir dil kullanmayı öğrenmek gerek. Bir örnek vereyim. Murat Karayılan, Mehmet Metiner için ne dedi? “Biz istesek yirmi dört saatlik işi var.” Evet, doğrudur. Ama öldüreceksen bile bunu böyle söyleme yahu! Diplomasi diye bir yol var. Bu dili öğrenmeden nasıl barışın tarafında olacaksın? Başka bir dünya kurmak istiyorsun. Eski dille yeni dünya kurulur mu?
Muhsin Kızılkaya kim?
Hakkâri’de doğdu. İstanbul’da yaşadı. Mehmet Uzun’dan Selahattin Bulut’a Türkler Kürt edebiyatını onunla tanıdı, sevdi. 12 kitap yazdı, 12 kitap çevirdi. Şiddeti sevmedi, herkese söyledi. “Silah tutmak kolaydır, kalem el yakar” dedi. Ölümle tehdit edildi.
Koray Çalışkan - Radikal
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.