22 Kasım 2024
  • İstanbul16°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara16°C
  • İzmir20°C
  • Berlin3°C

ŞAMİL TAYYAR 'İSYAN BAYRAĞI'NI AÇTI!

Şamil Tayyar hapis cezasından sonra isyan etti. Bugünkü makalesinde, 'İnceldiği yerden kopsun!' diye haykırdı ve o süreci anlattı.

Şamil Tayyar 'isyan bayrağı'nı açtı!

28 Eylül 2009 Pazartesi 11:26

Ergenekon dosyasındaki bir belgeyi köşesine taşıdığı için 1 yıl 3 aya mahkum olan Star gazetesi yazarı Şamil Tayyar, bugün isyan bayrağını açtı.
"Ergenekon harmanına dalınca sırtım dirgen izleriyle doldu" diyen Tayyar, bu süreçte yaşadıklarını anlattı.
Ailesinin, çocuklarının tarifsiz acılar çektiğini, Tuncay Özkan'ın kendisiyle ilgili 'aşağılık' yayınlar yaptığını, jandarmanın evini bastığını, bu yaşadıklarına rağmen yılmadığını kaleme aldı.
Hatta Uğur Dündar'ın eşi için ayağa kalkanlara, o süreçte kendini ve eşini yalnız bıraktıkları için sitem etti Tayyar...
Ve öyle bir son verdi ki makalesine...
Ne hapis cezası, ne de bu saatten sonra olacak hiç bir şey umrunda değil Şamil Tayyar'ın...
Çünkü kendisini, 'hayatından vazgeçmiş adam' olarak tanımlamıştı.
Neyse konuyu daha fazla uzatmadan kendisinden dinleyelim bu süreci...

 
"Tuncay Özkan, sahibi olduğu Kanaltürk’te günlerce aşağılık yayınlar yaptı. Bana etmediği hakareti ve küfrü bırakmadı. Eşime dahi dil uzattı. Yanı başında oturan Cumhuriyet yazarı Hikmet Çetinkaya, "ayıptır" diyemedi.

Kanaltürk’ün internet sitesinde sinkaflı küfürler birbirini izledi. Ne şahsım kaldı, ne eşim, ne çocuklarım, ne yakınlarım...

Uğur Dündar’ın eşi için ayağa kalkanlar, aşağılık oyunu, kah gülerek, kah ellerini ovuşturarak izlediler.

Dava açtım. Mahkeme, küfürler için bin 250 lira takdir etti. Bu rakam, alt limitti. Küfürler bu kadar aleni olmasa, ceza bile vermeyeceklerdi.

O günleri zor atlattım. Bir ucu Gavurdağı’na diğer ucu Trabzon’a uzanan aile yakınlarım infiale kapıldı. Kanaltürk’ü kana bulamalarından korktum, günlerce uykusuz kaldım.

Bunca ağır hakaret ve küfre rağmen, Tuncay Özkan’ın eşi veya sevgilisiyle ilgili ima yollu bile olsa tek satır yazmadım. Kavgamı delikanlıca verdim, ama o, belden aşağı vurdu.

SEKRETERLE CEZA VERDİLER

CHP Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Habertürk’teki bir yorumuma tepki göstermek için aradığında bana küfür edip telefonu kapattı, sonra sicil amiri olduğu sekreterini tanık gösterip hakkımda dava açtı. Hakim, iki tanığımı yalancı ilan etti, sekretere inandı, hiçbir maddi delil aramadı, 1 yıl ceza verdi.

Yargıtay, bu kararı onarsa, isteyen milletvekili sekreterini tanık göstererek, istediği gazeteciyi hapse attırabilir.

Ergenekoncuların dostu CHP’li Şahin Mengü, Kanaltürk’te şahsım için ağzına geleni söyledi, dava açtım, yerel mahkemede kazandım, ama garabet gerekçeyle Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararı bozdu.

Can Ataklı, Ergenekonculara “Kaçırın Şamil Tayyar’ı, alın elindeki bilgileri” diyerek tüyo verdi. Suç duyurusunda bulundum. Savcı, dava açmak için zorunlu 60 günlük süreyi bekledikten sonra zaman aşımından takipsizlik verdi. Yapması gereken, 60 gün içinde Can Ataklı’nın ifadesini almaktı.

Hakkımdaki suç duyurularına adeta atlarcasına sahiplenen Savcı Ali Çakır, ifade almaya bile gerek duymadan patır patır dava açtı. Soruşturma safhasında savunma hakkı tanımadılar. Birinden de 1 yıl 3 ay hapis cezası aldım.

Bu karar hukuk tarihine “kara leke” olarak geçti. İlk kez bir iddianamenin haber yapılması, cezalandırıldı.

YARGI KUŞATMASI

Tercüman gazetesi, sürmanşette fotoğrafımı yayınlayarak terör örgütüne hedef gösterdi. Yine suç duyurusunda bulundum. Savcı, terörle mücadelede kamu görevlisi olmadığım gerekçesiyle reddetti.

Oysa, Tuncay Özkan, aynı gerekçeyle hakkımda suç duyurusunda bulunduğu zaman savcı hemen dava açtı. Tuncay’ın kamu görevlisi olup olmadığını bakmadı.

Üstelik, iddianameyi kabul eden Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, kararı şahsıma resmi olarak tebliği etmediği için 7 gün içinde itiraz hakkımı kullanamadım. Mahkeme ayrıca, görevsizlik verip dosyayı İstanbul’a gönderdi. Madem işin değildi, neden iddianameyi kabul ettin?

İşçi Partisi, Operasyon Ergenekon kitabımla ilgili suç duyurusunda bulundu. Savcı, takipsizlik verdi. Bu kez karşıma Sincan Hakimi Osman Kaçmaz çıktı, takipsizlik kararını bozdu.

Kitapla ilgili yargılamam devam ediyor. Dava savcısı mütalaasında cezalandırılmamı istedi. Gerekçe olarak gösterdiği kitaptaki bölümlerin neredeyse tamamına yakını, davayla ilgili değildi.

Malatya misyonerler davasıyla ilgili belgeler, Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi üyelerinin telefon konuşmaları, Muzaffer Tekin’in Danıştay sorgusundaki ifadeleri, Ergenekon soruşturması kapsamında değerlendirildi.

Maksat, ceza vermek...

JANDARMA EVİMİ BASTI

Mahkeme tebligatları bile Kandil’e operasyon gibi yapıldı. Bir gece saat 21.00 sularında jandarma evimi bastı. Ellerinde ağır silahlar, binayı çevrelediler, bir kaçı bahçe demirlerinden atlayarak kapıya dayandılar.

Tesadüfen, o gece, Kadir Çelik’in Objektif programı için İstanbul’dayım. Çelik ve programın diğer konuğu emekli Astsubay Hüseyin Oğuz, olaya tanıktır.

Eşim, heyecanla arayınca haberdar oldum. Ertesi gün davam varmış, saat 09.00’da falanca mahkemede olmam gerekiyormuş. Hemen jandarma üsteğmeni aradım, özür dilemezlerse canlı yayında baskını anlatacağımı söyledim.

Özür dilediler, ertesi gün çaya davet ettiler. Gitmedim.

Çocuklarımı okullarında taciz ettiler. Ağlayarak geldikleri günleri hiç unutamam. Tehdit ve küfür dolu telefonlar, elektronik postalar...

Sadece şahsıma ve aileme küfür için internet siteleri kuruldu. Sözlük adı altında yalan, dolan, iftira ve küfürlerle sayfalar açıldı.

Yaşadıklarımızın bir kısmını yazdık, bir kısmını sineye gömdük. Aile efradının infiale kapılma riskini düşünerek, hukuka inanarak...

Olmadı.

30’u aşan davada 100 yıla yakın hapis cezası istendi, tazminat talepleri eski parayla 1 trilyonu buldu.

ADALET ARADIM 

 Yargı, hak arama çabalarımın önüne yüksek bariyerler dikti. Hukukun bittiği yerde, kendi adaletimi aradım.

“Namussuz ve şerefsiz” diyen ahlaksıza “lan” dedim. Küfre sütun açmaya yeltenen zata “dalaksız” diye seslendim. MHP’li vekilin hakaretleri karşısında “alın şu adamı başımdan” diye serzenişte bulundum. Beni düelloya davet ederken “onun bunun gazetecisi” diyen emekli paşaya, kendi lisanından “onun bunun generali” lafını çaktım.

Ne hikmetse; Metin Ataç Paşa gibi beyaz kıyafetler içinde helikopterden inmediğim halde, bana “evliya” muamelesi yaptılar. Hazreti Yusuf sabrı, İmamı Azam bilgeliği, Mevlana hoşgörüsü, Yunus Emre olgunluğu beklediler.

Oysa basit ve sıradan bir Anadolu insanıydım. Etten kemikten yaratılmış, zaafları, duyguları ve nefsi olan biri...

Bana taşıyamayacağım kadar ağırlık yüklediler. Küfür, hakaret ve iftiralara boynunu eğ, haksızlıklara direnme...

Evet...

Belki “Kamil” değildim, ama Şamil olduğumu unuttular.

Ne diyordu Mehmet Akif; Yumuşak başlıyım amma kim demiş uysal koyunum/ Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum/ Kanayan bir yara gördüm mü kanar ta ciğerim/ Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim/ Adam aldırmada geç git diyemem aldırırım/ Çiğnerim çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım.

Hapis cezası vermişler, 5 yıl denetime almışlar, kimin umurunda? Hayatından vazgeçmiş adam için ne ifade eder?

Madem öyle, sözüm odur; inceldiği yerden kopsun...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.