MUSTAFA HİCRİ: 'BU ŞARTLARDA OLUŞACAK ULUSAL KONGRE DAVAYA HİZMET ETMEZ'
İran Kürdistan Demokrat Partisi-PDKÎ Genel Sekreteri Mustafa Hicri'den güncel konulara ilişkin açıklamalar...
20 Haziran 2015 Cumartesi 15:55
DENG Dergisi 98. sayısında İran Kürdistan Demokrat Partisi-PDKÎ Genel Sekreteri Mustafa Hicri ile İran ve Doğu Kürdistan’ın durumu, İran’ın Ortadoğu’daki politikaları, 5+1 ülkeleri ile İran arasındaki görüşmeler üzerine bir röportaj gerçekleştirdi.
İşte o röportaj:
DENG Dergisi: Sayın Hicri, Genel olarak İran, özel olarak da Doğu Kürdistan’ın siyasi durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bize bu konudaki görüşlerinizi anlatabilir misiniz?
Mustafa Hicri: İran çok uluslu bir ülkedir. 70 milyondan fazla insanın yaşadığı bu ülkenin bir tek kişi “Weliyê Feqîh” tarafından ve Şii mezhebinin 12 İmam yorumunca yönetildiğini söyleyebilirim. Parlamento, yargı organları vb devlet kurumları işlevsizdir, görevleri sadece Weliyê Feqîh’in emirlerini yerine getirmektir. Devlet eski başkanı Muhammed Hatemi (1997-2005) açıkça “İran’da devlet başkanı tedarikçi olmanın dışında başka bir şey değildir” demişti. Bu dönemde böylesi bir ülkenin siyasi durumu net ve ortadadır. Temel özgürlükler ve insan haklarına saygı, ülkedeki ezilen halklar ve dini grupların haklarına ilişkin talepler, ülke güvenliği açısından tehlike olarak görülüyor. Bu talepleri dile getirenler, Weliyê Feqîh’in iki güçlü organı olan güvenlik ve yargı kurumları tarafından şiddetle cezalandırılıyorlar. Bu ülkede işçiler, öğretmenler barışçıl bir biçimde ücretlerinin arttırılmasını ya da (birkaç ay) ödenmeyen maaşlarının ödenmesini talep etmeleri halinde ya tutuklanırlar ya da işten uzaklaştırılırlar.
Bu ve benzeri durumlar rejim ve halkın birbirinden uzaklaşmasına, birbirine karşı güven duymamasına ve karşı karşıya gelmelerine yol açıyor. Halk, güçsüz ve iktidarda söz sahibi değil. Halkın ekmeği, baskıcı güvenlik güçleri ve yargı öteki tarafın, yani rejimin elinde ve rejim keyfi bir şekilde muhaliflerine zulmediyor, onların haklarını çiğniyor.
Rejim iktidara geldiği andan itibaren ABD karşıtlığını ortaya koydu. ABD için ‘Büyük Şeytan’ diyordu ve 36 yıllık iktidar boyunca defalarca ABD ile görüşmeyeceğini söyledi. Ama şimdi İran’ın nükleer programı nedeniyle, Weliyê Feqîh ve ABD Başkanı Obama arasında dünyanın gözü önünde görüşmeler yapılıyor, karşılıklı olarak mesajlar gidip geliyor. Rejim, ABD ve 5+1 ülkelerinin belirlediği şartları kabul etmeye yönelmiş bulunuyor. Bunun nedeni ise İran üzerinde var olan ekonomik ambargoyu kaldırmaktır. Ama rejim asla İran halklarıyla barışmaya, onların haklı taleplerini kabul etmeye hazır değil. Aksine halkların taleplerine şiddetle karşı duruyor.
Aradaki bazı farklılıklara rağmen Doğu Kürdistan’ın siyasi durumu İran’ın öteki bölgeleri ile aynıdır. Çoğunluğu Sünni mezhebinden olan Doğu Kürdistan halkı etnik ve dini kimliği nedeniyle ikili bir zulüm altındadır. Doğu Kürdistan halkı bilinçlidir. Ulusal hakları için yürüttüğü rejim karşıtı mücadelede kararlıdır. Doğu Kürdistan’da güvenlik sıkıdır ve rejimin Doğu Kürdistanlılara yönelik özel bir kini vardır. Tüm bunlar Doğu Kürdistan halkı üzerindeki baskının ötekiler üzerindeki baskıdan daha fazla ve şiddetli olmasına yol açmıştır. Rejim de, dört eyalette (Kürdistan, Kirmanşan, Îlam ve Urmiye) sömürü, yoksulluk ve ayrımcılığın daha çok olduğunu inkâr etmiyor. Ama tüm bu baskı ve zulme rağmen Kürt halkı hapishaneler dâhil her yerde ve her fırsatta kararlı bir biçimde gasp edilmiş haklarını talep etmeye devam ediyor.
İran’ın Ortadoğu’daki konumunu dikkate alarak, sizce bu ülkenin bölgeye yönelik hedefleri ve bu hedeflere varmak için uyguladığı stratejiler nelerdir?
Kurulduğu andan itibaren İran İslam Cumhuriyetinin başta gelen hedefi, İslam devrimini, Şiiliği ve Wîlayetî Feqîh’i ihraç etmektir. Bu hedef, İslam Cumhuriyetinin ideolojik bir misyonu haline geldi. İran İslam Cumhuriyeti kurulduğu andan bugüne kadar bu hedef uğruna çalıştı ve bu mücadeleyi geliştirdi. İslam Cumhuriyetinin amacı, Ortadoğu’da ve Müslümanların yaşadığı coğrafyada Weliyê Feqîh tarafından yönetilen Şii İslam imparatorluğunu kurmaktır; daha önce Humeyni’nin şimdi de Hamaneyi’nin dünya Müslümanlarının lideri olarak tanıtıldığı ve tanıtılmaya devam edildiği gibi.
İran İslam Cumhuriyeti Ortadoğu’daki bu hedefine varmak, bölgedeki iktidarını ve ideolojisini yaymak için askeri, iktisadi, silahlı yöntemlere başvuruyor. Şii mezhebi üzerinden bölge ülkelerinin içişlerine müdahale ederek, buralarda ikilik ve kargaşa yaratmaya çalışıyor. İran İslam Cumhuriyeti şu ana kadar bu programını Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de başarıyla uyguladı, uyguluyor. İran İslam Cumhuriyeti, bu amacını saklamak gereği bile duymuyor. İran İslam Cumhuriyeti yöneticileri çoğu kez bu amaçlarını açıkça dile getiriyorlar. Örneğin, İran İslam Cumhuriyeti liderinin Pasdaran Örgütü’ndeki temsilcisi Hacetülislam Seidi, Irak, Suriye ve Bahreyn’i İran İslam Cumhuriyeti açısından stratejik alanlar olarak niteleyip şöyle diyor; “Bizim bu stratejik alanları kaybetmememiz gerekir. Eğer kaybedersek, İran’ın güvenliği tehlikeye girer”. Kudüs Ordusu’nda İran İslam Cumhuriyeti liderinin temsilcisi olan Hacetülislam Şirazi ise “Yemen’de Ensarullah’ın hükmü, Lübnan Hizbullah’ınki gibidir”, diyor. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin yardımcısı Ali Yunusi ise son dönemde şöyle dedi; “İran, şu anda dört Arap başkentini (Bağdat, Sana, Şam, Beyrut) yönetiyor”. İran söz konusu politikasının gereği olarak Suudi Arabistan ve Yemen gibi Arap ülkelerinde Sünnilere ve hükümetlere karşı güçlenmeleri için terör gruplarına ve Şii dini azınlıklara yardım etmeyi hakkı olarak görüyor. İran İslam Cumhuriyeti’nin bu politikası Ortadoğu’da günden güne artan çatışma, savaş ve yıkımın temel nedenidir.
İran İslam Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki rekabet ve tavır farklılıklarını göz önünde bulundurarak, bu iki ülkenin Ortadoğu’daki gelişmeler üzerindeki etkilerini nasıl görüyorsunuz? Özellikle de Erdoğan’ın son İran ziyareti ve bu ziyaret sonucu bazı ekonomik anlaşmaların imzalanması iki ülke arasındaki ilişkileri ve bölgesel dengeleri nasıl etkiler?
İran ve Türkiye kendilerini eski imparatorlukların mirasçısı olarak görüyorlar. O dönemde ve şimdi kontrol altında tuttukları bölgeleri genişletmek amacıyla rekabet ediyorlar, çatışıyorlar...
Her iki devlet İslam ideolojisini Şii ve Sünni esaslara bağlı olarak farklı yorumluyor. Her iki devletin farklılıklarının ve iktidarlarını yayma konusundaki rekabetlerinin Ortadoğu ülkelerine ve Müslüman coğrafyasına etkisi devam ediyor. Her iki devletin stratejileri birbirine tamamen zıttır. Ama bu bazı konularda örneğin, ticari anlaşmalar yapmalarına, sınırların korunması gibi konularda uzlaşmalarına engel olmaz. Ama bu uzlaşılar, her iki ülke arasındaki stratejik sorunların çözümüne yetmiyor. Her iki devletin rekabeti devam ediyor.
Söz konusu farklı politikalar Kürt sorununu da etkiliyor. Türkiye’de nispi bir demokrasi var ve Kürtler de bundan yararlanıyorlar. Kürtler demokratik yasalar uyarınca siyasi partiler kuruyorlar, siyasi partilerde örgütleniyorlar, seçimlere katılıyorlar ve adaylarını parlamentoya gönderiyorlar. Ayrıca yine aynı yolla Kuzey Kürdistan’ın birçok bölgesinde yerel yönetimleri ele geçiriyorlar. İran İslam Cumhuriyeti’nin egemenliği altında olan Doğu Kürdistan’da rejimin diktatör niteliği ve baskı politikaları nedeniyle Kürt halkı tüm bu haklardan yoksundur.
İran rejiminin 5+1 ülkeleri ile anlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu anlaşmanın İran rejiminin içişleri ile dışişleri politikasını nasıl etkiler?
İran İslam Cumhuriyetinin politikasına ve bizim rejim konusunda edindiğimiz tecrübelere dayanarak şunu söyleyebilirim ki; İran eninde sonunda 5+1 ülkelerinin İran’ın nükleer programı için öne sürdüğü şartlara teslim olacaktır. Bu teslimiyetin nedeni, İran üzerinde var olan ekonomik ambargo nedeniyle ülke ekonomisinin giderek kötüleşmesidir. Söz konusu anlaşmanın, yeni iş alanları yaratma, geliri artırma ve halkın ihtiyaçlarının karşılanması gibi konularda rejimin politikalarında bir değişikliğe yol açacağını düşünüyorum. Ama rejimin güvenlik önlemlerinin, baskı ve zulmünün artmasa bile azalmayacağını düşünüyorum.
Dışa yönelik etkilere gelince, bazı konularda ambargonun gevşetilmesi, hükümeti ekonomik alanda güçlendirecektir, bölgedeki nüfuzunu ve etkisini arttırmak amacıyla müttefiklerine ve işbirliği yaptığı terörist gruplara yaptığı yardımın artmasına yol açacaktır.
İran Kürdistan Demokrat Partisi-PDKÎ’nin genel olarak İran muhalefeti, özel olarak da İran halklarının örgütleri ile ilişkileri nasıldır?
Genel olarak İran muhalefeti ile ilişkilerimiz çok iyidir. Biz Türkmen, Kürt, Beluc ve Arap gibi rejim karşıtı halkların örgütleri ile adı ‘Federal İran Halkları Kongresi’ olan bir cephede birlikte yer alıyoruz. Bu cephe 16 siyasi parti ve örgüt tarafından oluşturulmuştur. Biz hep birlikte rejime karşı mücadele ediyoruz. Bu kongrenin amacı, İran’da yaşayan halkların kendi bölgelerini demokratik yasalar çerçevesinde ve temsilcileri tarafından yönetilmesini sağlamak, bu ulusların tüm demokratik haklarının korunup güvence altına alındığı demokratik bir federal bir İran’ı kurmaktır.
İran Kürdistan Demokrat Partisi-PDKÎ’nin Doğu Kürdistanlı örgütlerle ve özellikle de diğer parçadaki Kürt örgütleriyle ilişkileri nasıldır ve hangi esaslar üzerinde yürütülmektedir?
Güney Kürdistanlı örgütler de dâhil tüm Kürdistanlı ulusal demokratik güçlerle ilişkilerimiz çok iyidir. Bu ilişkilerimiz karşılıklı saygı, birbirlerinin içişlerine karışmama ve olanaklar ölçüsünde karşılıklı yardım temeli üzerine kuruludur. Bu temel aynı zamanda daha önce aramızda çatışma ve sorunların bulunduğu Doğu Kürdistanlı siyasi örgüt ve taraflarla da ilişkilerimizin iyileşmesine yol açtı. Biz, düşmanın işine gelen ayrılıklar, çatışmalar, fitne ve fesatla dolu uzun bir tarihten sonra yeni bir sayfa açılması, ortaya çıkacak sorunların da barışçıl biçimde ve diyalog yolu ile çözülmesi gerektiği inancındayız.
PDKÎ’nin kendisinden ayrılanlarla birlik konusundaki çabaları ve görüşmeleri hangi aşamadadır? Bu görüşmelerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Biz, 2006 yılında bizden ayrılan arkadaşlarla ilişkilerimizi normalleştirdik. Bir yılı aşkın bir süredir de yeniden birleşmek amacıyla diyalog içindeyiz. Biz bu görüşmelerin amacına ulaşıncaya kadar devam etmesi kararını verdik. Umut ederim ki öteki taraf da diyalog sürecinin devamından yana olur. İnsanlık düşmanı İran İslam Cumhuriyeti’nin zulmü altında olan Doğu Kürdistan’ın bugünkü hassas durumu bu birliği her zamandan daha çok gerekli kılmaktadır. Ama bu görev biz her iki tarafın omzundadır. Çünkü ayrılık tek taraflı olur ama birlik için her iki tarafın istemi ve iradesi gereklidir.
Kürdistan Ulusal Kongresi konusunda ne düşünüyorsunuz? Size göre bugünkü şartlarda ulusal kongre için yürütülen çabalar başarılı olur mu?
Kürt Ulusal Kongresi’nin oluşturulması günümüzün en önemli ihtiyaçlarından biridir. Ulusal Kongre, bölge ve dünya düzleminde, Kürtlerin güçlü ve ortak bir ses çıkarmasında etkili olur. Ama ortada olan gerçekler bize “zamanın bu amaç için adım atmaya müsait olmadığını” söylüyor. Ulusal Kongre tüm Kürdistan’da partisel çıkarlardan uzak olmalı ve ulusal davaya hizmet etmelidir. Bu uğurda verilen çabalar, Kürdistan’ın büyük partileri olarak kabul edilen partilerin çekişmelerinden ve aşırı istemlerinden uzak olmalıdır. Ulusal Kongre görüşmeleri başlamadan önce Ulusal Kongre oluşmasının önünde engel olan bu anti demokratik tutumlar terk edilmeli ve bu yöndeki sorunlar çözülmelidir. Bu nedenle; “eğer bugünkü şartlarda Ulusal Kongre oluşursa böyle bir kongre Kürt ulusuna hizmet etmez” diyorum.
Kürt hareketinin içinde bulunduğu hassas durumu göz önüne alarak, DENG okuyucularına ne mesaj vermek istersiniz?
Bugün biz tüm Kürt yurtseverleri, şahıs ve örgütler olarak yüzyıllık Kürt ulusal haklarını elde etmek amacıyla yürütülen mücadeleyi düşünmeliyiz. Birçok nedenden dolayı bugün hedeflerimize ulaşmış değiliz. Bu noktada tüm taraflar ve kişiler ulusal çıkarları kendi şahsi, parti ve grupsal çıkarların üstünde tutmalıdırlar. Eğer böyle yapmazsak felaketler ve yıkımlarla dolu kanlı mücadele devam eder, biz de amacımıza ulaşmamış oluruz. Tüm Kürdistan’daki düşmanlarımız da bunu istiyor ve bu amaçla sürekli yeni planlar hazırlıyorlar. Artık bizden hiçbir taraf, diktatörlerin elinde amaçlarını gerçekleştirecek bir araç haline gelmemelidir. (denge azad)
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.