26 Nisan 2024
  • İstanbul18°C
  • Diyarbakır23°C
  • Ankara22°C
  • İzmir19°C
  • Berlin13°C

MESUD BARZANİ: KERKÜK; ANILAR, DÜŞLER VE DÜŞÜNCELER

Barzani, “Saddam Kerkük’ün Kürtlerin hakkı olduğunu kabul ediyor muydu?” şeklindeki soruya, “Şahsen kendisi bana, ‘Kerkük Kürt kentidir’ dedi."

Mesud Barzani: Kerkük; anılar, düşler ve düşünceler

13 Nisan 2020 Pazartesi 14:19

Sayın Mesud Barzani, MBC gazetesine verdiği mülakatta, Saddam Hüseyin’in, Irak Cumhurbaşkanı yardımcısıyken Kürt meselesi ve Kerkük sorununa yaklaşımını değerlendirmişti. Mesud Barzan: “Doğrusu o (Saddam) Mayıs mutabakatının imzalanmasında önemli bir rol oynadı. O coşkulu ve cesaretliydi. Kürtlerin haklarına inancı olabileceğini tahmin etmemiştim ama o anlaşmaya varamazsak bile buna inanıyordu. Sanırım anlaşma olmaması kendi iç durumlarından kaynaklandı. Öyle olmazsa 4 yıl sonra neden darbe oldu?”

Kerkük meselesi ve Mayıs 1970 deklerasyonuna da değinen Başkan Barzani, “Kerkük meselesinin baştan beri çözülmesi gerekiyordu. Anlaşmadan 4 yıl sonra Kerkük ve ilçelerinde referandum yapılması gerekiyordu. Bu meselenin çözülememesi hataydı” dedi.

Barzani, “Saddam Kerkük’ün Kürtlerin hakkı olduğunu kabul ediyor muydu?” şeklindeki soruya, “Şahsen kendisi bana, ‘Kerkük Kürt kentidir’ dedi.  Fakat, devlet kurmak için ekonomik bir altyapıya sahip olduğu için buna razı olamayacaklarını söyledi” sözleriyle yanıt verdi.”

Bir önceki iki makalemizde (1-Osmanlı arşiv belgelerinde Kerkük Kürdistan toprağıdır. 2-Sykes-Picot ve Kerkük) Kerkük’ün paylaşımı konusuna dikkat çekmiştik. Bu ve sonraki makalelerimizde sayın Mesud Barzani’nin konu edindiği noktalara işaret edeceğiz.

Kerkük’ün ortadoğu ve dünya tarihinde gürültülü bir biçimde adım atma sürecinde dikkati çeken iki nokta vardır. Bunlardan birincisi, bölgedeki güçlerin ve çatışmaların şekillenmesinde petrolün çok erken bir tarihte berlirleyici olmasıdır. Petrol gerçek anlamda bir zenginlik ve güç kaynağı olma yolunda İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra girmişse de, jeopolitikayı etkileyen bir unsur olarak, daha Birinci Dünya Savaşı öncesinden beri sahnededir.

İkinci nokta da, Kerkük’ün petrolünden bağımsız olarak Ortadoğu’da onu önemli kılan faktörlerin de birkaç boyutu var:

1-jeopolitik, 2-dini yapısı, 3- enerji transferi yolları önemi

Kürdistan da dahil olmak üzere, Avrupalıların Ortadoğu’nun kuzeyi için hazırladığı etnik haritalar, 20. yy’ın gelişiyle birlikte etkileyici bir doğruluk kazanmaya başlamıştı. İngiltere tarafından çizilen ve 1906 yılında yayımlanan büyük bir renkli harita Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgeleri öyle isabetli bir doğrulukla tanımlıyordu ki, bugün bu harita hala aktif olarak rakipsiz olmaya devam ediyor.

Kerkük Ortadoğu’nun uluslararası siyasi arenasında neden önemli. Bu bölge üzerindeki çekişmelerin kaynakları neler? Ve bu çekişmelerin kısa veya uzun vadeli oldukları sorularının cevapları önemlidir.

Şimdi burada birkaç konu söz konusu ve özellikle çekirdek bölge olan Kerkük’e dikkat çekeceğiz.  Dünyada çekirdek bölge ve güç bölgesi olarak tanımladığı bir coğrafya var. Bu bölgenin aşağısında, çekirdek bölgeyi çevreleyen yay şeklinde bir bölgeden söz ediyor. Ortadoğu’nun ortasından geçiyor. Buna göre Ortadoğu çekirdek bölgeyi çevreleyen bölgede yer almakta. Jeopolitiğe göre bölgeleri birbirine bağlamaktadır. Dünyanın petrol ve gaz rezervlerinin istatistiklerine göre, dünyanın % 70 petrol yedeği ve % 41 gaz rezervi Ortadoğu’da bulunmaktadır ve dünya gaz rezervinin % 8 Kürdistan’a aittir. Bunun dışında, önemli enerji transit yolları buradan geçiyor. Bunlardan Hürmüz boğazı, Aden ve kızıl deniz.

kerkuk-6702.jpg

Dünyanın % 35 petrol ihtiyacı sadece Hürmüz boğazından geçiyor. Bunların dışında, bu bölge semavi dinlerin (İslam, Hristiyan ve Yahudi) beşiği konumundadır ki bu da bölgenin önemini artırmaktadır.

Kerkük Orta doğunun istikrarı açısından çok önemli bir bölgedir. Coğrafik olaraktan Türkiye, İran, Suriye arasındaki ticari yollar üzerindedir. 1921 yılın da oluşturulan Irak, İngiltere’nin denetimindeydi.1925 yılına kadar yapılan, İngiltere ve Türkiye arasında ki anlaşmalar, yürütülen politikalar statüsüz bırakılan Kerkük yapay bir devlet olan Irak a devredildi. Bu dönem Kerkük’ü, Kürtsüzleştirme politikalarını da içinde barındırıyordu.

İlk Araplaştırma girişimleri, 31 Ekim 1918 de, İngilizler, Mondros ateşkes anlaşmasının bir parçası olan Kerkük’e girmeye başladılar. General Marshal komutanlığında İngilizler zaten 17 Mayıs 1918 de zaten girmişlerdi. Mondros anlaşması ile şehri işgal ettiler. İngilizlerin Kürdistan sorununa karşı özelikle özelde Kerkük bölgesine karşı politikasını tamamen değiştirdi. Bunun nedeni ise Kerkük’te keşfedilen petrol rezervleriydi. 1925 yılında petrol şirketlerinin kurulması çabaları yoğunlaştı. Şirket, Irak’ın farklı bölgelerinden, Arap ve Ermeni, işçiler getirmeye başladı.  Kerkük bölgesinin merkezini oluşturduğu Osmanlı Musul vilayeti 1925’te Irak krallığına bağlandı.  Güney Kürtlerinin geleceği Musul sorununa bağlı olarak Türk, İngiliz ikili görüşmelerinde ele alınmıştır. Kürt devleti Kurmakla suçlanan İngilizler, 1925 yılında Londra’da hazırladıkları Irak Anayasa’sında Kürtlere hiçbir siyasi hak vermemişlerdir. Anayasanın bu şartlar altın da 1926 yılında uygulanmaya konmasından sonradır ki, Türkiye rahat bir nefes almış ve İstanbul’da Musul sorununa bir son vermiştir.

Türkiye açısından Irak’ta Kürtlerin hiçbir anayasal hakka kavuşmamaları, Musul ekonomik karakterinden daha önemli olduğunu göstermektedir. Kürdistan'ın statüsüz kalması için Kuzey ve Güney'in birbirinden ayrı kalmasına karar vermişler. Bundan dolayı Türkiye, Musul sevdasından vazgeçmiştir. Bu süreçten sonra Kral 1. Faysal 1924 Aralık ayında Musul’u ziyaret ettikten sonra halkı yeni kurulan Irak devletine katılmaya davet etti. Bu çağrıdan sonra Kerkük’ü de ziyaret etti. Ziyaret esnasında Irak bayrağını Kerkük’te dalgalandırmak için çok iyi bir fırsat yakalamıştı.

Ayrıca, Faysal, Türkiye, İngiliz görüşmeleri devam ederken, Türkmenlerde İngiliz denetimindeydi. İngilizler, her konuda Türkmenlere yardımını esirgemedi. Memur olarak çalışan Türkmenler, Irak a bağlandıktan sonrada yerlerini korudular.

Daha sonra gelen hükümet, eyalet valiliği ve askeri alanda da Arapları atadı. İngiliz petrol şirketi de başından beri Kerkük’te çalıştırmak ve şehre yerleştirmek üzere Irak’ın diğer bölgelerinden işçiler getiriyordu. Kerkük’te petrol yataklarının keşf edilmesi Musul vilayetinin bir parçası olarak, yeni kurulan Irak devletiyle birleştirilmesinin asıl nedeni oldu.

Kerkük yakınlarındaki “Baba Gurgur” da petrol olduğu eskiden beri bilinmekteydi. Şemseddin Sami’nin “Kamus’ul- A’lam eserinin Kerkük maddesinde geçen şu son cümle dikkat çekicidir: “Merkez kazanın kuzeyinde çok zengin petrol kuyuları vardır. Halkı gaz gibi yakmak için alırlar. “Baba Gurgur” ismiyle bir yerden dahi mavimsi bir alev çıkar. Çeşitli hastalıklara faydalı maden suları ve tuzlu sular çoktur, kaza merkezinde bazı kuyularda hayli tuz çıkarılmaktadır. Koyun, keçi, deve, at ve diğer hayvanları çok olup yapağı ve keçi kılının çoğu mahallinde kilim, aba vesaire işlerde kullanılır.”

Kerkük’te ki petrollerin sistemli bir şekilde işletilmesi aslında Alman ve Türk işbirliğiyle 1914 yılında başlamıştı. 1925 yılı sonunda İngiltere’nin yüklü bir paya sahip olan şirketi, araştırmalar yapıyor, yollar düzenliyor, yerleşim alanı geliştiriyordu. Şirket, 150 İngiliz, 2500 Arap Kerkük’e yerleştirip, ilk sondajını 1 Nisan 1927 de Kral Faysal da katıldığı bir törenle yaptı.

1927- 1931 arasında Arap ve Türkmen işçiler artık iyice yerleşik düzene geçirilmişti. Şirketin ismi de Irak Petrol Şirketi olmuştu. 1934 yılının sonunda ham petrol ihraç etmeye başladı, 1935 yılında Irak dünyanın sekizinci büyük petrol üreten ülkesi durumuna getirilmekle kalmadı daha da artarak devam etti.

Sulama projesi ve Kerkük’ün Araplara devredilmesi

Ayrıca 1930 yılında farklı projelerden olan, sulama projesi devredeydi. Araplaştırma politikasının bir başka boyutunu göstermekteydi. Kerkük te Kürtler sadece hayvanlarıyla toprağa dayalı üretim yapa biliyorlardı. Tarıma elverişli bölgeleri de Araplaştırma düşüncesi hızla gelişti. Ve bu düşünceye dayalı olarak küçük Zap suyunu taşımak için büyük bir kanal inşa etti. Toprak “yatırım birimleri” adıyla bölündü. Bu bölge, el Ubeyd aşiretine verildi. Bu aşiret göçebe olduğu halde çiftçilik hakkında hiçbir deneyimi yoktu. Bu yüzden hükümet tarımı öğretecek uzmanlar atamak zorunda kaldı. Şimdi bile sürülen bilinen bereketli topraklar, Kürtlerin olduğu halde bir karış bile sahiplerine teslim edilmemiştir.

Irak hükümeti tarafından açıkça planlanmış olan Araplaştırma politikası özenle gerçekleştirildi. Kerkük’te ilk Arap yerleşim yeri Erbil/Hewler’in güneyinde ki ovalara Arap aşiretleri yerleştirildi. 1957 de Nüfus sayımı gösteriyor ki bu bölgeye yerleştirilen 1000 kilometrelik kareye 11000 el-Ubeyd adlı Arap aşireti, sulama projesinin batı kısmına ise el- Cebur aşiretinden ise 12595 kişi yerleştirilmişti.

Kerkük’ün Araplaştırılması ve Irak petrolünün durumu, bugün de aynı statü devam ettirilmek istenmektedir. Kerkük’te petrol enstitüsü kurulmasıyla, şehrin etnik yapısını önemli değişikliğe uğradı. Kısa bir zamanda Ermeni ve Araplar şehre akın etti. 1950 yılında “Yeni Kerkük” denilen yerde yüzlerce mahalle kurulmuştu. 

1958 - 1970 Döneminde Kerkük

Irak bu dönemde yeni bir rejime adım attı. Askeri bir iktidar Ira’a hakim oldu.  General Abdul Kerim Kasım ile Albay Abdul Selem Arif, Arif, İslam ve baas rejiminin en iyi temsilcisidir. Hem yasama hemde yürütme görevien geldi. Irak’ın en büyük otoritesini oluşturdular. General Nazım Tabakçıda mekrez karargah Kerkük olan ikinci tümen’e atandı. Tabakçı Hem dindar hemde aşırı baascıydı. Köken olarak Suriyelidir. Karısı da Türkmendir.

Kerkükte yaşayan Türkmenlerin çoğu, resmi ideolojiye yakın tutum almıştır. Bundan nedeni Osmanlı yönetimdeyken hükümet görevlerini bu döneme kadar vazifede kalmayı sürdürmeleri vardır.  Kerkükte ki ikinci tümen önde gelen Türkmenler ile ilişkiler son derece iyiydi. El Tabakçı ile ilişkileri son derece gelişmiştiki tüm şölenlerine ve düzenli olarak bir araya geliyorlardı. Belediye başkanlığına da İhvan-ı Müsliminden bir avukat getirildi.

El Tabakçının imzasını taşıyan ve asıl güç ve otorite savunma bakanlığına gönderilmiş resmi muhtıra şu şekildedir:

İstihbarat: Numara: H. SH.3.914. Tarih: 9/9/ 1958

Çok gizli ve özel: Savunma Bakanlığı Askeri İstihbarat Başkanlığına.

Konu: Eğitim seviyesini özellikle Kürdistan’da yükseltmeye ilişkin. Kürt öğretmenlerin Eğitim bakanlığına gönderdiği muhtıra. Muhtiranın bir kopyası okumanız için bu mektuba iliştirilmiştir. 15. sahifede B- yürürlüğe sokma başlığı altındaki 1. Madde şöyledir: Kürt eğitim alanının Süleymaniye, Erbil, Kerkük ve Musul’un diğer Kürt bölgelerini de içereçek şekilde belirlenmesi “ bölye bir belirlemenin tehlikelerine dikkatinizi çektikten sonra aşağıdaki gözlemleri sunarız.Kürt eğitim alanı diye bir sınırlamayı kabul etmek aslında Kürt öğretmenlerin taleplerini kabul etmek anlamına gelir. Yani politik bir varlık olarak Kürdistan’ın ilanını.

Kerkük eyaletinin Kürt eğitim bölgesi içine dahil edilmesi, Irak’ın geleçeği için hayati önem taşıyan bu kaynağı özgürleştiren Irak Cumhuriyeti’nin ulusal servet olan petrolü ele geçirme arzusundan başka bir şey değildir. Üstelik Muhtiradaki Kerkük’ün Kürtlüğü iddiası eyaleteki diğer milliyetleri asimilasyonu anlamına gelir ve bu Irak Cumhuriyeti birliğinin ruhuna aykırıdır.

Kürdistan eğitim müdürlüğü’nün kurulmasının kamu yararı olmadığı gibi merkez kurumlarının da Kerkük şehrinde olması uygun değildir. Kerkük teki eğitim müdürlüğü görevi tarafsız eğitime herhangi bir milliyete veya etnik gruba eğilim göstermeden hizmet etmek şartıyla her zaman bir Araba verilmelidir. Muhtıranın geri kalanına ilişkin olarak da bunun zorlayıcı koşullar içerdiğini reformlar önermediğini söyliyerek eğitim başkanlığına bırakıyoruz. Umut ediyoruz ki ilgili yetkililer reform başlığı altında telgrafta iletilen bu muhtıranın içerdiği tehlikelerin farkındadırlar. Biz Kürt kardeşlerimizin kamu yararına olduğu sürece bu ülkeye sadakat gösteren tüm insanların ilkelerine uydugu sürece kimi haklar talep etmelerine karşı değiliz.

İmzalı. Tümgeneral Nazım el- Tabakçalı. İkinci Tümen komutanı.

Bu muhtıra, Kürtlere bakış açılarının nasıl olduğunun ortaya konunması açısından önemlidir. Kürtlerin saygınlığa karşı açık bir şekilde tavır alan, Araplar ve Türkmenler, bunu Kamu hukuku dediği “İslam milletleri” söz konusu olduğunu ve etnik temelde olmaması yönünde tavır almışlardır.

Bir dönem Ali Bulaç “Kerkük Kimin Şehri” adlı üç makale yazmıştı. Ali Bulaç: Kerkük Müslüman şehridir” sözlerininin ve İslamcı camianın ilham kaynağı işte bu istihbarat raporuydu. Bu konuyu gerekirse ilerde açaçağım. Kürtçe eğitim, Kürt üniversitesitesi, Kürt kültürü, korunması gereken basit isteklere çok açık tavır alınmasının arkasında da bu politikalar vardı.   

Hüseyin Siyabend Aytemur

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.