MARDİN'DEKİ KATLİAMLA İLGİLİ ÇARPICI RAPOR
Bilge köyünde yaşanan saldırı olayının ardından yapılan araştırmada, "feodal aile mülkiyeti" ve buna bağlı olarak ortaya çıkan "çok çocuk sahibi olma sorunların temelini teşkil ettiği belirtildi.
07 Temmuz 2009 Salı 22:08
Mardin Valiliği'nin desteğiyle Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Yıldız Akpolat yönetiminde yapılan "Mardin Saha Araştırması"nın ön değerlendirme raporu açıklandı.
Raporda, 4 Mayıs 2009 tarihinde 7'si çocuk 44 kişinin ölümü, 4'ü çocuk 10 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan saldırının gerçekleştiği Bilge köyü ile diğer husumetli köylerin de bulunduğu 15 köyde 636 ile kişiyle yüz yüze görüşme yapıldığı belirtildi.
Anket ve gözleme dayalı yapılan araştırmanın ön değerlendirme raporunda "şiddet ve kültür" çekilirken, bölgenin temel geçim kaynağının tarım ve buna bağlı olarak üretim aracının da toprak olduğu ifade edildi. T
Toprak üzerindeki mülkiyet türünün ise feodal aile mülkiyeti olduğu kaydedilen raporda, kağıt üzerinde tapuların ayrı olmasına rağmen erkek kardeşlerin toprak üzerindeki kullanım haklarını büyük olana devrettiğine dikkat çekildi.
"Kız çocuklarına miras verilmiyor"
Kız çocuklarına miras hakkı tanınmadığı ifade edilen raporda, bunun nedeninin kız çocuklarının "değersiz" olarak görülmesi değil akraba evliliği olduğu belirtiliyor.
Bölgede evliliğin daha çok amca çocukları arasında yapılarak malın bölünmesinin engellendiği ifade edilen raporda, bu yüzden kullanımı ortak olan topraktan kız çocuklarına miras verilmesinin "gereksiz" görüldüğü kaydediliyor.
Üretimin toprağa dayalı olduğu bölgede tarımda makineleşmenin gerçekleşememesi nedeniyle insan gücünün hala büyük önem arz ettiği ve bu nedenle ailelerin çok fazla çocuk yaptıklarına vurgu yapılıyor.
Çok çocuklu aile yapısının oluşmasında, akraba toplulukları arasındaki rekabet ve çekişmenin de etkili olduğu, her bir sülalenin diğerine karşı gücünü artırmada çok çocuk yapma yolunu seçtiği belirtiliyor.
"Akraba topluluğuna bağlılık..."
Köylerin birer akraba topluluklarından oluştuğu, bu nedenle insanların bireysel değil akraba topluluğunu gözeterek hareket edebildiği ifade edilen raporda, şöyle denildi:
"Bölgede kan bağı esaslı bir toplumsal dayanışma tipi görüldüğüne göre bu toplum mekanik toplumdur. Bu dayanışma insanı grup içinde alabildiğine sarmakta, kuşatmaktadır. Nereye bakılsa bir akraba ile burun buruna gelinmektedir. Güvenliği için onlara muhtaçtır ama bu bağımlılık aynı zamanda husumetlere de neden olabilmektedir. Özgür olma istemine kaçamadığı bu insanlar ve kurumlar tehdit oluşturmaktadır. Çünkü insanoğlu en bağımlı olduğuna karşı en fazla nefret geliştirir."
"Kardeş kardeşi hem bıçaklar hem kucaklar"
Raporda, anket çalışmasında akrabalık ve aile ilişkilerinin, atasözleri ile de sınandığı açıklanan raporda, "kardeş kardeşi hem bıçaklar hem kucaklar" atasözüne, ankete katılanların yüzde 55.5'inin "katılıyorum" diye görüş belirttiği bildirildi.
Ankette, "akrep etmez akrabanın ettiğini" atasözüne katılımcıların yüzde 60'ının, "et tırnaktan ayrılmaz" atasözüne ise yüzde 94.5'inin "katılıyorum" diyerek onay verdiği belirtildi. "Cana can, dişe diş, göze göz" atasözüne ankete katılanların yüzde 36.8'inin "katılıyorum" dediğine işaret edildi.
"Vatandaş devlete doğrudan ulaşamıyor"
Vatandaş ile devlet arasında doğrudan bir iletişimin kurulamadığına da dikkat çekilen raporda, bireylerin kendini ifade etme yollarının tıkalı olduğu, bu nedenle gayrimeşru yolları kullanmak zorunda kaldığı vurgulanarak, şöyle denildi:
"Köylünün devleti ile kendisi arasına giren ve feodal tahakkümü yeniden üreten aracılardan oldukça rahatsız olduğu görülmüştür. Türk modernleşmesinin bu tampon mekanizmaları her bölgede modernleşme hızına bağlı olarak zaman zaman ortaya çıkmaktadır ve modernleşme önündeki temel engellerdir. Hem bireyin vatandaş olarak bireyselleşmesi bu şekilde engellenmekte hem de devlet köylüye istenilen biçimde tanıtılmakta ve arada güven kaybı oluşabilmektedir. Köylerde Valilik tarafından direkt olarak görevlendirildiğimizi söyleyince köylülerin içleri rahat ve samimiyet ile sorularımızı cevaplandırdıkları ve sıkıntılarını da ifade etmekte beis görmedikleri gözlemlenmiştir. Aracı kimseler ile yıpratılan köylü ile devleti arasındaki ilişkilerin tamir edilmesi elzemdir."
"Devlet müdahalesi kaçınılmazdır"
Araştırmayı yürüten Yrd. Doç. Dr. Yıldız Akpolat, araştırmayla ilgili AA muhabirine yaptığı açıklamada da araştırmalarında bölgedeki sorunların çözülmesinde devlet kurumunun ve memurlarının idari planda sorumluluğunun çok büyük ve vazgeçilmez olduğunu bildirdi.
Özellikle husumetli köylerin kendi içlerinde güven kaybına uğradıklarını gözlemlediğini ve şehrin mülki amirlerinin direkt müdahalesinin kaçınılmaz hale geldiğine inandığını dile getiren Akpolat, şöyle dedi:
"Bölgede, Bilge köyünde yaşanan katliama benzer olayların yaşanma olasılığı yüksek köyler var. Daha fazla canın heba olmasını tek engelleyecek güç, bölge şartlarında devletin topluluğa dışardan müdahalesidir. Akraba evliliği sorunların kökünde yer almaktadır, bireyi eritmektedir. Aynı zamanda yoğun bir özürlüler sayısının artışına neden olmaktadır. Çok çocuk olayın diğer vahim yönüdür. Çok çocuk köy içinde savunma ve saldırı aracı olarak şiddeti körüklemekte dış göçte ise kentte kapkaççılığın emek deposu olmaktadır.
Akraba evliliğinin ve çok çocuk üretmenin bir şekilde engellenilmesi oldukça elzemdir. Topluluk dışa açıldıkça kan davalarının oranı da düşmektedir. Mülkiyetin kağıt üzerinde bireyselleşmesi bölgede aile mülkiyetini yok edememiştir. Kız çocuklarının köyde eğitimi önemlidir çünkü çoğu aile taşımalı sistem ile kız çocuklarını başka köy ve ilçeye göndermeye yanaşmamaktadır."
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.