22 Kasım 2024
  • İstanbul16°C
  • Diyarbakır15°C
  • Ankara16°C
  • İzmir20°C
  • Berlin3°C

'OSLO’YU İNGİLİZLER AYARLAMIŞ!'

Oslo görüşmelerini, İngilizlerin organize ettiği bilgisini çok güvenilir kaynaklarımdan aldığımı not olarak düşeyim... Lale Kemal yazdı.

'Oslo’yu İngilizler ayarlamış!'

14 Mart 2012 Çarşamba 12:22

MİT’in, Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla, PKK ile yaptığı Oslo görüşmelerinin, geçen yıl eylül ayında internet üzerinden sızdırılmasıyla artık kamuoyuna mal olan gelişmeler bugün yargıya uzandı. Ya da karakolluk oldu diyebiliriz. İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, MİT’in tepe ismi Hakan Fidan ve diğer üst düzey istihbarat görevlilerini, KCK soruşturması kapsamında şüpheli sıfatıyla şubat başında ifadeye çağırmasına karşı hükümet ön almış, Meclis’ten bir yasa değişikliğini çıkartarak, söz konusu kişilerin hâkim karşısına çıkmalarını önlemişti. Savcılık ise ısrarını sürdürüp, Fidan ve diğerlerinin ifade vermeleri için geçen hafta Başbakan’dan izin isterken Erdoğan, bu iznin verilmeyeceğini ima etmişti.

Basına sızan iddialar ve sonrasında ilgili yargı makamlarının yaptığı açıklamalardan, MİT’in, Erdoğan’ın talimatıyla PKK ile Oslo’da yaptığı görüşmelerin de yargı kapsamına alındığı anlaşılmış bulunuyor. Zaten, geçen yıl 14 temmuzdaki Silvan saldırısı, hükümetin, yeni bir güvenlik konseptiyle, PKK’ya karşı askerî önlemlere yeniden ağırlık vermesi politikasını beraberinde getirmiş, silahsız çözüm arayışlarını askıya almıştı.

Neredeyse 28 yılı bulan terörle silahlı mücadelenin yerine siyasi araçlarla Kürt sorununa çözüm bulunması umutları, 2009’daki Kürt açılımıyla ortaya çıkmış, Silvan ile sönmüştü. Şimdi de, her şeye rağmen yeniden PKK ile diyalog kurulması beklentisi, Oslo’nun yargı engeline takılmasıyla ortadan kalkmış görünüyor.

Farzedelim, hükümet siyasi iklimi elverişli buldu ve PKK ile bir şekilde yeniden temas kurmak istedi; O zaman şu soru akla geliyor, MİT’in yargı kıskacına alınması karşısında, hangi bürokrat Başbakanlık talimatıyla PKK ile görüşmelere cesaret edebilir? MİT Müsteşarı Fidan zaten şüpheli sıfatıyla yeniden savcılığa çağrıldı, nasıl rahat olabilir bu durumda?

Fidan dışında başka bir bürokrat, PKK ile yeniden temaslara geçilmesi için görevlendirilmek istendi, diyelim. Örneğin, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’a bağlı olan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nın başındaki isim Büyükelçi Murat Özçelik, bu işe talip olur mu? Pek ihtimal verilmiyor. Zira, güvenilir kaynaklarıma göre, Özçelik, MİT krizinin ilk patlak verdiği sırada, “Fidan’ın başına gelen benim de başıma gelir mi?” endişesiyle, PKK’nın, Türkiye’ye yönelik saldırılarının önüne geçilmesinde etkin olabilecek ülkelerden komşu Irak’ın başkenti Bağdat gezisini iptal etmiş.

“Ama Özçelik, yaklaşık iki hafta önce, yine terör konusunu görüşmek üzere, PKK’nın üs olarak kullandığı Kuzey Irak’ın başkenti Erbil’e gitti” diye bir hatırlatma yapılabilir. Aldığım bilgilere göre, Özçelik, hükümetten güvence (Yargı bağlamında başına bir iş gelmeyeceği) aldıktan sonra Erbil’e gidip, temaslarda bulunmuş ya da bulunmak zorunda kalmış.

Oslo görüşmelerini de kapsadığı anlaşılan yargı süreci ile bürokratlar sindirilmiş durumdayken, silahsız çözüm umutları nasıl yeşerebilir?

Keza, Türkiye’deki olumsuz gelişmeler ışığında İngiliz gizli servisi MI6’nın da bu kez yeni bir görüşme için koordinatörlük yapması, bu aşamada, pek mümkün görünmüyor.
Hatırlatmakta yarar var, PKK ile MİT yetkilileri arasında Oslo’da yapıldığı ortaya çıkan görüşmeler, geçen yıl internet sitelerine sızdığında taraflar arasındaki görüşmelerin bir de İngilizce aksanıyla konuşan koordinatörü olduğu anlaşılmıştı. Bu kişi, Oslo görüşmelerini açarken, “Bizim sorumluluğumuz altında girişilen bir inisiyatifti (Oslo görüşmelerini kastediyor)” diyerek, söz konusu görüşmeleri kendilerinin organize ettiğinin de altını çiziyordu.

Oslo görüşmelerini, İngilizlerin organize ettiği bilgisini çok güvenilir kaynaklarımdan aldığımı not olarak düşeyim.

Baharı müjdeleyen ilk cemre havaya düşerken biz, onlarca yıldır baharın gelişini, PKK’nın, bölgede karların erimesiyle birlikte şiddet olaylarını tırmandırması endişesiyle karşılıyoruz. Yine bahar gelirken şiddetin başlayacağı endişesini taşıyoruz, çözüm umutları ise bu kez yok gibi.
O zaman, terörün Türkiye’ye maliyetini bir bakanın ağzından yeniden hatırlatalım, belki çözüm umutları yeşerir.

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Kürt sorununa silahsız çözüm ikliminin sürdüğü 2010 yılı şubat ayında, Van’ı ziyareti sırasında, terörün Türkiye’ye maliyetini bir trilyon dolar olarak açıklarken, şiddet ortamının yarattığı vahameti şu sözlerle dile getiriyordu:

“Terör, enerjimizin bir kısmını boşa harcanmamıza neden oldu. 25 yıl geçti aradan 40 bin insanımızı kaybettik. 300 milyar dolarımız uçtu gitti. Terörün bize maliyeti dolaylı olarak bir trilyon dolardır. Türkiye'nin bir yıllık bütçesi 287 trilyon. Demek ki kaynaklarımızın dört katına yakın kısmını bu yolda harcamışız. Biz bu kaynakları bu bela için terörle mücadele için harcamamış olsaydık, acaba ne yapabilirdik? Bakın bu parayla 15 bin adet 24 derslikli okul, dokuz bin adet tam teşekküllü 400 yataklı eğitim araştırma hastanesi yapabilirdik. İstiyoruz ki bu anlamsız mücadele sona ersin.”

Bir daha hatırlayalım terörün Türkiye’ye nasıl bir tahribat yarattığını, yaratmaya devam ettiğini, belki o zaman çözüm için bastırırız.

Lale Kemal - Taraf

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.