SEYDİ FIRAT: ERDOĞAN, KÜRTLER’E MECBUR
Seydi Fırat, Erdoğan’ın Ortadoğu’da güçlenmesi için Kürtler’e ihtiyacı olduğunu söyledi. Fırat, PKK lider kadrosunda fikir ayrılığı olmadığını savundu.
23 Nisan 2013 Salı 12:15
1999’da Türkiye’ye dönen ve beş yıl cezaevinde kalan Seydi Fırat, Başbakan Erdoğan’ın Ortadoğu’da güçlenmesi için Kürtler’e ihtiyacı olduğunu söyledi. Fırat, PKK lider kadrosunda fikir ayrılığı olmadığını savundu.
Erdoğan, bölgesel güç olmak için Kürtler’e mecbur
1999’da Türkiye’ye dönen ve beş yıl cezaevinde kalan Seydi Fırat, Başbakan Erdoğan’ın Ortadoğu’da güçlenmesi için Yavuz gibi Kürtler’e ihtiyaç duyduğunu söyledi. PKK lider kadrosunda fikir ayrılığı olmadığını savunan Fırat, “biz Başbakan Erdoğan’ın iradesini aşan konjonktüre güveniyoruz” dedi.
Seydi Fırat, 30 yıldır Kürt hareketinin içinde olan bir figür. 12 Eylül Darbesi’nin ardından yurtdışına çıktıktan sonra PKK’ya katılmış. Dağ kadrosunda yer almış, 1999’da Öcalan’ın çağrısıyla beraberindeki PKK’lılarla Türkiye geri dönmüş. Eski PKK komutanı 5 yıl cezaevinde kaldıktan sonra 2006’dan beri sivil siyasetin içinde yer alıyor.
Türkiye 24 Nisan’da KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan’ın yapacağı açıklamayı bekliyor. Beklentiler, KCK liderinin Öcalan’ın isteği doğrultusunda sınır ötesine çekilmeyi deklare edeceği yönünde. Peki, örgütün dağ kadrosu ne düşünüyor? Gerçekten çekilme mümkün mü? Örgütün lider kadrosu arasında fikir birliği ne derece mümkün?
Seydi Fırat’la tüm bu soruları ve bölgedeki havayı Diyarbakır’da buluştuğumuz Turistik Otel’in lobisinde konuştuk. Ayağındaki bir rahatsızlık nedeniyle koltuk değnekleriyle otele gelen Fırat, Diyarbakır’da konuştuğum isimler arasında süreç hakkında en iyimser görüşte olan isimlerden başında geliyor.
“Erdoğan, Ortadoğu’ya ancak Yavuz Sultan Selim gibi girebilir”
“Çözüm süreci, neden şimdi” sorumuzu şöyle yanıtlıyor Seydi Fırat:
“Sayın Başbakan Erdoğan, Yavuz Sultan Selim’in yaptıklarına benzer şeyler yapmaya soyunuyor. Ama Yavuz Sultan Selim, Suriye’ye girerken Ortadoğu’da var olurken Kürt dinamiğini arkasına almıştır. Ama Türkiye Kürt dinamiğiyle bugüne kadar çatışmıştır. Bakın o günlere Selim, Şah İsmail’le savaşırken Şeyh İdris-i Bitlis’in yardımıyla Kürtler’in desteğini almıştır ve başarılı olmuştur. Ortadoğu’nun kapıları esas Türkler’e öyle açıldı. Böyle bir durum var.
Kürt hareketi de iyi dayandı. 12 Eylül döneminde görülmeyen operasyonlar yapıldı. Nevruz'da ona rağmen insanlar sokağa döküldü. Gelinen nokta içinde, Türkiye'nin geleceği için hem de Kürtler ve Türkler için önemli bir doğrultu içinde olduğumuzu düşünüyorum. Bu demokratik hakların sağlanması açısından da aradaki bütünlüğü sağlaması açısından anlamlı diye düşünüyorum.
Tabii ki zorluklar olacak. Ama bu saatten sonra Kürt halkı geri adım atmayacaktır. Bu sürecin gelişmesinden rahatsız olan çevreler var.”
“CHP’nin sürece katılması sürecin sigortası olur”
Seydi Fırat, “kim bu çevreler” sorumuz üzerine de şunları söyledi: “Hem Türkiye içinde vardır hem uluslararası çevrelerde vardır. Bir kısmı sürece intibak olmadıkları için bir kısmı kafası tam almadığı için karşı çıkıyor.”
“CHP’yi mi kast ediyorsunuz” diye sorunca Seydi Fırat şu yanıtı veriyor: “İçinde tabii ki CHP’de vardır. İçinde solcuların kanatları da bulunuyor, İslamcılar da bulunuyor. Çünkü onlar yeterince bilgilendirilmedikleri için çekiniyorlar.”
Burada hükümetin hatası yok mu?
Seydi Fırat bu konuda şu noktaları dile getiriyor:
“Tabii ki hükümetin de hatası var. Hükümet daha iyi olgunlaştırabilirdi. Mutlaka CHP’yi bu sürece katmak gerekiyor. Ana muhalefet partisini katmak muhakkak ki bu süreci pekiştirecektir ve sürecin sigortası olacaktır. CHP’nin dışlanması olmaz. CHP bir biçimiyle bir hafızadır, kimliktir, algıdır, tarihtir, kültürdür. Üstelik bu Kürtler’den ziyade AKP’nin işine gelecektir.
CHP’nin kusurları, zaafları vardır. Zaten onu bu süreçte zayıf bırakan bu politikasızlıktır. Ama yine de partiyi sürecin içine çekmek gerekir. Üstelik CHP’nin tümü böyle değildir. CHP’de Kürt meselesine yakın damar var. Bazı tutumlara eleştirel yaklaşıyor, alerji gösteriyor. CHP içinde dostlarım var. Geçenlerde İbrahim Gürbüzoğulları geldi. Onda da gördüm.”
İkinci kategori hangisi?
Seydi Fırat, ikinci kategori olarak gördüğü kesimi de şu sözlerle açıklıyor:
“İkinci kategori de Kürt sorunu çözülürse bizim avantajlarımız gider diye bakıyor. Çatışma sürecinden yararlanılmış, köşe yazarı olmuş, Kürt hareketine karşı yazılar yazmış ya da bu tavrıyla devletin bir köşesine yerleşmiş devletin desteğini almış kesim var. Bu imkanları kaybedeceklerini düşünüyorlar. Bir kesim de tümden karşı duruyor. Bunlar, ' Kürt nereden çıktı? Neden Kürt filan' diyor. Bunlar milliyetçilerdir.”
Peki ya Kürtler?
Seydi Fırat’a göre, Kürtler’de 3 grup var, güvensizler, endişeliler ve iyimserler:
“Kürtler’in de kendi içinde kategoriler var. Devlet veya hükümet, fırsat bulduğunda eskisi gibi yapar endişesi var. Bu güvensizlik kaçınılmaz olarak bazı insanlarda bulunuyor. Bir de güvensizlik yerine endişeliler var. Bunlar daha itidalli bir grup var. Sürecin olmasını istiyor ama güvenilmez buluyor ve dikkatli yaklaşıyorlar. “Başbakan cumhurbaşkanlığı için, bu yaklaşımları yapıyor” diyorlar. Bir de iyimserler var.”
Siz nerede duruyorsunuz?
Seydi Fırat, kendi tutumunu da şöyle özetliyor:
“Ben iyimser taraftayım.”
Murat Karayılan, “orta kademe komutanları ikna etmekte zorlanıyoruz”
Seydi Fırat’a Murat Karayılan’ın, “orta kademe komutanları ikna etmekte zorlanıyoruz” dediğini hatırlatıyoruz. Fırat şu yanıtı veriyor:
“Aslında bu endişe her PKK’lı da vardır. Bu gerçek bir endişedir. Çünkü geçmiş süreçlerden kaynaklanıyor. Hükümet madem ki sürece samimi yaklaşıyor. Neden yol haritası açıklamıyor diyor. İkinci olarak, asker adamın hassasiyetleri vardır. Ama örgüt her şeye rağmen bunu aşmaya çalışıyor. Örgüt tabii kendi içinde de bir kırılma olmasını istemiyor. 1999’da biz geldiğimizde, ben grupla geldiğimde bile başka gruplarda yaralananlar oldu. Biz silahlarımızla gelmiştik. Bizi iyi karşılamışlardı ama başkaları aynı muameleyi görmedi. Aslında sırf fiziki kayıp verme anlamında da değil. Kürt sorununa hükümetin yaklaşımını görmek istiyor, geleceğini görmek istiyorlar. Nasıl Bahçeli’nin, milliyetçilerin endişeleri varsa, örgütte de endişeler vardır. Tarafların görevi, bu kaygıları gidermektir.”
‘Bölgesel avantaj PKK’da’
Her şeyini geride bırakan PKK’lı neye ikna olacak? O psikolojiyi anlamak istiyorum. O psikoloji nedir? Yorulmuş olabilirler mi? Yeni bir hayat kurmak istiyor olabilirler mi? Seydi Fırat bu soruları şöyle yanıtlıyor:
“Bir kere yorulma yoktur. Kendi gerilla mücadelesinde en yetkin tarzı geçen sene yakaladıklarını görüyorum. İlk defa bu kadar disiplinli, bir savaşın psikolojisine sahip oldukları anlaşılıyor. Devletin böcek göndermesine rağmen yine de devlet hakim olamadı. Tablo bu. Bölgedeki durumlar gerilla için çok avantajlı durma geldi. İran, Irak ve Suriye’deki durum son derece avantajlı. Türkiye’nin üç sene önce oluşturduğu Suriye-İran mutabakatı, Suriye Savaşı’yla parçalandı. Düşünün iki yıl önce Beşar Esat, Kürtler’e baskı uyguluyordu, binlercesini tutukladı. İran, Kandil’e her gün top ateşi açıyordu. Irak’ta da tablo farklı değildi.”
Örgüt neye ikna oluyor?
Seydi Fırat’a “örgüt neye ikna oluyor?” diye soruyoruz. Aldığımız yanıt şu:
“Türkiye'nin bölgede zorlandığı bir süreçte, Kürt sorunun barışçıl ve demokratik bir çözüme gidebileceğine için hükümetin esnek yönelim içine girebileceğine ilişkin bir öngörü.”
‘Biz Başbakan’ın niyetini de aşan konjonktüre güveniyoruz’
Bu demokratikleşme nasıl tarif edilebilir? Seydi Fırat’ın açıklaması şöyle:
“Süreç dinamik olduğu için Kürtler demokratik özerklik istiyor, bundan geri adım olduğunu sanmıyorum. Zaten Türkiye’nin demokratikleşmesi için bu da gereklidir. Ancak nasıl somutlaşacağı ayrı bir konudur. Ama şu iyi anlaşılmalı. Bu başbakanın niyetinden ziyade dinamiklerin de mecbur bıraktığı bir durum. Ben başbakanın niyetini aşan bir durum olduğunu düşünüyorum. Biz Kürt tarafı olarak buna güveniyoruz.”
KCK davalarında da sanıkların da serbest bırakıldığını görüyoruz. Devlette de bir mutabakat var mı?
“KCK’yle ilgili en doğru lafı Van Savcısı dile getirdi. ‘Gerekli olduğu için sizi tuttuk, şimdi yeni bir süreç vardır, serbest bırakıyoruz’ dedi. Bu hukuki bir dava değil, siyasi bir davadır, siyasi bir tavırdır. Bu davada hiçbir politik tavrı olmayanlar da içeridedir. Sırf baskı amacıyla onlar içeride tutuluyorlar.”
‘Yalnız Türk tarafını değil Kürt hareketini cesaretlendirmek lazım’
Bir önceki çekilmede Dersim ve Lice’de PKK askeri varlığını sürdürmüştü. Şimdi de böyle bir durum olabilir mi? PKK’nın silah bırakması sizce mümkün mü? Seydi Fırat bu soruları da şöyle yanıtlıyor:
“Doğrusu o süreç sonuçlanmış değildir. Henüz geri çekilen de yoktur. Türkiye’yi terk eden gerilla bulunmuyor. Bu süreçte Öcalan yine bir çağrı yaptı. 21 Mart’tan çekilmeye varabilen sürecin önüne açtı. Yeni bir süreç başladı. Terazinin diğer kefesi vardır. Yeni anayasa vardır. Yeni anayasada devlet nasıl şekillenecek ve anadil meselesi vardır. Yeni anayasada demokratik haklar nasıl yerini bulacaktır? Türkiye’nin atması gereken çok sayıda adım vardır. Bu sürecin demokratik gelişmesi için Kürt hareketi kendi içinde tartışılıyor. Gerilla çekilirse geri dönmesi rahat olmaz. Bu kadar açık çek kamuoyu önünde verilmesi başı başına stratejik bir adımdır. Kürt hareketini cesaretlendirmek lazım. Her iki kesiminin de kuşkuları vardır ama ben bunların aşılacağını düşünüyorum.”
Karayılan “bizden bir heyet gitse konuşsa” dedi. Neden buna gerek duyuluyor?
“Örgüt buna ihtiyaç hissediyor. Bu süreci geliştiren Öcalan’dır. Bu süreçte argümanların oturtulması gerekiyor. Bizim kadar örgüt de ihtiyaç duyuyor. Türkiye bunu esirgememeli. Stratejinin içini doldurmak kolay olmuyor. Onun ruhunu vermek zor. 1999’da Öcalan yeni bir strateji geliştirdi. Binlerce insan örgütten ayrıldı, çeşitli sıkıntılar oldu. Bunlara yeniden mahal vermemek gerek. Öcalan’ın ne düşündüğü o yüzden çok önemli.”
Selahattin Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder’in bir önceki Kandil ziyaretinde, örgüt lider kadrosu da fotoğraf verdi. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Seydi Fırat’ın yanıtı ‘PKK’nın lider kadrosunun da aynı fikirde” olduğu yolunda:
“Fotoğraf, örgüt içindeki tavırların bütün olduğunu gösteriyor. Aslında biz bunu biliyorduk; kamuoyu da bu fotoğrafta görmüş oldu.”
Cemil Bayık’ın Duran Kalkan’ın Bahroz Erdal’ın eleştirileri olduğunu biliyoruz. Bu doğru değil mi?
“Hepsinin eleştirileri olacaktır. Duran Kalkan’ın da Cemil Bayık’ın da eleştirileri olacaktır. Sayın Karayılan’ın da Sayın Karasu’nun da olacaktır.”
Örgütte farklı düşünen yok mu? Bayık mesela.
“Türkiye ya gerçekten örgütü bilmiyor ya da bilmesine rağmen başka bir fotoğraf sunuyor. Bunlar bir bütün değildir diye ikna etmek istiyorlar. Türkiye’de suni bir bölünme. Devletin aklı da bu ikiliğe inanmıyor. Ama kamuoyunu yönlendirmek için böyle davranıyor. Ama böyle değil, böyle olmadığını yüzde 100 biliyorum.”
Hilmi Hacaloğlu - Amerika'nın Sesi
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.