22 Kasım 2024
  • İstanbul17°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara13°C
  • İzmir19°C
  • Berlin3°C

ORHAN MİROĞLU YAZDI: SIFIR NOKTASI

DTK, seçimler öncesinde bir durum değerlendirmesi yapmak ve hatta seçimlere katılma konusunu karara bağlamak üzere toplanmıştı.

Orhan Miroğlu yazdı: Sıfır noktası

09 Mayıs 2011 Pazartesi 21:53

Geçen hafta Aysel Tuğluk’un DTK’da yaptığı konuşma tartışmalara yol açtı.

DTK, seçimler öncesinde bir durum değerlendirmesi yapmak ve hatta seçimlere katılma konusunu karara bağlamak üzere toplanmıştı.

Hatırlardadır, DTP’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması sürecinde, sine-i millete dönme kararını görüşmek üzere yine Diyarbakır’da toplanan DTP Merkez Organları, sine-i millete dönme kararı almış ama Öcalan böyle bir şeye rıza göstermediği için, Diyarbakır’da alınan karar, Ankara’da ve Meclis’te kalma yönünde düzeltilmişti. Dolayısıyla, her ne kadar Öcalan son görüşmelerinde sivil Kürt siyasetine birtakım eleştiriler yöneltiyor olsa da, henüz Kürt sorununda ‘sıfır noktası’ anlamına gelecek Diyarbakır merkezli bir siyaset kararı da vermiş değil. Bütün umutsuzluğuna rağmen..

Dolayısıyla Öcalan bu konuda bir şey dememişken, DTK’dan seçime katılmamak konusunda bir karar beklemek çok da gerçekçi görünmüyordu.

Bu toplantıda muhtemelen Diyarbakır merkezli bir siyaset anlayışı için eğilim yoklaması yapılmış oldu; ama bu toplantıyı daha da önemli kılan bence, Sayın Tuğluk’un yaptığı konuşmanın muhtevasıdır.

Tuğluk’un konuşması, seçimlerde oy arttırmak, tabana moral vermek gibi taktiksel amaçlarla yapılmış bir konuşma değildi.

Bu konuşma, BDP-PKK’nin temsil ettiği Kürt siyasetinin yeni manifestosu niteliğinde bir konuşmaydı..

Peşinen söylemek lazım. Öcalan’ın, eğer sağlıklı ve samimi bir müzakere süreci başlamazsa, 15 hazirandan sonra başlayacak olan ‘cehennemi’ hatırlatan sözleri ortadayken, Tuğlukun “kötü şeyler olacak” demesine takılıp kalmanın bir anlamı ve faydası yok.

Yeni bir döneme giriliyor. BDP seçimlerden güçlenerek çıkacak, alacağı oylarla belki barajı aşacak, belki de yakın bir yerde duracak. YSK kararına karşı gösterilen ulusal çapta tepkiler, BDP’nin meşruiyet alanını güçlendirdi. Ama önce, Dersim operasyonu ardından Kastamonu eylemi, her şeyi yeniden berbat etti.

Dersim ve Kastamonu hadisesi siyasal alanın, her an için şiddetin gölgesinde kalabileceğini ve her iki alan söz konusu olduğunda, sınırın hâlâ şiddeti elde bir imkân olarak tutanların iradesiyle belirlendiğini ortaya koyması bakımından çok önemlidir.

Çünkü bu her iki eylem, bana göre evet Kürt sorununda sıfır noktaya, yani yeni bir tarihî sürece işaret ediyor.

Kürt siyaseti önüne yeni bir yol haritası koydu. Yeni bir şey değil bu, ama Tuğluk bir kez daha deklere etti bu yol haritasını.

Buna göre, Kürtler, bundan sonra, hak temelli bir mücadele için değil, Demokratik Özerk Kürdistan için mücadele edeceklerdir.. Bu statünün anayasal güvenceleri yaratılmadığı sürece, Kürt sorunu çözülmüş sayılmayacaktır. Kısacası, üniter devlet ve Kürt toplumu arasındaki siyasi ilişkiyi veya statüsüzlüğü Kürtler ret ediyor.

Liderin Öcalan, sisteminin KCK sistemi, merkezin Diyarbakır ve statünün adının da Demokratik Özerk Kürdistan olduğu siyasi bir statüyü elde etmeyi hedefleyen yeni bir siyaset anlayışı söz konusudur.

BDP-PKK çizgisine göre, Türkiye’nin siyaseten durduğu yer ne olursa olsun, yeni statüyü tanımaya elversin, vermesin, Kürtler bu statüyü yaşadıkları coğrafyada kendi kendilerine hayata geçirme gücüne sahiptir ve bu deneyimi yaşamak için Türkiye’deki siyasi süreçlerin sonucuna katlanmaya ve sabır göstermeye mecbur değillerdir. (Mehmet Altan’a bir Kürt siyasetçinin söyledikleri bu bakımdan çok önemli: Seçimlerde yer yer yüzde 90 oy alınacak ve eğer Türkiye sorunu çözmezse, çözüm için uluslararası aktörlerin muhatap kılınacağı arayışlar başlayacak. Star, 7 mayıs)

PKK-BDP’ye göre, AK Parti’nin muhatap olma misyonu sona ermiştir. Böyle düşünmek işte sıfır noktaya işaret eden bir durum. Çünkü, AK Parti’nin yakın zaman için, CHP ve MHP koalisyonu dışında bir alternatifi yok.

Peki bu durumda, devleti ve hükümetleri bir yana bırakıp Türk halkını hedef alan bir politika seçenek olabilir mi?

Sıfır noktasının yol açacağı felaketlerden belki böyle bir tutum izlemek, bizi koruyabilir diyeceğim, ama böyle bir şeyin mümkün olabileceğine inanmamız için ortada hiçbir sebep yok. Maalesef Türk halkı Kürt meselesinde kendi devletinden ve hükümetinden daha ilerde değil, daha geride duruyor.

Her iki halkın ulusal psikolojilerine iyi gelebilecek bir politik tutumun hayata geçmesi, şiddetin sona ermesine bağlıdır. Yani, Dersim ve Kastamonu’nun asla bir daha yaşanmayacağına insanların inanması gerekiyor.

Genel şartlar böyleyken, acaba Kürt siyaseti neden farklı bir tutum içine girdi?

Sıfır noktasına meyletmenin uluslararası sebepleri var mı?

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da başlayan devrimler, Kürt sorununda da, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir dönemin habercisi gibiydi.

Suriyeli Kürtlerin diyasporadaki temsilcileri, bir yandan bu ülkedeki Kürt nüfusu kanlı gösterilerden ve sokak hareketlerinden uzak tutmaya çalışıyor, bir yandan da, Kürtlere özerk bir statü talebinde bulunuyor.

Güney Kürdistan, Kürt milliyetçilerinin, ulusal birliğin ne olursa olsun korunmasını tavsiye eden yazılarına, açıklamalarına rağmen, üç büyük ulusal parti arasında kılıçların çekildiği yeni bir mücadele alnına dönüşüyor.

PJAK İran Kürtlerinin umudu haline geldi.

Bana kalırsa, PKK bu tabloda, sadece Türkiye Kürtleri arasında değil, Ortadoğu’daki Kürt nüfus arasında giderek artan bir siyasi itibara ve misyona mazhar olmaya aday bir hareket olarak öne çıkıyor.

Bu siyasi gücü korumak ise Diyarbakır merkezli bir siyasetten, “Türkiye’den bana ne, ben sistemimi kurarım, êdi besê” diyen bir anlayıştan geçmiyor. Tam tersine, koşullar êdi besê dedirtecek ölçülerde ağır olsa bile, Kürt halkının Türkiye toplumundan ve sisteminden siyasi kopuşuna yol açacak hiçbir siyasi tercih bugünün koşullarında denenmeye değer değildir.

PKK siyasi kopuşu ve ayrışmayı besleyen bir savaşın tarafıdır.

Ama bugüne kadar, siyasi ayrılığı ve kopuşu kolaylaştıracak stratejik bir programla hareket ettiği söylenemez.

Bu bakımdan, fikir beyan etmekten imtina ediyor olsalar da, sıfır noktasının bütün Türkiyeli Kürtleri endişelendirdiğini ve korkuttuğunu tahmin etmek zor değil.

Kürt toplumunun geleceğini yer yer alınan yüzde 90 oy üzerinden kurmaya çalışmak, bu yüzyılda hiç de çoğulculuğa ve demokrasiye uymayan bu türden sonuçlarla övünmek benim anlayabileceğim bir şey değildir.

Dolayısıyla, bu sonuca güvenerek sıfır noktasında siyaset yapmak, bunu denemeye kalkışmak, yer yer yüzde 90 oy alınamayan alanlarda yaşayanların suskunluğunu bir anda sona erdirebilir.

Yeni bir statü derken, Kürtler içinden çıkılmaz bir iç siyasi bölünme ve çatışma içine girebilirler. Bunun belirtileri yok değildir.

Eruh ve Şemdinli birinci sıfır noktasıydı. İkinci sıfır noktası, 1984’te, ilk silahın atılmasıyla başlayan sürecin yol açtığı kayıplarla kıyaslanmayacak sonuçlara yol açabilir. İkinci sıfır noktasının başlaması halinde, her iki halk arasında büyük bir ulusal etnik çatışma kaçınılmaz hale gelebilir.

Kürt sorunuyla oyun oynamanın zamanı değil artık.

Sıfır noktasında siyaset yapmanın da, BDP’ye “Gel kardeşim Meclis’e”, PKK’ye, “Yok ederim seni dağda!” demeyi hâlâ yegâne seçenek olarak gören anlayışın da sonu felakettir.

Orhan Miroğlu - Taraf

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.