22 Kasım 2024
  • İstanbul6°C
  • Diyarbakır6°C
  • Ankara12°C
  • İzmir16°C
  • Berlin2°C

LOZAN BU İŞİN DÜĞÜM NOKTASI...

Arzu Yılmaz'ın bugün yayınlanan 'Lozan bu işin düğüm noktası...' başlıklı yazısı...

Lozan bu işin düğüm noktası...

28 Ocak 2014 Salı 17:21

Bazı milletleri “devletler”, bazı milletleri de “travmalar” yaratır. Kürtler de bugüne kadar devlet olamamış bir halk olarak yaşadıkları travmalar üzerinden şekillenen bir millet. Kürtlerin yaşadığı travmaların “babası” da Lozan’dır. Kürtlerin deyimiyle “Lozan bu işin düğüm noktasıdır”.

Çünkü Lozan Antlaşması, Kürtlerin sadece bir “devlet” olmalarının değil, bir “millet” olarak kalmalarının da önüne geçer. Kürtler, Lozan’la birlikte önce birbirleriye temas bile edemeyecek bir biçimde parçalara bölünür, sonra da bölündüğü her bir parça içinde yok olmaya mahkum edilir. Kürtlere göre, neredeyse bir yüzyıldır yaşanan tüm zulümlerin referansı Lozan’dır. Bu haliyle Lozan Antlaşması, Kürtler için Türkiye ’nin kurulmasından çok, Kürtlerin ve Kürdistan’ın, deyim yerindeyse, kökünün kurutulmasını ifade eder.

Batı emperyalizmi

Ancak, Lozan’ın sefasını süren Türkler olsa da, Lozan’ı yapan “Batılı emperyalist güçler”dir. Bunun içindir ki, PKK ideolojisinde “Türk” Kürtlerin “ötekisi” olarak konumlanmaz; sorun “sistem”de aranır, bu sistemin adı da “Batı emperyalizmi”dir. Dolayısıyla, emperyalizm ve onun taşıyıcısı Batılı güçlerle (ve yerel işbirlikçileriyle) mücadele, PKK hareketinin merkezine oturur. Bu “sosyalist” PKK için de böyledir, “demokratik cumhuriyetçi” PKK için de. Zira Abdullah Öcalan, “Bizim kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa, geri bırakılmışlığa ve her türlü baskıya karşı” derken, dün “düşman”laştırdığı “emperyalizm” yerine bugün “kapitalist moderniteyi” koyar.

Bu çerçevede şekillenen “Batı” algısı, tarihsel okumayla da gerekçelendirilir ve pekişir. Kürtler, Lozan Antlaşması’yla ete kemiğe bürünen emperyalizmin taşıyıcısı ya da kapitalist modernitenin kurucusu Batı’yı, “Kürt karşıtlığı” üzerinden okur. Bugün Kürt siyasal hareketi içinden kime sorsanız, tarihte bir Kürt devletinin hiç kurulamamış olmasını şu üç olayda Kürtlerin oynadığı role bağlar: Hıristiyanları Ortadoğu ’da yenilgiye uğratan Selahaddin Eyyubi; Asuri ve Süryanileri katleden Bedirhan Bey; nihayetinde Hamidiye Alayları ve 1915 Katliamı. Bu bağlamda, Lozan Antlaşması da “Hıristiyanların Kürtlerden intikamı” olarak kabul edilir. Türkler, Araplar, Persler yanında Kürtlere de bir “devlet” kurma fırsatının verilmemesinin asıl nedeni budur.

Üstelik bu inanç, yalnızca PKK hareketi içinde siyasallaşan Türkiye Kürdistanı’na özel değil. Irak Kürdistanı da aynı inancı paylaşır. Tarihsel süreklilik içinde Molla Mustafa Barzani’nin 1975’te ABD tarafından yüzüstü bırakılmasıyla, Abdullah Öcalan’ın 1999’da Türkiye’ye teslim edilmesi, aynı nedenin birer izdüşümü olarak nitelendirilir.

Hıristiyanlık ve İslam

Hal böyleyken Batı emperyalizmi ve kapitalizm, “Hıristiyan” kimliğiyle özdeşleşir. Bundan dolayı da Ortadoğulu Hıristiyan halklar, “ezilen, bilgisizliğe, haksızlığa, geri bırakılmışlığa ve her türlü baskıya mahkum” halklar için verilen “kavga”da yer almaz. Çünkü onların Hıristiyan kimlikleriyle özdeş bir Batılı güç vardır; tıpkı bir diğer Ortadoğulu halk Yahudilerin arkasında İsrail olduğu gibi. Son tahlilde, Kürtler bir “devlet” desteğinden yoksun olmaları yönüyle Ortadoğu’daki “hak, eşitlik ve özgürlük” mücadelesinde Hıristiyan ve Yahudilerden ayrılırlar ve yalnızdır. Bu bağlamda, Kürtler çektikleri zulümde gayrimüslimleri kardeş, ancak zulme karşı mücadelelerinde düşman saflarda görür.

Bu durumun, aslında yıllardır var olmasına rağmen, bugün gündemleşmesi ise İmralı sürecinin bir sonucu. Çünkü İmralı süreci PKK mücadelesinin merkezindeki “düşman”ı korumakla beraber, bu mücadelede kurulacak ortaklıkları yeniden tanımladı. Bu ortaklığın hangi referanslara dayalı kurulacağı da Abdullah Öcalan’ın 2013 Newroz konuşmasında ortaya çıktı. Öcalan, her şeyden önce Türkleri ve Kürtleri iki stratejik ortak olarak tanımladı: “Günümüzde artık tarihe ve kardeşlik hukukuna ters düştüğü iyice açığa çıkan bu zulüm cenderesinden ortaklaşa çıkış yapmak için hepimizin Ortadoğu’nun temel iki stratejik gücü olarak kendi öz kültür ve uygarlıklarına uygun şekilde demokratik modernitemizi inşa etmeye çağırıyorum.”

Ortak mücadele

Arkasından sözkonusu ortaklığın dayanacağı “öz kültür ve uygarlığı”, İslam referansıyla tarif etti:

“Bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki, Kürtlerle bin yıla yakın İslam bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır.”

Diğer yandan, “Biz kavramına eski ruhunu ve pratiğini vermenin zamanıdır. Bizi bölmek ve çatıştırmak isteyenlere karşı bütünleşeceğiz. Ayrıştırmak isteyenlere karşı birleşeceğiz” çağrısında bulunurken, Batılı emperyalist güçlerin yerel işbirlikçileriyle uzlaştığı Lozan Antlaşması’nın sonucu olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanına hiç değinmeden, “Çanakkale’de omuz omuza şehit düşen Türkler ve Kürtler, Kurtuluş Savaşı’nı birlikte yapmışlar, 1920 Meclisini birlikte açmışlardır” diyerek, tarihte Batı emperyalizmine karşı verilen ortak mücadeleleri hatırlatmayı yeğ tuttu.

Nihayetinde, bugün gelinen noktayı da “Tıpkı yakın tarihte Misak-i Milli çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin öncülüğünde gerçekleşen Milli Kurtuluş Savaşı’nın daha güncel, karmaşık ve derinleşmiş bir türevini yaşıyoruz” diye yorumlayarak stratejik ortaklıkta verilecek mücadelenin istikametini “TBMM’nin kuruluşundaki ruh”a geri dönüş olarak belirledi.

Bu tablodan hareket edildiğinde, en son gündeme gelen “Paralel devlet içindeki Ermeni, Rum, Yahudi lobileri” çıkışının nedeni daha iyi anlaşılıyor. Diğer yandan, Cenevre 2 Konferansı’na Rojava’nın davet edilmemesi karşısında verilen tepkilere bakılırsa bu tablo daha uzun süre değişmeyecek gibi duruyor. Hal böyleyken, “Kürtleri Ermenilerle, Rumlarla, Yahudilerle karşı karşıya getirmek istiyorlar” demenin tutarlı bir tarafı yok. Onun yerine tarihi okumakta ve geleceği tasavvur etmekte acaba bir hata mı yapılıyor sorusunu sormak “halkların eşitlik, hak ve özgürlük” mücadelesi adına daha yararlı görünüyor.

* Ankara Üni., SBF, Doktora

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.