22 Kasım 2024
  • İstanbul17°C
  • Diyarbakır11°C
  • Ankara16°C
  • İzmir19°C
  • Berlin2°C

ÖCALAN: TÜRKSÜZ KÜRT, KÜRTSÜZ TÜRK VAR OLAMAZ

Asrın Hukuk Bürosu avukatları Rezan Sarıca ve Newroz Uysal, 12 Haziran’da İmralı’ya giderek burada müvekkilleriyle gerçekleştirdikleri görüşmeye ilişkin açıklama yaptı.

Öcalan: Türksüz Kürt, Kürtsüz Türk var olamaz

14 Haziran 2019 Cuma 14:41

Abdullah Öcalan, 12 Haziran’da avukatlarıyla yaptığı görüşmede sonlandırılan açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerine ilişkin bir mektup kaleme alarak, “Gereken eleştiri ve özeleştiri sürecinden alınan dersler temelinde başarı temenni ediyorum” dedi. İmralı’daki görüşmeye ilişkin Asrın Hukuk Bürosu da yazılı bir basın açıklaması yaparak, Öcalan’ın mesajlarını paylaştı.

İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan’ın avukatları Rezan Sarıca ve Newroz Uysal, 12 Haziran Çarşamba günü müvekkilleriyle görüşmüştü.

Görüşmeye ilişkin yazılı açıklama yapan Asrın Hukuk Bürosu ayrıca Öcalan’ın açlık grevcilerine hitaben kaleme aldığı mektubu da kamuoyu ile paylaştı.

Öcalan’ın açlık grevleri hakkında yazdığı mektup şöyle:

" İçine girmiş olduğunuz açlık grevi ve ölüm orucu sürecini benim önerim üzerine sonuçlandırmanızı; oldukça tarihi önemi ve anlamı olan bir tutum ve kendi başına yüksek bir değer olarak görüyor ve teşekkür ediyorum.

Özellikle süreci en derinden yaşayan yoldaşların hızla bedenen, zihnen ve ruhen kendilerine özen ve bakım göstermesini diliyorum. Gereken eleştiri ve özeleştiri sürecinden alınan derslen temelinde temenni ediyorum.

Şahsi inisiyatif doğrultusunda gelişen bu tavrın devlet odaklı tavır ve taviz olarak değerlendirilmesini özenle belirtirim. Ama umudum ve sezgilerime dayayarak pozitif sonuç doğuracağına dair inancımı koruyorum. Bundan sonra bedenen, ruhen ve zihnen varoluş felsefesi temelinde gelişmenizi diler, daimi selam ve sevgilerimi sunarım. 

Asrın Hukuk Bürosu’nun görüşmeye dair yaptığı açıklama şöyle:

Asrın Hukuk Bürosu olarak 12 Haziran Çarşamba günü İmralı Ada Cezaevinde bulunan müvekkilimiz Sayın Abdullah Öcalan ile yasal hakları kapsamında bir görüşme gerçekleştirdik.

Bu görüşmede Sayın Öcalan öncelikle açlık grevleri ve ölüm oruçlarını kendi çağrısı ile sonuçlandıran açlık grevi ve ölüm orucu eylemcilerine teşekkür ve selamlarını iletmiş; kendilerine ulaştırılmak üzere yazmış olduğu teşekkür mektubunu paylaşmıştır. Sayın Öcalan bu süreçte tavırlarını ortaya koyan tüm kurum ve kişilerin de tutumlarını çok değerli bulmuş, aynı şekilde selamlarını ve teşekkürlerini paylaşmıştır. Sayın Öcalan’ın eylemcilere hitaben yazmış olduğu mesajını açıklamamızın ekinde sunuyoruz.

Sayın Öcalan ile gerçekleşen bu görüşmede özetle şu başlıklar öne çıkmıştır: Grevlerin söz konusu olabileceğini ancak temel mücadele yöntemi olarak benimsenmemesi gerektiği yönündeki vurgusunu yinelemiştir. Yaşatma siyaseti olarak tanımladığı kendi pozisyonunu, ölüme karşı yaşam savunusu olarak nitelemiş esas olanın yaşama ve yaşatma mücadelesi olduğunu belirtmiştir.

Hallacı Mansur’un trajik ölümüne rağmen hakikat arayışından vazgeçmediğini örnek vererek, yaşamın hakikat değerine vurgu yapmıştır. Bu minvalde kendisi de bulunduğu koşullara rağmen adalet, özgürlük ve hakikat arayışından asla vazgeçmediğini ve vazgeçmeyeceğini ifade etmiştir.  

Sayın Öcalan politik ve toplumsal sorunlara dair gözlemlerini ve bunlara ilişkin çözüm önerilerini her fırsatta olduğu gibi bu görüşmede de mümkün olduğunca dile getirmiştir. Kendisinin onurlu barış temelinde demokratik siyaset çözümünde ısrarlı duruşunu tekrardan gözlemlemiş bulunuyoruz.

"Türksüz Kürt, Kürtsüz Türk olmaz"

Tarihsel bir gösterge olarak Türksüz Kürt, Kürtsüz Türk’ün var olamayacağını; Mezopotamya’da Kürtler bitirildiği vakit Anadolu’da Türklük adına da geriye bir şey kalmayacağını belirtmiştir. Kürdün varlığının ve gelişmesinin Türk’ün güçlenmesi ile eş anlamlı olduğunu, bu gerçekliğe göre hareket edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu birlikteliğin tüm Ortadoğu halklarının demokratik ve barış içerisinde yaşamaların önünü de açacağını ifade etmiştir.

Anayasal çözüm ve yasal değişiklikler kapsamında demokratik çözümü öncelediğini gördük. Bunun için demokratik dönüşüm ve zihniyetin ancak bütün toplumun katılımı ile sağlanabileceğini belirtmiştir.

Mevcut siyaset tarzında ideolojik ve teorik boşluk gözlemlediğini ailecilik, kabilecilik, aşiretçilik tarzıyla doğru siyaset yapılmasının mümkün olmadığını, esas ve çözümleyici olanın demokratik siyaset olduğunu ifade etmiştir.

Daha önce bahsettiği Gandhi değerlendirmesine atıfla sivil, yaratıcı farklı çözümlerin üretilebilmesi gerekliliğini dile getirmiştir. Demokratik müzakere siyasetiyle, akıl, politik ve kültürel güçle sivil mücadele yöntemlerinin geliştirilmesi ihtiyacına dikkat çekmiş olup demokratik çözüme bu şekilde zemin yaratılabileceğini söylemiştir.

Suriye konusunda da Suriye’nin bütünlüğünü temsil etme gücüne kavuşmuş siyasi anlayışın önemine işaret etmiş, daha önce belirtmiş olduğu anayasal güvenceye bağlanmış yerel demokrasi önerisini vurgulamıştır. Türkiye ve Suriye’nin iç-dış politikalarının birbirine bağlı olup iç içe geçtiği ve birbirinden ayrı ele alınamayacağını değerlendirmektedir.

Kadınların, özgür kadın mücadelesinde kendisine olan hassasiyetleri karşısında, bu konuda toplumda gözlemlediği Özgecan cinayeti, çocuk gelinler ve kadın erkek ilişkileri üzerinden bir kısım değerlendirmelerde bulunmuştur. Neolitik dönmeden bu yana on beş bin yıldır mutlak kölelik biçimi olan kadın köleliğinin toplumsal genetiğe işlediğinin altını çizmiştir. Bu açıdan kadına dönük katliamların aynı zihniyetin ürünü olduğunu, bu sebeple kadınların hemcinslerine yapılan yönelimi kendilerine yapılmış kabul ederek, bu bilinçle hareket etmelerinin gerekliliğine vurgu yapmıştır. Kadın cinayetleri, toplumsal, ekonomik ve sosyolojik sorunların her birinin varlığını başlı başına bir devrim konusu olarak değerlendirerek yalnızca çocuk gelin sorununun varlığını bile on devrim gerekçesi olarak gördüğünü ifade etmiştir. Bu sorunlara çözüm olabilecek bir siyasetin yokluğunu da temel eleştiri konusu olarak ele almıştır.

Toplumsal sorunlara çözüm konusunda üretim, yaratıcılık ve inşa temelli demokratik belediyeciliğinin geliştirilmesi ihtiyacını dile getirmiş olup bu konularda HDP’nin demokrasinin katalizörü olma rolünü oynaması gerekliliğini vurgulamıştır.

Ek olarak bir kısım kitap ve yazarlarla ilgili değerlendirme yaparken sosyalizmi esas aldığını, dogmatizme karşı inşayı geliştirdiğini, bu anlamda reel sosyalist anlayışlara karşı Ortadoğu bakış açısını çözüm odaklı ele aldığını da belirtmiştir.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.