MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: ‘SAVAŞ BİTERSE MHP DE BİTER’
Kürtlere, Türklerle eşit hakların verilmesine karşı çıkacağı varsayılan yüzde 85’lik bir Türk nüfus var. MHP bu varsayıma dayanıyor ve gerçekçi.
28 Eylül 2009 Pazartesi 13:47
“Barış olursa MHP diye bir parti kalmaz. Şu anda MHP, PKK’nın yaygın şiddetini ve dökülen kanı siyasî realiteye dönüştüren bir parti.”
“MHP ve CHP’nin dünyasında Türkiye bölündü. Eğer ülkenin Doğu’suna hitap edemiyorsanız, ülke sizin dünyanızda fiilen bölünmüş demektir.”
* * *
NEDEN: MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE
Bugüne kadar Kürt sorununu biz hep baskıcı ve yasakçı devletin yarattığı bir sorun olarak tartıştık. Eğer devlet, hukukun ve demokrasinin evrensel standartlarını uygularsa Kürt sorunu kolayca çözülecekti. Ama devletin Kürdüyle Türküyle bu toplumun önemli bir kesimini nasıl asimile ettiğini, insanları nasıl kendisine benzetmiş olduğunu unuttuk. Öyle anlaşılıyor ki şimdi Kürt açılımı için devleti değil toplumu ikna etmek gerekiyor. Hükümetin Kürt sorununu çözmek için “Kürt açılımı” diyerek açıkça adıyla başlattığı sürecin adı bile toplumdan gelen tepkiler yüzünden sürekli değiştirildi. Hatta açılımı MGK bildirisiyle destekleyen asker, MHP lideri tarafından ihanetle bile suçlandı. Bir siyasî parti olan ve halktan oy almaya çalışan MHP neye dayanarak bu saldırgan politikada ısrar ediyor? MHP’nin hesabı ne? MHP’li olmayan seçmenin bu şiddet diline cevabı ne? Bugün hangi Türkler MHP’yi destekliyor? MHP’nin klasik tabanı ne diyor? Türkiye’de milliyetçilik nerelerde artıyor? Bütün bunları MHP’yi yakından tanıyan siyaset bilimci Profesör Mümtaz’er Türköne’ye sorduk ve çarpıcı cevaplar aldık.
* * *
NEŞE DÜZEL: Siz, MHP’yi yakından tanıyorsunuz. MHP’ye uzak olanların anlam veremediği davranışlarının anlamını siz bilebilirsiniz. MHP son zamanlarda Kürt açılımına karşı çok saldırgan bir muhalefet sürdürüyor. Niye bu kadar saldırgan?
MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE: MHP politika yapıyor. Türkiye’de nüfusun yüzde 15’i Kürt. Kürt sorunu çözülürse nüfusun yüzde 15’inin sorunu çözülmüş olacak. Yani demokratik açılım, Kürt açılımı, görünürde toplumun yüzde 15’ini ilgilendiriyor. Geride yüzde 85’lik bir nüfus kalıyor ki, işte o yüzde 85 üzerinde yürütülen bir kavga bu.
Kürt sorununun çözümünü sadece Kürtler mi istiyor? Türkler, Kürt sorunun çözümünü istemiyor mu?
Kürtlere haklarını vermeyi, Türkler, ‘taviz vermek’ olarak algılıyor. Dolayısıyla Kürtlere, Türklerle eşit hakların verilmesine karşı çıkacağı varsayılan yüzde 85’lik bir Türk nüfus var. MHP bu varsayıma dayanıyor ve bence gerçekçi bir parti politikası uyguluyor. Nitekim...
Evet...
Nitekim parti liderlerinin yaptırdıkları haftalık kamuoyu araştırmalarına göre, şu anda Milliyetçi Hareket Partisi’nin oyları artıyor, AK Parti’nin oyları ise azalıyor. Özellikle Kürt nüfusun yoğun olduğu Batı illerinde, Kürt sorunu etrafında bir siyasî kutuplaşma yaşanıyor. Özellikle Ege ve Marmara bölgesinde Kürt göçünden rahatsız olan yerli nüfus Kürtlere karşı artan bir tepki geliştiriyor ve MHP bu tepkiyi temsil etmeye çalışıyor.
Kürt açılımıyla birlikte Türkiye’de milliyetçilik artıyor mu?
Bugün yaşanan, etnik kökene dayanan bir milliyetçilik değil. Bu bir anti Kürt reaksiyon! Özellikle Batı’ya yerleşmiş olan Kürtlere karşı yerli halkta bir tepki ve onları ötekileştirme var.
Anti Kürtçülük yapanların Türk milliyetçiliği yapmadığını söylüyorsunuz. Bunlar anti Kürtçülüğü Türklüklerini öne çıkarmadan mı yapıyorlar?
Anlaşılması gereken nokta da bu zaten. Türkiye’nin etnik anlamda en kozmopolit yeri, anti Kürt tepkinin şu anda tırmandığı Batı illeridir. Buralarda Balkan muhaceretiyle, göçleriyle şekillenen bir nüfus vardır ve Türk etnisitesinden olmayanlar bu nüfusta ağırlıktadır. Yani bu nüfus, Türk etnik kimliği üzerinden tanımlanamayacak kadar çok renklidir. Anti Kürt tepki de işte bu kozmopolit nüfusun tepkisidir. Bu kozmopolit nüfus kendisini anti Kürt olarak tanımlıyor. Yani, bu tepkinin Türkçü bir tepki olması aslında imkânsız.
Bu ülkede Türk milliyetçiliği ve Türkçülük daha çok bu kozmopolit nüfus tarafından yapılmadı mı? Osmanlı dağılırken ve imparatorluk toprakları üzerinde ulus-devletler kurulurken, Balkanlardan ve Kafkaslardan Anadolu’ya sığınmış olan göçmenler yapmadı mı daha çok Türkçülüğü bu ülkede?
Kesinlikle doğru... Hatta o kadar doğru ki, Türkiye Cumhuriyeti kurulana kadar bu topraklarda Türk etnisitesine mensup bir Türkçü bile bulamazsınız. Türkçülük yapan önemli isimlerin etnik kökeni Türk değildir. Mesela 1864’te Eski ve Yeni Türkler adıyla Türkçülüğün ilk kitabını yazan Nâzım Hikmet’in dedesi Mustafa Celalettin Paşa’dan başlayalım. Osmanlı’ya sığınmış ve Müslüman olmuş. Mesela Bulgar mebusu “Türkçe konuş” diye azarlayan tiyatronun kurucusu ve sadrazam Bulgar asıllı Ahmet Vefik Paşa... Mesela Türkçülüğün en önemli ismi olan Kamus-i Türki’nin yazarı Şemsettin Sami... O da Arnavut kökenli. Mesela Türkçülüğün diğer önemli isimleri Ömer Seyfettin ile Ahmet Hikmet Müftüoğlu. Çerkes kökenlidir. Mesela Ziya Gökalp’in Kürt tarafının da olduğu tartışılır.
Niye etnik kökeni Türk olanlar değil de, etnik kökeni Türk olmayan ve Anadolu’ya sığınmış olanlar daha çok Türkçülük yapıyor peki?
Zaten bu ülkede bir tek Anadolu’daki Türkler Türkçülük yapmıyorlar. Kürtler, Arnavut, Bulgar kökenliler, Kafkas kökenliler ve özellikle Çerkesler... Ayrıca Yusuf Akçora, Ahmet Ağaoğlu gibi Rusya’dan Türkiye’ye iltica eden ‘dış Türkler’ yapıyor daha çok Türkçülüğü.
Niye?
Etnik kökeni Türk olanlar bir imparatorluk terbiyesine sahipler. İmparatorluğu yönetmenin, ancak ve ancak kendi etnik kökenini vurgulamaktan uzak, geniş, kuşatıcı bir politika izlemekle mümkün olduğunu yüzyıllardan beri öğrenmişler. Mesela Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Süavi, Türk kökenlidirler ama Türkçülük yapmazlar. Türkçülük yapanlar da aslında ırka vurgu yapmıyorlar. Bunlar anavatanlarını kaybetmiş insanlar. O çağda bir yerde barınabilmenin mutlaka bir milliyet bilinci gerektirdiğini düşünüyorlar ve bu milliyetin de Türk milleti olduğunu söylüyorlar. Çünkü Türklerin topraklarına geliyorlar. Burası onların da vatanı oluyor ve vatanı savunabilmek için Türkçülük yapıyorlar. Türk olan birinin bu topraklarda Türkçülük yapması çok zor bir şeydir.
Niye zordur?
Ayıp bir şeydir. Ama bunlar, kendileri Türk kökenli olmadığı için Türkçülüğü çok rahat, komplekssiz yapıyorlar. Zira “Türk olmayan birinin bu toprakları muhafaza edebilmesi için Türkçülük yapması gerekir” diyen çok mantıklı bir teze sahipler. Mesela Sami Kohen’in dedesi Moris Kohen. Tekinalp adıyla bilinen bir Yahudidir ve iktisadi Türkçülüğün kurucusudur. Mesela Türkçülük üzerine şiirler yazan Kürtler de var. Bunların hepsi samimidir. Aslında, Türkiye’de Türkleştirme politikası sonucunda en son Türkleştirilenler Türklerin kendisi oldu. Yani en son Türkler, bir milliyet ve ulus bilincine sahip oldular. Bugünkü anti Kürt tepkiye gelince...
Yapılan bir tür ırkçılık değil mi?
Bu, bir ötekileştirmedir. Toplumsal anlamda kutuplaşmadır, düşman yaratmadır, içinde yaşadığı ekonomik ve sosyal sıkıntıları bir günah keçisi icat edip ona yüklemedir. Burada açık bir saldırganlık ve hatta ırkçılık var. Bir insana sadece doğuştan kazandığı özelliklerinden dolayı düşman olmak ırkçılıktır. MHP’nin Kürt açılımı etrafında yürüttüğü politikanın kendisi ırkçı değil. Ama bu politika bir şekilde bu ırkçılığı besliyor ve meşrulaştırıyor. Bu ırkçılığın yükseldiği yerler dediğim gibi Batı’da Kürt göçü alan yerler. Türk etnisitesinin yoğun yaşadığı ve MHP’nin çok güçlü olduğu Orta Anadolu’da anti Kürt tepki yok mesela. Kürt düşmanlığı buralarda yok.
Oralarda Kürt var mı peki?
Yok. Anti Kürtçülük, geleneksel olarak CHP’nin ağırlıklı olduğu Batı illerinde yaşanıyor. Kürtle yüz yüze gelen insanların yaşadıkları sosyal demokrat ağırlıklı bu yerlerde ırkçı dediğimiz, anti Kürt dediğimiz damar ekonomik nedenlerle yükseliyor. Çünkü Kürtler Türklerin elinden işlerini alıyor. Türkler sekiz saatten fazla çalışmazken, onlar çok daha düşük ücretlerle 20 saat çalışıyor.
Peki... Devlet Bahçeli, Kürt açılımına tepki olarak dağa çıkmaktan bile bahsetti. Niye bu kadar saçma bir cümle söyledi?
Saçmalığın dik âlâsı tabii. Şöyle açıklayayım. Bu ülkede Türk milliyetçiliği yaygın bir ideoloji. Bu ideolojinin temsilcileri ikiye ayrılıyor. MHP, BBP ve AK Parti içinde politika yapan Türk milliyetçileri, Kürt açılımına karşı çıkıyorlar. Politika yapmayan, bir dernekte veya bir fikir kulübünde yer alan Türk milliyetçileri ise açılımı destekliyorlar. Yani halkla yüz yüze gelenler ve halka hesap verenler, halktan etkilenerek Kürt açılımına karşı çıkıyorlar. Zira bunlar, anti Kürt politikaların oy kazandırdığını görüyorlar. Milliyetçiliği siyasî endişelerin dışında bir fikir olarak benimseyen yani siyaset yapmayan Türk milliyetçileri ise “bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü sağlayabilmek ve milliyetçi değerleri koruyabilmek için demokratik açılım gerekli, açılım olmazsa Türkiye bölünür” diye düşünüyorlar.
Bahçeli’nin çıkışları MHP tabanının çok mu hoşuna gidiyor?
MHP’nin tabanıyla ilgili son araştırmaya göre yüzde 43, açılımı desteklemiyor ama MHP’nin sert politikasını da onaylamıyor. Ama Bahçeli, oy hesabıyla sert politikayı sürdürüyor.
Bahçeli, bu üslubuyla, MHP’nin klasik seçmeninin dışında bir seçmenden oy alabileceğini mi düşünüyor?
Evet. Bugüne kadar oy alamadığı Batı illerinde anti Kürt dalgayı arkasına alacağını düşünüyor. Nitekim bu dalga şu anda çok yüksek ve yükselmeye devam edecek. “Ben evime ekmek götüremezken, işsiz, sefil yaşarken, devletin bütün parasını Güneydoğu’ya mı, Kürtlere mi yatıracaksınız?” diyenlerin sesi giderek güçleniyor. Bu büyüyen anti Kürt dalga aslında sosyoekonomik bir sorun. İşsizlik, geçim sıkıntısı, yoksulluk, Batı bölgelerinde anti Kürtçülük olarak yaşanıyor. Batı’da işsizlik yüzde 19’dan yüzde 10’a insin, anti Kürt dalga biter. Zaten bu açılımın AK Parti’ye oy kaybettireceği korkusu Başbakan’da da var. Bu yüzden olmalı, “Bedeli neyse ödemeye hazırız” diyor Erdoğan habire.
Kürt sorununu çözen bu ülkede seçim mi kaybedecek?
Kürt sorununu çözen bu ülkede seçim kaybetmeyi göze almak zorunda. Çünkü ilk başta kaybettiği oyları, ancak bu sorunu çözüp de ülkeyi ekonomik, sosyal ve politik açılardan rahatlattıktan sonra tekrar geri alabilecek.
AK Parti’yi Kürt sorununu çözmeye eğer halk zorlamıyorsa, kim zorluyor?
Devlet zorluyor. Asker, Kürt sorununu kendi yöntemleriyle çözemeyeceğini anladı. Ayrıca MİT’in bu konuda çok ciddi bir entelektüel birikimi var. MİT Müsteşarı Emre Taner, 50 yıldır Kürt sorunuyla uğraşan çok akıllı biri. Emre Taner’in görev süresinin yaş haddine rağmen uzatılmasının arkasında sanıyorum MİT’in bu süreçte oynadığı rol var. MİT, Kürt sorununun çözülmesini istiyor. Normal mülkiye bürokrasisi de çözüm istiyor. Bu arada asker de son Milli Güvenlik Kurulu bildirisine attığı imzayla bu açılıma destek verdi. Zaten Başbakan Erdoğan da, “Bu açılım projesi devletin projesidir” dedi. Bununla, devlette açılımla ilgili bir mutabakatın olduğunu anlatmak istedi. Nitekim Genelkurmay Başkanı da Bayram’da yaptığı konuşmada bir soru üzerine açılıma destek verdiklerini söyledi.
Başbuğ Kürtçenin okullarda öğretilmesine ise karşı çıktı. Kürt açılımı Kürtçesiz olabilir mi?
Bu askerler siyasetten anlamıyorlar. Bunların siyasî vesayetlerinden önce siyasî cahilliklerine karşı çıkmak lazım. Ana dil deyince anadan öğrenilen dili anlıyorlar. Oysa ana dili aynı zamanda bir kültür dilidir. Genelkurmay Başkanı “Kürtçeyi anasından babasından öğrensin. Engel mi var?” diyor. Ben Türkçeyi annemden öğrenmedim. Eğer annemden öğrenseydim, bugün Ankara’nın Çubuk havalisinin aksanıyla 200 kelimelik bir Türkçe konuşuyor olurdum. Ayrıca Kürt sorunu özünde Kürtçe sorunudur. Yasaklarda ısrar etmek, Kürt sorununun çözümüne engel olmak demektir.
O zaman Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi demokratik açılım projesi bir devlet projesi değil mi?
Bu sorunun cevabı ekim ayında verilecek. Şu anda içeriği belli olmayan bir açılım projesi bu. Projenin içeriği Meclis’in ekimde açılmasıyla tartışılmaya başlanacak. Bu sorunu, evrensel demokrasinin ve hukukun standartlarıyla çözmek gerekiyor. Bu açılım boyunca siyasette epeyce müsamere seyredeceğiz ama ben çözümden umutluyum. Çünkü her şeyin konuşulacağı çok zengin bir tartışma süreci başlayacak. Her şeyin konuşulduğu yerde provokasyonlar pek başarılı olamaz.
Devlet Bahçeli, Kürt açılımına karşı çıkıyor. Peki, Bahçeli’nin Kürt sorunu için öne sürdüğü çözüm ne?
Bahçeli’nin konuşmalarında çıldırtıcı bir popülizm ve statükoyu devam ettirme isteği var.
Bahçeli PKK’nın teslim olmasını istiyor. Bunu söylerken, söylediğine kendi inanıyor mu? Yirmi beş yıldır teslim olmayan bu örgütün şimdi teslim olacağını düşünüyor mu?
Askerleri açılımla ilgili tepkiye davet etmek gibi bir çaba var. Oysa askerlerin geldiği noktayı objektif değerlendirmek lazım. Askerler kendilerini bu ülkenin sahibi olarak görüyorlar. Sahip oldukları bu ülke, Kürt sorununu silahla çözmeye çalıştıkları için ellerinden kayıp gidiyor. Bunu çok net gördüler.
Ülke ellerinden nasıl gidiyor?
Bu ülke bölünüyor. Bu sorun çözülemiyor. Askerler ancak Kürtlere eşit vatandaşlık hakları verilirse bu ülkenin birliğinin muhafaza edileceğini gördüler.
CHP de açılıma karşı çıkıyor. CHP niye karşı çıkıyor?
CHP’nin durumu farklı. CHP, MHP’ye oy kaybettiğini görüyor. O yüzden zikzak çiziyor. Açılımla ilgili CHP’nin desteği sağlanacak. Nitekim Baykal, “PKK silahları bırakırsa, affa sıcak bakabiliriz” dedi. Demokratik açılımın en önemli kısmı af meselesidir. Eğer Meclis’ten af kanunu çıkmazsa açılım durur. Af olmadan açılım yapılamaz. Anayasa’ya Kürtçe dilini koysanız bile Kürt sorunu çözülemez. Bu Meclis hemen ekim ayında bir af kanunu çıkarmak zorunda. Sorunun en kritik aşaması budur. Özellikle Batı’daki illerin AK Partili milletvekilleri buna direnç gösterir ama af çıkarmazsa AK Parti’nin elinden her şey kayıp gider ve asıl oyu MHP bu noktada kazanır.
AKP milletvekilleri arasında milliyetçi damar çok mu güçlü?
Bilmiyorum ama AK Parti’de bu anti Kürt dalgadan etkilenecek epeyce bir damar olduğunu düşünüyorum.
Bahçeli sadece Kürt açılımına değil Ermeni açılımına da karşı çıkıyor. Her türlü barış girişimine karşı bir parti ve bir lider görüntüsü çiziyor. Bugünkü durumun aynen devamını istiyor. Halkın bu politikayı destekleyeceğini mi düşünüyor?
MHP, donanım olarak hükümetin açılımına alternatif bir politika üretecek entelektüel birikime ve mutfağa sahip değil. Hükümetin anti statükocu revizyonist politikası karşısında içgüdüsel olarak statükoya sığınıyor. Ayrıca bu toplumda anti Ermeni eğilim de çok güçlüdür. Bu eğilim topluma devlet propagandası ve politikasıyla yerleşmiştir. MHP statükoyu savunarak kısacası politika yapıyor.
Oy için mi ölümü ve savaşı destekliyor?
Siyasî partisiniz. Maalesef öyle...
Savaş sürerse, MHP’nin politik şansı nedir?
Eğer bu açılım kontrolden çıkarsa... Yani bir yandan kan dökülmeye devam eder ve bir yandan da hükümet hâlâ açılım yapmaya çalışırsa, MHP tek başına iktidar olacak oyu bile alabilir.
Barış olursa, MHP’nin politikadaki şansı ne olur?
Bu sorun çözülürse, barış olursa MHP diye bir parti kalmaz. Şu anda MHP, PKK’nın yaygın şiddetini ve dökülen kanı siyasî realiteye dönüştürdüğü bir parti konumunda. Barış olması halinde, MHP’nin Türkiye’ye sunabileceği bir proje halen yok. MHP, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri kabul edilen şeyleri savunuyor bugün. Hatta Kürtçe kullanılamaz, terör örgütüne af çıkarılamaz Barzani ve Talabani muhatap kabul edilemez gibi son gelişmelerin de gerisinde kalan şeyleri söylüyor.
MHP, Kürt açılımına karşı çıkarak Güneydoğu’dan oy alma ihtimalini sıfırlıyor. MHP ulusal bir parti olmaktan vaz mı geçti? Sadece bölgesel bir parti mi olmak istiyor?
MHP, Türkiye’nin Batı’sından oy almak istiyor, o kadar! Yoksa Türkiye’nin bir realitesi var. Bugün MHP de, CHP de bölünmüş bir Türkiye’nin partileridir. Bunlar Güneydoğu’da yoklar. Bu durum da, bu partilerin temsil ettikleri misyon itibarıyla Türkiye’yi böldüğünü anlatır bize. Eğer Güneydoğu’da parti olarak yoksan, Kürtlerden oy alamıyorsun, o zaman senin parti politikana göre, Türkiye’nin Güneydoğu’su gitmiş demektir. MHP bunu asla kabul etmez ama realite budur. Türkiye’de Güneydoğu’dan oy almadan yüzde 85’in oyunu alıp tek başınıza iktidar olun, Türkiye bölünür. Siz de Türkiye’yi bölen parti olursunuz. MHP, eğer Türkiye’nin birliğini, bütünlüğünü savunuyorsa bu insanların oyunu almak, Kürtlere seçmeni ve siyasî muhatabı olarak davranmak durumunda.
Sizce Türkiye bölündü mü?
MHP’nin ve CHP’nin dünyasında Türkiye bölündü. Eğer ülkenin Güneydoğu’suna hitap edemiyorsanız, sizin dünyanızda ülke bölünmüş ve siz de fiilen ülkeyi bölmüşsünüz demektir. Milliyetçilik çok tehlikeli bir ideolojidir. Milliyetçilikle ulus bilinci sağlarsınız, ulusal entegrasyonunuzu kuvvetlendirirsiniz ama.. milliyetçilik aynı zamanda bölücülüğe de dönüşebilir. Toplumda siyasî kamplaşmaları düşman ve ötekiler yaratarak üretmeye başladığınız zaman Türkiye’yi bölersiniz. Şu anda...
Milliyetçiler mi Türkiye’yi bölüyor şu anda?
Kürtlerin Türkiye’yi bölme ihtimalinden daha fazla Türkçülerin Türkiye’yi bölme ihtimali var şu anda...
MHP’nin kışkırtıcı politikasına DTP de aynı kışkırtıcılıkla cevap verdiğinde Türkiye nasıl bir gelecekle karşılaşır?
Bu sorunuzun cevabını düşünmek bile istemiyorum. Felaket ve kâbus bu!
MHP ile ordunun ilişkileri nasıl?
Çok sağlıklı bir ilişkileri yok. İkisi birbiriyle çakışmazlar. En son Ergenekoncuların MHP’yi ele geçirme teşebbüsüne Bahçeli direndi ve emekli askerleri tasfiye etti.
MHP’nin içinde barışçı hiç kimse yok mu?
MHP dışında kalan milliyetçilerin tamamı bu sert politikaya karşılar. Ama MHP’liler, parti politikası ile kendi vicdanları arasında bir tercih yapmaları gerektiğinde vicdanlarının emrettiğini tercih ederler ve Türkiye’yi bir etnik çatışmaya sürüklenmekten korurlar.
Yakında MHP kongresi toplanacak. MHP’liler en savaşçı kimse onu mu başkan seçecekler?
Bahçeli bu kongreyi bir muhalefetle karşılaşmadan, karizmasını çizdirmeden tamamlamak istiyor. Hiç kuşku yok, Bahçeli’yi seçecekler. Kongreden sonra ateş düşer. MHP’nin bu çok sert politikasının yumuşayacağını, daha yapıcı olacağını düşünüyorum.
MHP’nin tabanını kimler oluşturuyor?
Genişleyen MHP’ye bakarsak... Ekonomik sıkıntı yaşayanlar, işsizler, statü özlemi çekenler, toplumun Kürt olmayan alt kitleleri ve biraz da lümpen kesim MHP’nin genişleyen tabanını oluşturuyor.
MHP’nin bu politikasına rağmen barış olursa MHP’nin siyasî geleceği ne olur?
MHP’nin şu anki donanımı, bu tür politikaları üretmek için yeterli değil. MHP kendi içinde dönüşüm yapmazsa yok olur gider. Bence asıl sorun MHP’de değil CHP’de. CHP iktidara alternatif bir ana muhalefet partisi olursa, o zaman Türkiye iki parti denklemi üzerine oturur. Bu ülkede siyasetin sağlıklı olması Türkiye iki partili denkleme oturmalı. Bunun için de CHP değişmeli.
MHP, Ermeni sorununun nasıl çözülmesini istiyor?
Azeri hassasiyetini temsil etmeye çalışıyor. Aslında Azeri hassasiyeti denilen şeyi Azerilerin kendileri de bilmiyorlar, kendi içlerinde farklı şeyler yapıyorlar...
MHP’nin Kıbrıs konusundaki talebi ne?
Çözümsüzlüğün, statükonun sürdürülmesini istiyor.
MHP artık bütün geleceğini krizlere, savaşlara mı dayandırıyor?
Başta da söyledim. MHP politika yapıyor. Şu anda Türkiye’de anti Kürt eğilimler kendi temsilini MHP’de buluyor. CHP ise bu temsilde mevzi kaybediyor. Toplumdaki bu anti Kürt dalgayı bastırmak lazım. Çünkü ortalıkta bir ekmek varsa birileri gelip bu ekmeği yerler. Şu anda toplumda bir anti Kürtçülük ekmeği var ve bunun acilen bastırılması gerekiyor.
Neşe Düzel / Taraf
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.