ORTADOĞU'DA KÜRTLERİN YÜKSELİŞİ
20. yüzyılın başında Ortadoğu’da sınırlar çizilirken Kürtler dörde bölünmüş; Türkiye , Irak, Suriye ve İran...
21 Mayıs 2013 Salı 09:03
21. yüzyılda Kürtlerin yükselişi, demokratikleşmeye paralel olarak yaşadıkları topraklardaki halklarla birlikte ortak vatandaşlık ve ortak bir gelecek üzerinden yürümesi halinde bir anlam kazanacak.
20. yüzyılın başında Ortadoğu’da sınırlar çizilirken Kürtler dörde bölünmüş; Türkiye , Irak, Suriye ve İran sınırları içinde kalmıştı. Bu sınırlar içinde yaşayan Kürtler de uzun yıllar boyunca görmezden gelinmişti. 21. yüzyılın başındaysa sınırlarla birbirinden ayrılan Kürtler, Ortadoğu’da yeniden bir özne olarak ortaya çıktı. Hatta Kürtlerin hareketliliği, Ortadoğu’nun geleceğinde olduğu kadar bölgenin yeniden yapılanmasında önemli rol oynama kapasitesine sahip. Dünyanın belli zamanlarında tarih ve üzerinde yaşanan coğrafya, yeni oluşumları zorlar. Yaşadığımız tarih de Kürtleri Ortadoğu’da yeniden önemli bir aktör olarak sahneye getiriyor. Tabii ki tarihin belirleyiciliği dışında Kürtlerin farklı coğrafyalarda verdikleri mücadeleyi de unutmamak gerek.
Arap ayaklanmaları Mısır, Libya, Tunus, Suriye gibi ülkeleri doğrudan etkilerken bazı ülkelerdeki halkları dolaylı olarak harekete geçirdi. Ayaklanmalardan -olumlu ve olumsuz anlamda- bölgedeki ülkelerin muaf olmayacağı ortadaydı; öyle de oldu. Suriye’deki kanlı/kirli iç savaş, eski alışkanlıklar gereği görülmeyen Kürtlerin önünü açtı. Irak’ta Kürtler açısından kurumsal ve anayasal yönden oturmuş bir yapı söz konusu. Iraklı Kürtler bağımsızlığı gündemlerinden çıkardıkları bir ortamdan sanki bağımsızlığa zorlandıkları bir noktaya geldiler. Türkiye’de çözüm süreci olarak adlandırılan yeni bir dönem yaşanıyor. Türkiye’deki bu süreci, Irak ve Suriye’deki gelişmelerin tetiklediğini söylemek yanlış olmaz. Yani Türkiye de iç ve dış dinamikler açısından tarihin dayatmasına karşı koyamadı.
Dört parça
Yapılan araştırmalar dünyada yaklaşık 25 milyon Kürt olduğunu söylüyor. 15 milyonu Türkiye, 5 milyon Irak’ta, 1,5-2 milyon Suriye’de, 1,5 milyon İran’da ve geri kalanları ise diasporada yani dünyanın farklı bölgelerinde.
Türkiye’deki durum önemli. Türkiyeli Kürtler, demografik açıdan olduğu kadar, siyasi gelenek, demokratik tecrübe anlamında diğer bölgelerden farklı. Bu hem avantaj hem de bir dezavantaj. PKK’nın yola çıkarken hedef olarak önüne koyduğu Bağımsız Kürdistan fikri eskimiş, yerini demokratik özerklik, demokratik cumhuriyet ve demokratik konfederalizm almış durumda. Hem Türkiye hem de bölgedeki Kürtleri içine alacak bir projeden söz ediliyor. Bir Türkiye ve Ortadoğu projesi aslında. Ancak, Irak’ta halihazırda hayata geçmiş bir Kürt Federal Bölgesi var; kurumları, yasaları ve tecrübesi ile bu projeye çok sıcak bakan bir yapı değil. Önümüzdeki dönemde Türkiye’deki çözüme bağlı olarak Kürtler tüm bu yapıları hem kendi içlerinde tartışacak hem de uluslararası açıdan dikkatle izlenecek.
Rojava’nın rolü
Rojava yani Suriye Kürdistanı ya da Batı Kürdistan savaşla birlikte daha özerk davranmaya başladı. Savaş henüz bitmiş değil. Suriyeli Kürtler hâlâ Suriye Ulusal Koalisyonu’na katılmıyor. Bunun gerekçesi diğer grupların, Kürtlerin anayasal ve Esad sonrasındaki taleplerine karşılık vermemiş olmaları. Hâlâ ne Esad ne de Suriye muhalefetine güveniyorlar. Türkiye’de Öcalan’la başlatılan süreç sonrasında ise Rojava Kürtleri belli bölgelerde Suriye muhalefetiyle hareket etmeye başladı. Bu birliktelik kırılgan olsa da Öcalan’ın Suriyeli Kürtler ama özellikle PYD üzerinde etkili olduğu biliniyor. Suriye’deki Kürt partilerinin bir kısmı Barzani çizgisinde olsa bile PYD’nin etkisi daha güçlü. PYD özellikle iç savaşa rağmen örgütlenmesini devam ettiriyor, yerel inisiyatifler harekete geçiyor; kendi deyimleriyle demokratik özerkliği hayata geçirmeye çalışıyor. Bu nedenle muhtemel yeni bir dönemde Suriyeli Kürtleri eski statülerine döndürmek pek mümkün değil. Suriyeli Kürtler Araplarla birlikte ama anayasal hakları tanınmış bir biçimde Irak benzeri özerk ya da federal bir yönetim dışında herhangi bir yapılanmayı kabul etmeyecekler gibi. Türkiye’deki resmi yetkililerin “Kürtlerin herhangi bir biçimde federal örgütlenmelerine izin verilmeyeceği yönündeki” açıklamaları ise sadece retorik ve pek kıymeti yok. Suriye Kürtleri açısından tek handikap, yeraltı kaynakları açısından zengin olmayışları. Ama siyaseten güçlü bir yapıya sahipler. Birçoğu yıllar önce Türkiye’den gitmiş olan Rojava Kürtlerinin, sınırın bu yakasında akrabaları var. Yani Türkiye ve Suriye Kürtleri birbirlerine çok yakınlar.
Bağımsızlığa “zorlanıyor”
Irak’ta ise Kürtlerin anayasaya uymaması, birçok açıdan devletin Kürtleri dışlaması, ekonomik anlamda taahhütlere uymaması nedeniyle, Kürtler ve merkezi hükümet arasındaki ipler kopmuş durumda. Bu durum Iraklı Kürtleri merkezden uzaklaştırmaya ve daha bağımsız hareket etmeye yöneltiyor. Petrol ellerindeki önemli bir koz, dünyanın büyük enerji şirketleri ile halihazırda anlaşmalar var. Türkiye’ye petrol pompalamak için planlanan boru hattı hızla ilerliyor. Türkiye-Irak Kürt yönetimi ilişkileri en üst düzeyde, Amerika bile Türkiye’nin Kürtleri yanına çekmesinden rahatsız. 10 yıl önce Irak’ı böleceği iddia edilen ABD, şimdi Türkiye’yi Irak’ın bütünlüğüne dikkat etmesi konusunda uyarıyor. Türkiye’nin bu yakınlaşmasının arkasında 12 milyar dolarlık ticaret hacmi var. Türkiye’nin kafasındaki formül emperyal niyet taşısa da, Iraklı Kürtler bu durumdan şimdilik rahatsız değil. Ayrıca Irak Kürt bölgesinin petrol potansiyeli dünyanın birçok ülkesi gibi Türkiye’nin de iştahını kabartıyor. Sonuç olarak güneyden sıkıştıran Kürtler, petrolü Türkiye üzerinden dünyaya açmak istiyor. Yani Iraklı Kürtler de ekonomik ve kurumsal olarak güçlü.
Ama Türkiye’de başlayan yeni çözüm sürecinde, Iraklı Kürtlerin bağımsızlık fikrine giderek daha sıcak bakmalarının etkisi var tabii ki.
Ortak bir gelecek için
Bölgedeki Kürtler hiç olmadığı kadar kendilerine güveniyor, birçok noktada anahtarın kendi ellerinde olduğunu düşünüyorlar. Kürtler 21. yüzyılda, bölgede giderek birbirlerine yaklaşıyorlar. Geçmişin acı tecrübeleri nedeniyle Arap yönetimlerine güvenmiyorlar. Bu güvensizlik Irak ve Suriye Kürtlerini daha bağımsız, Türkiye’deki yeni dönem de Kürtlerin farklı bir konumda ele alınmasını gerekli kılıyor. Ancak, şimdilik İran’ı bir kenarda bırakacak olursak, üç parçadaki gelişmeleri ‘Büyük Kürdistan’a bağlayacak değiliz. 21. yüzyılda Kürtlerin yükselişi, demokratikleşmeye paralel olarak yaşadıkları topraklardaki halklarla birlikte ortak vatandaşlık ve ortak bir gelecek üzerinden yürümesi halinde bir anlam kazanacak.
Mete Çubukçu - Radikal
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.