ODABAŞI: BAZI KÜRTLER İŞSİZ KALACAK
Zaman gazetesi, Şair-Yazar Yılmaz Odabaşı ile demokratik açılım ve güncel konularla ilgili uzun bir söyleşi yaptı.
10 Ekim 2010 Pazar 13:04
Yılmaz Odabaşı, henüz lise öğrencisi iken Kürtçe gazete sattığı için gözaltı ve işkenceyle tanıştı. 12 Eylül darbesiyle tutuklandı, Diyarbakır Cezaevi'nde kaldı. Diyarbakır'da uzun yıllar gazetecilik yaptı. Yazdıkları ve söyledikleri için dönem dönem "Düşünce suçu" mahkumiyetleri nedeniyle hapis yattı. Yaklaşık on yıldır münzevi bir hayat sürüyor... Çok satan bir şair. Şiirleri İngilizceden Farsçaya birçok yabancı dile çevrildi. Kitleler onu daha çok kitaplarından, Ahmet Kaya, Edip Akbayram, Ferhat Tunç, Onur Akın, İlkay Akkaya gibi sanatçılara verdiği şarkı sözlerinden tanıyor. Şair Yılmaz Odabaşı ile demokratik açılım ile başlayan süreci konuştuk.
Son dönemde gerek başörtüsü konusunda gerek demokratik açılım ve referandum sürecinde geçmişte aynı hizada durduğunuz insanlarla ayrı düştünüz. "Evet" dediğiniz için aforoz edildiğiniz doğru mu?
Evet. Fakat bu beni şaşırtmadı. Çünkü farklı tercihlere saygı duysalardı, onlar "demokrat" olulardı ve böyle bir ayrışmaya düşmezdim. Benim Kemalist camiada yıllardır tanıdığım, sevdiğim arkadaşlarım var. Kafana saksı mı düştü? diye sordular referanduma "evet" dediğimde. Sen nasıl bu hale geldin? gibi sert refleksler gösterdiler. Hakaret, küfür içeren yüzlerce mail, telefon aldım. Hakkımda eski sosyalist camialardan yazı yazanlar oldu. Şimdi bahçede 20 ağaç susuz ben dört ağacın sulanmasına karşı çıkmam. Geri kalan 16 ağaca da su aramaktan caymam. Ben referanduma evet dediğim zaman bu anayasanın yeterli olduğunu düşünmedim zaten; yetmez ama evet dedim...
CHP'li belediyelerin sizi programlarına çağırmayacaklarmış artık!
Gayet normal. Ben onların festivallerine filan meraklı değilim. Lütuf değil. Böbürlenmek anlamında söylemiyorum. Ben miting gibi imza günleri yapıyorum. Kitaplarımın resmi tüketim grafiği bir milyonun üzerindedir. Pek çoğunun fark etmediği kadar büyük bir okur kitlem var. Ben CHP ile var olmadım. Ya da birilerine biat ederek kendimi, kitaplarımı yayınlamadım. Bunların öfkeli olmaları, demokratça davranmamaları beklemediğim bir davranış değil.
BDP çizgisinden gelen tepkiler nasıldı?
Gazetelerinde benden özür dilemelerini gerektirecek kadar çirkin yazılar, iftiralar yazdılar. Ne AKP'liliğim kaldı ne hainliğim... Benden özür dilemeleri gerektiğini söylediğimde ise, sen Kürt halkından özür dileyeceksin dediler. Bunun sadece yazıları yazan kişinin kararı olmadığını elbette anlamak mümkün. Benim Kürt halkına bugüne kadar ne bir hıyanetim ne bir zaafım ne de onlardan bir kibrit çöpü çıkarım olmadan düşünce suçlarından bir sürü yargılanma yaşadım. Biraz ahde vefa olmalıydı...
Neden aforoz edildiniz?
Boykot kararına biat etmediğim için. Ben "evet" kararımı açıkladığımda BDP henüz kararını açıklamamıştı. BDP de evet deseydi bana şimdi hain gibi davranmayacaklardı. Hatta bu kez medya beni aforoz edecekti belki PKK'li diye.Geçmişte buna benzer şeyler de yaşadım. BDP, Kürtlerin MHP'si olmama konusunda çok azami özeni göstermesi gereken bir dönemi yaşıyor.
Pişman mısınız peki?
Niçin pişman olayım. Bu bir algı, sezgi, vicdan meselesi, tercih meselesi. Ben 22 Temmuz tarihinde referanduma evet dediğimi uzun bir yazıyla web sitemde açıkladığım zaman, değer verdiğim, görüştüğüm aydınların tercihlerini de hiç bilmiyordum. Ben bir tercihte bulundum. Yalnız da kalabilirdim. Düne kadar aşiret reislerinin son sözü söylediği biat kültürüne karşı ezber bozmak için de benzer tutumları yalnız kalmak pahasına ortaya koyarım. Gençlerimize bir model oluşturmak için de. Şimdi Kürtler tep parti diktasını da, askeri darbeleri de gördüler. Tek parti diktasının ve darbelerin zulmünü gördüler. Türkiye cumhuriyetinin muhalifinin kafasına indir diyen zihniyetini şu an onlar biraz benimsemiş görünüyorlar. Fakat bu tuzağa düşmemek gerekiyor. Mazlum, günü gelince asla zalim olmamalıdır.
BD'de tek parti dönemi zihniyeti örnek alıyor mu diyorsunuz.?
Bugün BDP geleneği bir resmi ideolojiyi tasfiye ederken kendi resmi ideolojisini oluşturdu. Yarın bu resmi ideolojiye biat etmeyenleri de, belki bizi de bu kez onlar kendi DGM'lerinde yargılamaya hevesli olacaklardır. Biz şimdi de onların DGM'lerinde mi yargılanacağız? Kürtler bu noktaya gelmemeli. Tek parti diktası, Milli şef yılları, ittihatçı zihniyet onları bu kadar etkilememeli; onlar bunlardan kurtulmak için ortaya çıktılar, şimdi de bu manteliteyi model almamalılar.
Kürtçe yayın yasağının kalkması yakın bir tarihe kadar hayaldi. TRT Şeş yayına sokuldu. Kürt sorununun çözümü için bir süreç başladı. Bu süreç CHP, MHP'yle birlikte BDP'de muhalefet etti. Oysa BDP'nin sürdürdüğü siyaset çizgisinin talepleriydi bunlar. Bu AKP eliyle olunca mı sahipsiz bırakılmaya mı çalışıldı?
Bir ulusu bir kültürü var eden ilk faktör dildir. İnsanlık tarihinde de görürüz; sömürgeciler bir yeri ilhak ettiğinde önce onların dilini gasp ederler. Kendi dillerinin tabelalarını koyarlar... Bu dil meşru olarak bu kanalla varlık ve telaffuz imkanı buldu TRT Şeş'in kurulması aslında Cumhuriyet döneminden beri süregelen o sert, statik zihniyetin kırılmasının somut bir ifadesidir. Bir özeleştiridir. Kürtlere karşı bir jesttir. Bunu görmek gerekir. Buna önce CHP karşı çıktı.
BDP de karşı çıktı.
Sadece Kürtler adına siyaset yapan bazı arkadaşlarıma takılırım bazen. Kürt sorunu çözülse siz işsiz kalacaksınız, diye Demokratik açılım paketi hayata girdiğinde gerçekten bazı Kürtler işsiz kalacak. Büyük devletler muhaliflerini, farklı etnik kimlikleri hoşgörüyle taşıyabiliyor. Türkiye'de de AKP hükümeti farklılıkları tolere eden demokratik bir ufuk ve bakış ortaya koymuştur. Bakışı yansıtmış, fakat bu henüz siyasal pratiğe, toplumsal hayata yetirince yansımamıştır. Demokratik açılım henüz bir projedir. Ciddi bir projedir. Sabırsız davranmamak gerekir. Cumhuriyet dönemi boyunca hiçbir hükümetin cesaret etmediği şeyler yapılmıştır. Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanması, askeri mahkemelerle ilgili düzenlemeler, Ergenekon davası gibi pek çok şey.
Demokratik açılım konusunda AKP'yi samimi buluyor musunuz?
Demokratik açılım konusunda AKP'nin samimi olduğuna inanıyorum. Zamanın vicdanında bunu göreceğiz, demem benim AKP'li olduğum anlamına gelmez. Ben bu ülkede 1978'den beri yargılanan muhalif bir insanım. İlk defa bir hükümetin Kürtlerle ilgili siyasetine, askeri vesayetle ilgili yasal mevzuat değiştirmelerine sıcak bakıyorum. Ama AKP, sivil anayasa ve demokratik açılım gibi taahhütlerini seçim yatırımına tahvil etmemeli. Demokratik açılım paketi büyük bir proje. Sadece AKP'nin bir iki kurmayının, bir iki bakanının çalıştığı bir şey değil. Yakından tanıdığım insanların da içinde bulunduğu çok eğitimli kadrolar hazırlıyorlar. Şimdi demokratik açılım paketinden sonra bölgede tansiyon düşerse ve Kürtlerle ilgili olumlu reformla sağlanırsa, BDP bölgedeki eski etkinliğini, gücünü kaybedecektir. Kaygıları da budur. Şimdilerde demokratik özerklikten söz etmeye başladılar. Bu doğru bir talep değil. Ben Türkiye'deki Kürtler adına demokratik özerklikten yana değilim; Bu konjonktürel olarak, demografik olarak uygun değil. Kürtlere kültürel otonomi verilmelidir. Kültürel otonomiyi de demokratik açılım paketi sağlayacak.
Demokratik açılımla atılan adımlar ciddi mukavemetle karşılaştı. Burada sağdulu Kürtler ve aydınlar niye bu adıma sahip çıkamadı, müdahil olamadı?
Şu mutlaka bilinmeli. BDP'nin dışında Kürtlerin çok Kürt aydını, entelektüeli var Yurtdışında da var. Fakat bunların soluk alma, organize olma imkanı yok. Çünkü PKK müsaade etmiyor. Kürt aydınlar görevlerin başında değiller şu an. Bu insanlar bir araya gelebilseydi çok büyük bir güç oluşurdu.
Niye olamadılar?
Ya dışlandılar, ya susturuldular ya da mahalle baskısına maruz kaldılar. Şu an ben referanduma evet dediğim günlerde "Günlük" adlı bölgesel gazetelerinde çok ağır hakaret ve iftiralara maruz kaldım. O günler bölgede dolaşsam daha tatsız şeyler de olabilirdi. Herkes tercihinin öznesidir. Ben evet demekle Halepçe katliamında kimyasal silah kullanmadım ki. Sadece bir tercihte bulundum. Şimdi bölgede aşiret hiyerarşisin itaat kültürü bu dönem BDP'de varlık buldu. Son sözü ben söylerim ve bu sözümün üzerine söz kabul etmem. Bu zihniyet çok totaliter. Böyle sürerse, Kürtlerin çok canını yakar bu zihniyet uzun vadede.
PKK sindiriyor mu sesleri. Farklı ses çıkaranlar korku duyuyor mu?
Tabi. Bölgede feodal yapı sürüyor. Geniş bir aileye, aşirete mensup bir insan yıpratıldığı, "hain" diye aforoz edildiğinde dışlanıp yalnızlaşıyor. Bunu göze almak kolay değildir. Onlar ise çalakalem aforoz ettikleri insanların, oynadıkları kahraman-hain oyununun ortaya koyduğu bu zihniyetin yarattığı travmayı tasavvur bile edemiyorlar. Düne kadar babaları kan davasından mağdur insanlar, bugün o çizginin yaptırımlarından bu mağduriyetleri yaşar hale geldiler. Bana biat etmediğin zaman sen hainsin. Başka bir suçunun olması da gerekmiyor, demek faşizandır. Eğer bunlar yarın gerçekten daha büyük bir siyasi güç olurlarsa Kürtlerin yazgısında istiklal mahkemelerinden daha hazin bir rol oynayacaklar. Bu kadar açık söylüyorum.
Çözüm ne peki?
Ben kendi adıma sorunun demokratik mevzilerde artık yeni kuşakların ölüme gönderilmesini sağlayarak değil, daha barışcıl daha kalıcı bir ateşkesle sağlanarak çözülmeli diye düşünüyorum. Bakın dünyanın hiçbir gerilla savaşında üç kuşağın ölüme gittiği görülmemiştir. Diyelim ki adam1978'de PKK'lı oldu. Sonra doksanların başında çocuğu gitti dağlara, şimdi de adamın torunu gidiyor. Üç kuşak ölüme yollandı. Bu insanlar dünyaya ölmeye savaşmaya mı geldiler? Bu insanların gülmeye, düş kurmaya hiç hakları yok mu? Devlet kendi teröründen, PKK'de kendi silahlı radikalığından biraz olsun feragat etmeli. Demokratik mevzilerde çözüm sağlanmalı. Mevzu insan hayatıdır. Bir şiirimde söylediğim gibi: ve andolsun ki/ hiçbir toprak/ hiçbir vatan/ hiçbir bayrak/ daha kutsal değildir insandan...
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.