NURAY MERT: BAŞBAKAN BAŞKA STRATEJİLER DENEYECEKTİR
Siyaset bilimcisi, gazeteci yazar Nuray Mert Evrensel gazetesinin sorularını yanıtladı.
02 Aralık 2013 Pazartesi 14:15
Düne kadar birlikte yürüdüğü iktidar ne oldu da artık cemaate “sınırlarını aşma” diyor? Cemaat, iddia edildiği gibi Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını engellemeyi ve AKP’yi Erdoğan’sız dizayn etmeyi mi amaçlıyor? Erdoğan, yerel seçimlere 4 ay kala bu düzeyde bir kavgayı nasıl göze alıyor? Siyaset bilimcisi, gazeteci yazar Nuray Mert Evrensel gazetesinin sorularını yanıtladı.
AKP-Cemaat kavgasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Arka planda ne var?
Aslında yeni bir şey yok. Daha önce de bunlar yaşanmıştı.
Ama daha önce böylesine şiddetli olmamıştı. En azından kamuoyuna yansımamıştı.
Evet, taraflar artık o kadar açıkça tartışmaya, sataşmaya başladılar ki, eskiden bir tevatür olarak ortalıkta dolaşan bir sürü şey ortaya döküldü. AKP’li bir milletvekili “Emniyeti de aldınız” bile dedi! Bu yüzden gazeteci bir arkadaşımız (Ahmet Şık) “İmamın Ordusu” diye bir kitap yazdığı için tutuklanıp, yargılanmıştı. O açıdan eklenebilecek yeni bir şey yok, her şey ayan beyan ortada gözüküyor.
Alenileşmesini ne sağladı peki?
Birçok insan herhalde bu konuyu benzer yorumluyor. O da geçtiğimiz Şubat ayındaki MİT krizi. O noktaya nasıl gelindiği üzerine spekülasyon yaparız ama o noktanın çok ileri bir nokta olduğu konusunda tartışmaya gerek yok. Niye? Çünkü belli ki artık Başbakan’ın ağzından “devlet içinde devlet olmak” şeklinde ifade edilen bir şey var.
Bu ne demek?
İktidar içinde bir iktidar mücadelesi. Veya yeni oluşan statüko diyelim biz buna. Çünkü şu andaki iktidar sıradan bir hükümet değil. Yeni statüko ve o statükonun devletinden bahsediyoruz artık. Aynı zeminde hareket eden, aynı zihniyette olan fakat ayrı yapılanma içerisinde olanlar arasında bir iktidar mücadelesi oldu belli ki. Bu arada belli ki Cemaat daha örgütlü, yani daha derli toplu bir yapı olarak davranabiliyor. Çünkü bir diğeri siyasal parti.
AKP, bir koalisyonlar partisi. Bu koalisyonun bir tarafında da Cemaat var. Bu iktidar mücadelesi, AKP’yi sarsmaz mı?
Liberalleri dışlamasıyla, eskiden temsil ettiği çizgiye yeniden oturmasıyla AKP artık bir koalisyon olmaktan çıktı. Belki Cemaatle bir koalisyondan bahsedilebilirdi ama ortak zemin ve zihniyet olduğu için, ayrışması gerçekten zor şeyler. İş iktidarı tehdit eden boyuta varmış belli ki. Yani “emniyeti de aldınız, biz önünüzü açtık, şu kadar dershane yaptınız, okulların sayısını şuna çıkardınız” filan, bunlar demek ki iktidar alanları ve şu zamana kadar bu alanlar paylaşıla gelmekte idi. Bir noktadan sonra rahatsız edici oldu. O noktanın da MİT olması önemli. O noktada ilk büyük hamleyi yapan Cemaat olmuştu.
Hatırlatmak ve krizi daha iyi anlamak için değinelim; hamle, MİT başkanının ifadeye çağrılmasıydı. Normalde kıyametin kopmaması gereken bir olay, neden bu kadar gürültü koparmıştı?
Konu ne olursa olsun, bir memleketin istihbaratı hukuka karşı sorumlu mudur, ayrı bir soru. Ama Türkiye’nin şartlarında istihbarat başkanının ifade vermeye çağrılması çok ciddi bir siyasi hamleydi. Bir restleşmeydi. Bu olay, Oslo meselesinden itibaren başladı biliyorsunuz. Şimdi ortalıkta iddialar uçuşuyor ama benim gördüğüm kadarıyla Cemaatin MİT’te de söz sahibi olmak istemesi ama onun da ötesinde, iktidarın Kürt meselesini Cemaati bypass ederek çözmeye çalışması, Cemaat tarafından tehdit olarak algılandı.
Kürt meselesine yaklaşımda AKP ile Cemaat ayrışıyorlar mıydı ki?
Politik olarak ayrışılmıyor. İki tarafta da zaten sadece Kürt meselesinde değil, genelde zihniyetler çok ortak. Taban da çok ortak. Kürt meselesi söz konusu olduğunda milliyetçi muhafazakârlık ve onun sınırları içerisindeki bir çözüm söz konusu. Yani din kardeşliği, bireysel ve kültürel haklarda esneme üzerine bir çözüm.
AKP neden Cemaati bypass etmek istedi peki?
Orada “kim bu işi çözecek”te geride kalmak, öne çıkmak gibi bir şey oldu. Ve ondan sonra bu ideolojik bir şeymiş gibi tartışılmaya başlandı. Bir inisiyatif kaybı sorunu oldu Cemaat açısından baktığınızda. İkincisi, Cemaat aynı zamanda bunu bir tehdit olarak algılamış olabilir. O da nedir? Bu işin nereye gideceği belli olmaz ve işin sonunda bir günah keçisi arandığında - KCK operasyonlarının hep yargı üzerinden gittiğini ve Cemaatin üzerine yıkılabilme ihtimali olduğunu düşünürsek- bu vesileyle ekarte edilmek gibi bir tehdit algısı oluştuğunu düşünüyorum Cemaatte. Yoksa bu kadar ileri adım atılmaz, Oslo’ya bu kadar büyük itiraz yükselmezdi.
MİT krizi döneminde “bu bir ayrışmaya dönüşmez, kendi aralarında çözerler” denilmişti. Sizce kriz mi çözülemedi, yoksa üzerine yeni şeyler mi eklendi?
Doğrusu ben de her ne kadar iş MİT’e kadar geldiyse ve orada restleşme olduysa da bu iki yapının birbirleriyle çok açık çatışmayacağını düşünüyordum. Çünkü dediğimiz gibi, zihniyet, ideoloji olarak birbirine uzak olan dünyalar değil. O yüzden kimse bu noktaya gelineceğini tahmin etmedi. Bu şartlar altında bir çatışmaya girmenin iki tarafa da kaybettireceği veya bir tarafa daha çok kaybettireceği, dolayısıyla kendi içinde hallolacağı düşüncesi, çok yanlış bir akıl yürütme değildi. Demek ki taraflar için hayat memat meselesi olmuş. Onu anlıyoruz. Ama olan bitenlerin dışarı taştığı kadarını biliyoruz. Çünkü nedir, ne değildir bilebileceğimiz bir yapı değil ki Cemaat. Dekoder kullanmamız lazım. Bazı şeyler çok ortaya döküldü biliyoruz, bazı şeyler hep speküle ediliyordu zaten, teyit edilmiş oldu.
“Taban da, zihniyet de aynı” diyorsunuz ama bu çatışmanın sanki ideolojik bir yanı da yok mu?
Evet, haklısınız. Zaten Cemaat diyor ki, “biz öteden beri merkez sağ iktidarları destekledik.” Merkez sağ siyaset evet, muhafazakârdır, şudur budur, AK Parti’ye denk düşer zihniyet olarak, ama temkinlidir. Dünya sisteminin içinde Türkiye’nin yerini önemser, riske atmaz. Oysaki AKP, hem sağ siyaseti merkezde yürütmekten uzaklaştı, hem de toplum içinde uzlaşmaz, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı bir çizgiye yöneldi. Diğer taraftan uluslararası çevrede de Türkiye’yi yalnızlaştıran, uç bir takım tercihlere iten bir dış politika izlendi. “Biz bundan rahatsızız” diyorlar. Yani sonuçta eğer bir siyaset farkı varsa, bu açıdan var. Kendileri de bunu ifade ediyorlar, hatta öne çıkarıyorlar. “Bu bir iktidar meselesidir, çarpışmasıdır” demekten ziyade, daha siyasi itirazlarını öne çıkarıyorlar. Ve bunda kısmen doğruluk payı var.
CEMAATİN OYLARI MANİPLE ETME İHTİMALİ ÇOK FAZLA DEĞİL
Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi dershaneler üzerinden çıkan kavgada asıl hedefin, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını engellenmek ve AKP’yi Erdoğan’sız dizayn etmek olduğunu yazdı. “Erdoğansız AKP” tezleri, daha önce de dillendiriliyordu. Arınç’la ters düşme, Gül’ün “Gerekirse lokomotifi değiştiririz, parti yoluna devam eder” sözleri buna dayanak yapılıyordu. Sizce bu iddianın karşılığı var mıdır?
Bu alternatif iktidar veya ekip arayışları meselesinin Cemaatle ilgisi daha karmaşık. Cemaatin Gül’e daha fazla ikna olduğu söylenegelen bir şeydi. “Gül daha ılımlı, uzlaşmacı” vs. Ortada böyle bir şey var mı, yoksa bunlar bir tahayyül mü? Bana sorarsanız büyük ölçüde ikincisi. Cemaat yaklaşım olarak da, üslup olarak da Gül’ün yaklaşımına yakındır. Onu tercih edebilir bir krizli durumda. Ama bu sonuç verecek bir iş değildir. Ben Erdoğan, Gül, Arınç içerisinde de ciddi bir çatışma olabileceğini düşünmüyorum. Erdoğan, Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde yaşananlardan dolayı bence oldukça hassas ve temkinli. Ayrıca hem Gül geçmişlerine, arkadaşlıklarına binaen böyle bir yakınlaşma içinde olmaz, hem de Erdoğan’ın en müsaade etmeyeceği, en büyük tehdit olarak göreceği şey budur. Arınç meselesine gelince; Arınç zaman zaman kendini hissettirme ihtiyacı duyabilir veya samimiyetle itiraz ettiği şeyler olabilir, bir yerlerde sözü de dinlenir, zaman zaman da kendi başına çıkışlar yapar ama karşılık bulmaz. Bir dava insanıdır falan ama onun dışında iddia ettiği gibi belli bir ağırlıkla, belli bir istikamette gitmiş bir politikacı değildir. Bugün onu söyler, ertesi gün ikna olur. Son seferde olduğu gibi…
Cemaatle kavganın Selvi’nin iddia ettiği gibi Erdoğansız AKP stratejisiyle ne kadar ilgisi vardır?
Valla bu bizim speküle edeceğimiz bir iddia değil. Ortada çok somut bir şey var. Tabii iktidar başına ne gelirse, “İşte Türkiye o kadar yükseldi ki, yükselmemizi istemeyen iç ve dış güçler bize komplo yapıyorlar”la açıklamaya devam ediyor. İktidar yanlısı yayın organlarında söylenenler, manşetler aşağı yukarı buna çıkıyor. Yani sadece Cemaatle ilgili değil. Şimdi Cemaat de işin içine katıldı. Hatta Cemaatin de Gezi’de parmağı olduğu bile söylendi! Bu bir kamuoyu çalışması falan değil. Gerçekten buna inanıyorlar ki bu çok tehlikeli tabii bir ülke için. Olayları algılayamıyorlar ve olan biteni komplo olarak görüyorlar.
Peki, tabanını konsolide etmede onca çaba harcayan, oy kaybını önlemek için HAS Parti’yi bünyesine katan Erdoğan, tam da yerel seçim öncesi aynı tabandan beslendiği Cemaatle neden kavgaya girdi?
Bunun bir sürü nedeni olabilir. Bir tanesi, dediğiniz gibi tam da seçim öncesi çok akıllıca bir şey yapmıyordur! Gücüne çok inanıyordur ve de artık önünde hiçbir engel istemiyordur. İkincisi, gerçekten geri dönülemez bir noktaya gelinmiştir taraflar açısından. Henüz onu ölçemiyoruz.
Nerede, nasıl geri dönülemeyen bir noktaya gelindi de bu kaçınılmaz oldu? Erdoğan’ın tek adamlık iddiasının devamı olarak mı geldi, fazla hesap etmeden, umurunda da olmadan? Yoksa bir hayat memat meselesine, bir var oluş meselesine mi döndü taraflar açısından? Mesela MİT olayında öyleydi. “Erdoğan da yargılanabilir, daha neler” dendi ya. Yargılanmayı bir tarafa bırakın, yargıda, emniyette, güçlenmiş bir yapının, bir de istihbaratta güçlendiğini düşünün. Gerçekten o ülkede iktidar artık o yapıya geçer. Bu, iktidar için tolere edilebilecek bir nokta değildi. Son meselede de yine bir eşik mi atlandı, yoksa “bu artık çok oluyor, iktidarımı, hele de en güçlü olduğum dönemde, kimseyle paylaşmam” meselesinden mi oldu, o tartışılabilir. Ama şurası kesin, Erdoğan bu tartışmadan çok fazla şey kaybetmeyeceğini düşünüyor.
Oy oranı olarak mı?
Oy oranı olarak. Tabanlar ortak olduğu için, Cemaatin tabanına bu kavgayı anlatması ve oyları buna göre maniple etme ihtimali sayısal olarak çok fazla değil gibi geliyor bana. Geçmişte de böyle şeyler oldu. Adalet Partisi’nden başlayın, Fethullah Gülen Cemaati gibi değilse de daha geleneksel Cemaatlerle bir sürü bağlar, bir sürü kopuşlar yaşandı.
Hatta aynı grup içerisinde bölünmeler oldu. Ve bundan genellikle ayrışanlar kaybetti. Bunlar hesap ediliyor olabilir. Bu hesap bugün doğru bir hesap mıdır, orası tartışılır. Çünkü geçmişte yaşananların Türkiye’si ve ortamıyla, bugünkü farklı. Bir de Gülen Cemaati, geçmişteki Cemaatler veya sağ partiler içinde ayrışanlardan farklı bir grup.
AKP’DENKOLAY KOLAY İTİRAZ ÇIKMAZ
Erdoğan’ın seçimlere doğru giderken sıkışmaya başladığı, sıkıştıkça hata yaptığı, Cemaatle olan kavganın bu sıkışmayı arttıracağı yönündeki değerlendirmelere katılıyor musunuz?
Sıkıştı tespiti, algı meselesi. Erdoğan evet, bazı konularda baskı hissediyordur. Eskisi kadar eli rahat değil. İstediği Başkanlık sistemi olmadı. Kürtlerle müzakerede bir takım özgürlükler, haklar, tavizler -adına ne derseniz deyin- karşılığında başkanlık sistemi desteğini alamadı. O iş baştan beri hiç yürümedi zaten. Anayasayı yazmak istiyor muydu, istemiyor muydu o da belli değil. Bana sorarsınız, başkanlık sistemini içermeyen ya da cumhurbaşkanlığına fazladan yetkiler içermeyen hiçbir yeni anayasa, Erdoğan için bir anlam ifade etmez. Dolayısıyla o zaten sakıt olmuş bir iş idi. Şimdi başka stratejiler deneyecektir. Bunların ne olduğunu da asıl yerel seçimden sonra daha net göreceğiz. Yerel seçimlere gidene kadar da kendisini bu ortam içinde çok sıkışmış hissetmiyor olabilir. Daha bir sürü kozları olduğunu düşünebilir. Onun ötesinde Erdoğan çok zeki ve yönetme kabiliyeti çok yüksek bir lider. En ufak bir zaaf durumunda etrafındakilerin çoğunun homurtuyu arttıracağını çok iyi bilir, buna ön vermez. Onun için diyorum, AK Parti’den kolay kolay itiraz, ses vs. çıkmaz.
Çıkmaya başlamadı mı? İdris Bal’ı mı kastediyorsunuz?
İdris Bal, dershanelerin kapatılmasına açıktan itiraz eden vekiller… Hatta Arınç’ın itirazını da bu kapsamda değerlendirenler oldu.
Bunlar hem dışardan muhalefetin temennileri, hem de parti içerisindeki bir sürü insanın dışardan eleştirilen bir sürü konuda eşi dostu görünce, “ya işte, biz de çok şikâyetçiyiz” demesinden ibaret işlerdir. Ha, bunun üzerine dış politikadaki yalnızlık, dolayısıyla ekonomik gelecek kaygısı eklendi, o doğru. Yani herkes “gidişat çok iyi” diye düşünmüyordur, bunu tahmin edebiliriz ama günün sonunda herkes kaderinin Erdoğan’a bağlı olduğunu biliyor. İktidarın asıl yapı taşının partinin lideri olduğunu biliyor. Ve o liderin iktidar gücünü kaybetmemek için her şeyi göze alabileceğini biliyor. Bu çok önemli. Dolayısıyla da kontrolünü bunun üzerinden sağlıyor. Sonsuza kadar böyle olur mu, bilemem. Ama şu an itibariyle bu hala böyle. (Evrensel)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.