24 Kasım 2024
  • İstanbul5°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara0°C
  • İzmir7°C
  • Berlin11°C

SESSİZCE ÇEKİLMEK...

Türkiye, tıpkı "Düşünmezsen Kürt sorunu yoktur" dediği gibi, "Görmezsen PKK de yoktur" diyerek, biraz zaman kazanmak istiyor.

Sessizce çekilmek...

19 Mayıs 2013 Pazar 15:32

Türkiye’nin Kürt sorununda gelinen aşamayı, siyasi çözümlemelerden çok kimya biliminin şu temel kuralı açıklıyor: “Hiçbir şey yoktan var edilemez ve varolan hiçbir şey de tümüyle yok edilemez.” Yani, “Kürt yoktur”u dayatarak hayali bir “Türklük” var etmeye kalkışmak nasıl nafile bir çaba idiyse, “Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır” kabulüyle “terörle mücadelede kararlılık sergileyerek” varolanı “ortadan kaldırmak” da mümkün ol(a)madı.

Peki bu gerçeğin idraki, bugün Kürt sorununu çözmek adına başlatılan sürece ne kadar yansıyor? Öyle anlaşılıyor ki, idrak etmek yetmiyor, kabullenmek için biraz da zaman gerekiyor. Nitekim, şimdi de, PKK’nin sessizce çekilip “ortalarda görünmemesi”nden medet umuluyor; “var” olduklarını bilsek de “yok”muş gibi davranmamız bekleniyor. Başbakan Erdoğan’ın “Türkiye’den çıksınlar da nereye giderlerse gitsinler, sonrası bizi ilgilendirmez” sözleri, bu beklentinin önceden tasarlandığını gösteriyor. Ya da başka bir ifadeyle, Türkiye’nin Kürt sorununda toplumsal algı ve sorgulamaya yeniden sınırlar çiziliyor.

PKK’liler nereye gidiyor? 

KCK Yürütme Konseyi’nin Kandil’de yaptığı basın toplantısında açıkladığı üzere gerillalar, Türkiye’den Irak Kürdistan Bölgesi’ne çekiliyor. Bu açıklamadan sonra, her ne kadar Türkiye ilgilenmese de, sonuçları nihayetinde Türkiye’yi de bağlayacak sıcak gelişmeler yaşanıyor. Önce Murat Karayılan, “Barzani’nin daha güçlü bir destek vermesini ve gerillanın gelişini resmi olarak kabul etmesini bekliyoruz” dedi. Ardından Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KRG) Peşmerge Bakanlığı, “Türkiye ve PKK’nin gerillanın geri çekilmesi öncesinde KRG ile bir anlaşma yapması gerektiğini” duyurdu. Böylelikle, her ne kadar inanması güç de olsa, her şeyin bir telaşla kotarıldığı süreçte gerçekten de bir planın yapılmadığı bir kez daha tescil edilmiş oldu. Bu durumda, “bundan sonra ne olacak?” sorusunu merak edenlerin “bugüne kadar ne olduğuna” bakmaktan başka çareleri yok görünüyor.

Qandil’in etekleri 

PKK’nin Irak Kürdistanı’ndaki varlığı hareketin ilk kuruluş yıllarına kadar dayanıyor. Ancak, Irak Kürdistanı’nda yer tutması, bazı bölgeleri kendi kontrolü altına almasının miladı 1990’lı yıllar. Resmi bir veri bugüne kadar yayımlanmamış olsa da, PKK’nin Türkiye ve İran sınırındaki 500 kadar köyü “Medya Savunma Alanları” olarak elinde tuttuğu tahmin ediliyor. Bu köylerin bir kısmı, Kürdistan Demokrat Parti’nin (KDP) geleneksel nüfus alanı olarak bilinen Behdinan bölgesinde. PKK’nin denetiminde bulunan bu bölgedeki köyler neredeyse tamamen boş. Köylüler büyük ölçüde çevre yerleşkelerde ya da KDP’nin tazminat niteliğindeki maddi yardımlarıyla Irak Kürdistanı’nın çeşitli kasaba ve şehirlerinde yaşıyor. Köylere giriş ise ancak PKK’nin izniyle ve sadece bu köylerin sakinlerinin tarla ve bahçelerdeki mahsüllerini toplamaları için var.

Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) etkin olduğu Soran bölgesinde ise durum biraz farklı. Türkiye medyasının da, istisna isimler dışında, 25 Nisan’da yapılan basın toplantısıyla tanıdığı Qandil Dağı’nın “Bınare Qandil” olarak bilinen eteklerinde 78 köy var. Bu köylere de giriş çıkış tamamen PKK kontrolünde ama köylerde yaşam olağan akışında devam ediyor. Okullar açık, sağlık hizmetleri Irak Kürdistanı’nın kırsalında ne kadar varsa Bınare Qandil’de de o kadar var. Ancak KRG’nin bu bölgeye müdahalesi sadece bunlarla sınırlı. Ne KDP’nin, ne KYB’nin ne de Goran’ın tek bir parti binası yok. Yalnızca PKK çizgisini benimseyen Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi (PÇDK) ve Kürdistan Özgür Hayat Partisi (PJAK) iritibat ofisleri açık. 2006’da kurulan Kandil Belediyesi ise KRG yapısından kopuk PKK otoritesine bağlı işliyor. Örneğin KRG’de yerel seçimler dört yılda bir yapıldığı halde Kandil Belediye Başkanlığı seçimleri iki yılda bir yapılıyor. KRG, Kandil Belediyesi’ni resmi olarak tanımıyor. Kandil Belediyesi’nin geçen yıldan beri yaptığı başvurular kabul edilmiyor. Ancak Erbil Valiliği, Bınare Qandil’in kağıt üstünde kendi sınırları içinde görünen köyleri için Belediye’nin 78 çalışanından 13’ünün maaşını ödüyor. Benzer bir desteğin Süleymaniye Valiliği tarafından da verilmesi için çalışmalar sürüyor. 

Mahmur Kampı 

PKK işleyişini benimseyen bir başka yerleşim alanı da, Mahmur Mülteci Kampı. Kurulduğu 1998’den 2004’e kadar Irak Kürdistanı’yla hiçbir ilişkisi olmayan Mahmur’da bambaşka bir sistem var. Aslında Mahmur Kampı, Irak Anayası’nın 140. Maddesine göre geleceği referandumla belirlenecek olan “tartışmalı” alanda, yani KRG otoritesine bağlı değil. Ancak pratikte 2004’ten bu yana Mahmur’un güvenliğini KRG sağlıyor. KRG’nin katkısı bununla da sınırlı değil. Kandil Belediyesi’nden çok önce kurulan Mahmur Mülteci Kampı Belediyesi’nin her türlü gideri ve personel maaşlarını KRG karşılıyor. Mahmur Belediyesi, 2009’dan bu yana da Erbil Valiliğine bağlı, yani resmi olarak tanınıyor. Ancak iç işleyişi tamamen bağımsız. Burada da seçimler iki yılda bir yapılıyor, belediye hizmetleri Mahmur Halk Meclisi kararlarına göre şekilleniyor. Kampta eğitim de (ilk, orta, lise) KRG sisteminden farklı bir müfredata dayanıyor. Eğitim dili Latin harfleriyle Kırmanci lehçesinde ve sadece Mahmur’da mülteci olanlar bu okullarda öğretmenlik yapıyor. Ancak, okutulan bütün kitaplar KRG tarafından basılıyor, öğretmenlerin maaşları KRG tarafından ödeniyor, araç ve gereçler KRG tarafından karşılanıyor. Bu okullardan alınan diplomaların denkliği tanınıyor ve mezunlar 2006’dan bu yana KRG üniversitelerine kabul ediliyor. 

Görmezsen yok mu? 

Günün sonunda PKK aslında, bugüne kadar dile getirilmemiş de olsa, Irak Kürdistanı’nda uzun zamandır gerilla varlığının dışında ve ötesinde siyasal bir otorite olarak bulunuyor. Yeni süreç de bu otoritenin yalnızca “Kürdiyati”nin bir gereği olarak sayılmasından daha fazlasına ihtiyaç olduğuna işaret ediyor. Nitekim daha bu hafta Irak Kürdistanı’ndan 420 aile Kürdistan Parlamentosu’na başvurarak PKK saflarında hayatlarını kaybeden yakınlarına şehit statüsü tanınması için talepte bulundu.

Sonuçta, Kürtler önlerindeki bu sınavı nasıl verecek şimdiden kestirmek kolay değil. Ancak, Türkiye’nin “... tek gitsinler de, nereye gittikleriyle ne yaptıklarıyla ilgilenmeyiz” tavrına bugüne kadarki tecrübelerden hareketle bir yorum getirmek mümkün. Anlaşılan Türkiye, tıpkı “Düşünmezsen Kürt sorunu yoktur” dediği gibi, “Görmezsen PKK de yoktur” diyerek, biraz zaman kazanmak istiyor. Ya sonra? Sonrasına ise nihayetinde Kürtlerin karar vereceği, Türkiye’ye düşecek olanın da ortaya çıkacak durumu idrak etmekten ibaret olacağı görülüyor.

Arzu Yılmaz
Ankara Üni., SBF, doktora

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.