22 Kasım 2024
  • İstanbul9°C
  • Diyarbakır9°C
  • Ankara9°C
  • İzmir17°C
  • Berlin2°C

PYD: TÜRKİYE BİZİ DESTEKLEMELİ

PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah, Rojava’da nasıl bir idari yapılanma olduğunu, etnik ve dini farklılıkların nasıl bir arada yaşayabildiğini Agos'a anlattı.

PYD: Türkiye bizi desteklemeli

03 Şubat 2014 Pazartesi 14:34

PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah, 31 Ocak’ta Ankara’daydı. HDP’nin ‘Radikal demokrasi’ başlığıyla çağırdığı toplantıya katılmak için Rojava’dan gelmişti. Kendisiyle toplantının ertesi günü yaptığımız söyleşide Abdullah, Rojava’da nasıl bir idari yapılanma olduğunu ve etnik, dini farklılıkların nasıl bir arada yaşayabildiğini anlattı. 

Öncelikle Suriye’nin genel bir fotoğrafına bakalım. Arap Baharı ile başlayan bir süreçten söz ediyoruz. 3 yılda çok şey değişti. Bu süreci ‘devrim’ olarak adlandırabilir miyiz?

Suriye’deki ilk kalkışmada tabii ki Tunus ve Mısır’daki gibi başladı. İlk başladığında silahlı bir kalkışma değildi; hak, adalet ve demokrasi kalkışmasıydı. Dolayısıyla tıpkı Mısır’da ve Tunus’ta olduğu gibi bir tür özgürlük arayışıydı. Bundan besleniyordu. Biz parti olarak da zaten halk ayaklanmalarına taraftarız. Çünkü biz dönüşümü toplumun sağlayabileceğine inanıyoruz. Değişimin esas dinamiğinin toplum olduğuna inanıyoruz. Eğer bir devrim olacaksa, bunun halkla olması gerekiyor. Tabii ki bu tablo değişti artık. Çünkü Rojava dışındaki bölgelerde halk ile rejim arasında bir mücadele yok. Esas olarak silahlı çetelerle rejim güçleri arasında bir çatışma var. Yani sivil halk ayaklanması son derece geriledi. Benzer bir şekilde halk önderliği de tesis edilemedi. Halk ayaklanmasını yürütecek, kanalize edecek örgütlü güç de Rojava dışında ne yazık ki ortaya çıkamadı. “Biz yeni Suriye’nin dinamiğiyiz” diyen bütün aktörler de zaten yurtdışında yaşıyor. Esas olarak bu savaş toplum üzerinde bir yıkım yarattı. Çünkü hem rejim halka dönük baskı uyguladı hem de silahlı muhalif cepheler.

Peki, özerkliğin merkezi otoriteyle, yani Esad yönetimiyle ilişkisi nasıl ve bu konudaki tahayyülünüz nedir?

Bir kere, bu oluşum, demokratik özerklik toplumsal bir ihtiyacı karşılamak üzere inşa edildi. Bir savaş devam ediyor ve mevcut durumun bir süre daha böyle gideceğini düşünüyoruz. Biz böyle bir öngörüyle, bu çatışma ve savaşın uzun bir müddet daha devam edeceği tehlikesini göz önünde bulundurarak bir yapı inşa ettik Rojava’da. Bu yapı aynı zamanda savaşın bizim bölgemize daha fazla sirayet etmesine bir engel olacaktır. Biz bu modelde Kürtler, Araplar, Asurî Süryaniler, Ermeniler birlikte yaşıyoruz. Buna benzer başka bir model varsa buyurun konuşalım. Rejim bir diktatörlük rejimi, muhalefet de antidemokratik bir muhalefet. Dolayısıyla biz üçüncü bir yolu tercih ederek halkların lehine demokratik bir çözümü inşa etmek için böyle bir modele başvurduk. Bu sadece bizim açımızdan değil, bütün Suriye’ye model teşkil edebilecek bir yapı. Kanton yönetimleri elbette farklı güçlerle irtibat halinde olacak görüşmeler gerçekleştirecek; ama şu ana kadar Baas rejimiyle herhangi bir görüşmemiz söz konusu değil.

 Kısaca kantonların etnik, dini, idari yapısına dair bilgi verir misiniz? PYD’nin oradaki Hıristiyanlara dönük tutumu nedir?

Öncelikle, bütün bölge halklarının kaderi aynı. Eğer bir problem varsa, hepimize ortak bir şekilde düşer. Bizim Kürtler olarak herhangi dinle, özellikle Hristiyanlıkla herhangi bir sorunumuz söz konusu değil. Bizim Rojava’da tarihsel bir ortaklığımız da var. Halep’te, Kamışlı’da, Dirik’te komşuyuz birbirimize, iç içe yaşıyoruz. Hatta Kürtçesi son derece iyi olan Ermeniler de var. Aram Dikran… Kürtler onu çok seviyor. Onu çok sık dinliyoruz. Rojava’da Ermenilerle, Hıristiyanlar ile Kürtler arasında tarihsel bağdan dolayı gelişmiş bir dostluk var. Bu silahlı çeteler ne yazık ki Hıristiyanları da hedef haline getirdiler. Haseki’de bazı olaylar yaşandı; hem Kürt hem de Hıristiyan kızları kaçırıldı.

Kim kaçırdı?

El Nusra. En son IŞİD. Kürt ve Hıristiyan kadınlara kıyafetlerini değiştirme baskısı yapıyorlardı. Onların muktedir olduğu noktalarda kadınların hayatları söz konusu… Kanton tam da bu karşı karşıya olduğumuz problemleri engellemek üzere bir tedbir alıyor. Dolayısıyla kanton yönetimi de ortak bir yönetimdir. Yani sadece Kürtlerden oluşmuyor. Özellikle de Cizir kantonu son derece renkli bir kanton. Esas olarak koalisyon şekli var.

Kimler var bu koalisyonda?

Kürtler var. 10 farklı siyasi parti var. Süryaniler var. Süryanilerin de farklı örgütleri var. Onların kadın örgütleri var, sivil toplum örgütleri var, kültür sanat örgütleri var. Araplar var. Kanton yönetimi altında birtakım, bakanlık demiyoruz; ama yürütmeler var. Bir bağımsız devlet olmadığı için yürütmeler var. 22 yürütme var. Bunların içinde Süryanilerin, Arapların, Kürtlerin, kadınların yönettiği bu yürütmeler var. Bunlardan 4’ü kadınlardan oluşurken, 3 Süryani yerel yürütmesi var. Ticaret ve Ekonomi Bakanlığı ve İnsan Hakları yürütmesi Süryanilerde. Ticaret ve Ekonomi Yürütmesinin başında bir Süryani kadın bulunuyor. Kültür işlerinden kadınlar sorumlu. Zaten Kadın işlerinden kadınlar sorumlu.

Güvenlik tamamen YPG’nin kontrolünde mi?

YPG, Cizir kantonunun savunmasını yürütüyor. 3 kanton ilan edildikten sonra YPG açıklama yaptı. Kanton yönetimi içerisinde yer alan Savunma Bakanlığı ya da Savunma Yürütmesi’nin vereceği kararlara tabi olduklarını ilan ettiler. Savunma Yürütmesi YPG’ye artık emir verecek.

Her kantonunki farklı yani.

Tabii, her kantonun farklı. Ama şöyle düşünün Genelkurmay Başkanlığı Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmış oldu gibi…

Türkiye’ye gelelim. Biliyorsunuz, Türkiye’nin 3 senedir oldukça hiperaktif bir politikası oluştuğunu gözlemliyoruz Suriye ve Rojava üzerinde. Mesela Washington Post’ta okumuştum; Türkiye’nin El-Kaide’ye ve onun bir parçası El Nusra’ya destek verdiği yazıyordu. Tarafınızdan da zaman zaman dile getirildi bu. Fakat geçtiğimiz günlerde Türkiye, IŞİD konvoyuna ateş açtı. Türkiye’nin El-Kaide’yi desteklediğini hâlâ düşünüyor musunuz? Somut bir bilginiz var mı?

Öncelikle şunu söyleyeyim ki, IŞİD, yani Irak Şam İslam Devleti tamamen dışarıdan gelen kişiler tarafından oluşturulmuş. Suriyelilerin oluşturduğu bir örgüt değil. El Nusra onların Suriye ayağıdır. Türkiye’nin daha ziyade El Nusra ile ilişkileri olduğunu biliriz. Öyle söyleniyor. IŞİD’den ziyade El Nusra ile ilişkileri olduğu söyleniyor.

Öyleyse Türkiye’de yaşanan mevcut çatışmayı anımsıyorum. Fethullah Gülen cemaati ile AKP arasındaki çatışmanın bir diğer yansıması da Suriye’ye giden bir TIR’ın istihbarat sonucu aratılmaması oldu. O TIR’da silah olduğu iddia edildi; TIR da zaten aratılmadı bir türlü. Bu silahlar El Nusra’ya mı gidiyordu?

Sonuçta şunu söylemek gerekiyor: Suriye’deki güçler dış destek almadan savaşamazlardı. Bütün güçleri dışarıdan geliyor. Bu da tabii ki çeşitli çıkarlar dolayısıyla oluşturulmuş. Kimileri ya kendisinin Suriye’de oluşturduğu silahlı grubunu destekliyor, kimileri de var olan güçleri destekliyor. Suriye’deki çatışmalar da destekleyen ya da silahlı güç yaratanların pozisyonlarına göre Suriye’ye yansıyor ve Suriye’de iç savaş da dış güçlerin pozisyonuna göre dönüşebiliyor. Neticede son derece kontrolsüz bir savaş söz konusu. Bunun bütün faturasını da Suriye halkları ödüyor.

Türkiye’nin desteklemediği Rojava kantonları yaşayabilir mi?

Kantonların yapısı ile ilgili yanlış hesaplar ve değerlendirmeler yapılıyor. Bir kere, bu kanton sistemi sadece Kürtler için ve Kürtler lehine tesis edilmiş bir sistem değil. Bazıları da “Bu Suriye’yi böler, Suriye’nin birliğine karşı bir model” diyerek karşı durduklarını ifade ediyorlar. Aksine bu Suriye’nin birliği açısından da son derece önemli bir garantör. Coğrafi olarak da bir parçalanmaya sebebiyet vermiyor. Biz zaten sınır yaratmıyoruz; sınırlara karşıyız biz. Dolayısıyla, eğer Türkiye’nin de Suriye’de demokratik çözüm, demokratik Suriye projesi, tahayyülü varsa bizim bu yapımıza karşı değil, yapımızı destekleyen bir pozisyonda yer alması gerekiyor.

Bu dediğinizi Türkiye’ye bir çağrı, bir davet olarak okuyabilir miyiz?

Bu çağrı sadece Türkiye’ye de değil; bütün bölge ülkelerine, bütün dünya kamuoyuna, halklara ve komşu ülkelere bir çağrıdır. Bizim bu yapımız halkların da aleyhine değil, diğer komşu ülkelerin de aleyhine değil. Demokrasi lehine, toplumsal barış lehine bir yapılanmadır.

Bu komşulardan birisi de Irak Kürdistanı ve Mesud Barzani. Geçen hafta çözüm süreci çerçevesinde yürütülen Abdullah Öcalan ile görüşmelere Leyla Zana da gitti. Öcalan, Zana’ya Barzani’ye iletmesi için bir mektup verdi. Bu mektup, PYD ile Barzani’nin partisi KDP arasında bir iletişim kurmaya olanak sağlar mı? Irak Kürdistanı’ndan beklentiniz nedir?

Bizim PYD olarak hiçbir siyasi partiyle sorunumuz yok. Barzani’yle de yok. Fakat onlar Rojava’ya yönelik bir karşı hamle gerçekleştirdiler. KDP “Rojava’da bir devrim gerçekleşmedi” dedi ve bizi itham eden beyanatlarda bulundular. Eğer onlar bakışlarını düzeltirlerse bizim açımızdan bir sorun yok zaten. Sayın Abdullah Öcalan’ın Kürtler arasında birliği talep eden ve onu işaret eden ve bölge halklarının barış içerisinde bir arada yaşamasını öngören bir projesi var. Ve biz bu projeyi önemli buluyoruz. (Bercan Aktaş – Agos)

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.