KÜRTLERİN ÖZERKLİK HAYALLERİ BİTİYOR MU?
Gazeteci- Yazar Fehim Taştekin'in 18 Ekim 2019 günü Al Monitor’da yayınlanan yazısı...
19 Ekim 2019 Cumartesi 12:31
Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG), “Barış Pınarı Harekâtı”na karşı Şam’la anlaşması “Kürtlerin özerklik hayallerinin sonu mu?” sorusunu gündeme getiriyor.
Hükümet güçleri, Kürtlere siyasi ve askeri alanda inşa ettikleri özerk yapılarla ilgili bağlayıcı herhangi bir taahhüt vermeden yedi yıl önce çekildikleri bölgelere dönmeye başladı. Kürtler bundan sonraki pazarlık süreçlerinde masaya elleri hayli zayıflamış olarak oturacak. ABD’nin sırtını dönmesinin yanı sıra Suriye devletinin de kontrolü ele aldıktan sonra siyasi konularda Kürtleri sıfır toplamlı bir sonuçla karşı karşıya bırakma ihtimali dışlanmıyor.
Kürtler, Amerikan askeri varlığını hem olası çözüm sürecinde Şam’la pazarlıklarda güçlü bir kaldıraç hem de Türkiye ya da Suriye devletinden gelecek askeri müdahalelerin önünde caydırıcı etken olarak görüyordu. ABD Başkanı Donald Trump’ın önce alanı Türkiye’ye bırakan tutumu ve ardından kuzeydeki güçleri çekip Ürdün sınırındaki Tanaf üssünde az sayıda asker bırakma kararıyla birlikte “Amerikan etkisi” önemini yitirdi.
Kürtlerin Şam’la diyalogunu “faydasız” ve “zamansız” bulan Amerikan tarafının pozisyonu cesaret kırıcıydı. Yine de Kürtler ABD’yi bir garanti olarak görme eğilimindeydi. Artık bu pozisyondan da geriye eser kalmadı.
SDG Komutanı Mazlum Abdi, Trump’ın telefon görüşmesinde, Suriye ve Rusya ile görüşmelerine karşı olmadığını söylediğini aktardı. Trump da “Bırakın, Suriye ve Esad Kürtleri korusun" mesajı verdi. ABD’nin değişken pozisyonunun bundan sonraki süreçte Kürtler lehine nasıl bir fark yaratacağı belirsiz.
Yeni dönemde hükümet güçlerinin Menbiç, Tabka, Til Temir ve Kobani gibi yerlere intikaliyle birlikte doğrudan Suriye yönetimiyle baş başa kalan Kürtler için Rusya’nın Şam üzerindeki etkisi daha fazla önem kazandı. Kürtlerin Rusya olmadan sadece Şam yönetiminin sözlerine dayanarak yol alması zor gözüküyor. Kürtlerle devlet arasındaki güven sorunu, 2014’te İslam Devleti’ne karşı ABD’yle ortaklıkla başlayıp Arapların da katılımıyla SDG bayrağı altında Tabka, Rakka ve Deyrizor’a kadar inmeleriyle derinleşmişti.
Son aylarda Kürtlere karşı sertleşen dil de Türkiye’nin müdahaleye hazırlandığı sıralarda SDG’ye “bölücü terörist” deme noktasına vardı. Hatta Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdat, Türk müdahalesi başladıktan sonra Kürtlerin diyalog çağrısına “Washington'ın ajanları Suriye topraklarında tutunamayacak" yanıtını verdi.
Anlaşmadan sonra üslup hızla değişti. Esad’ın danışmanı Buseyna Şaban, Kürtlere yardım etmeye hazır olduklarını belirtti.
Ancak bu ifadeler samimi, ciddi ve sonuca odaklı bir müzakere olabileceğine dair fikir vermiyor. Üstelik yakın geçmişte verilen sözlerin tutulmadığına dair başka örnekler var. Dera, doğu Halep, doğu Guta ve Kuneytra’da çatışmasızlığı teminen silahlı gruplarla sağlanan uzlaşılardan sonra herhangi bir şekilde sistem değişikliğini gerektirmediği hâlde anlaşmaların koşulları yerine getirilmedi. Bu grupların hiçbir kazanım elde edemeden silinmeleri Fırat’ın doğusundaki olasılıklar için de olumsuz çağrışımlar yapıyor.
Kürtlerle mutabakatın ilan edilen çerçevesi de siyasi başlıklarla ilgili bir statü taahhüdü içermiyor. Mutabakatla ilgili olarak Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin resmi açıklamasında “Suriye ordusunun, Türk devleti tarafından işgal edilen alanların özgürleştirilmesi ve saldırılara karşı SDG’ye destek sunabilmesi için Suriye-Türkiye sınır hattının tamamına yayılmasına izin verilmiştir. Bu anlaşma, Afrin başta olmak üzere Türk devleti ve bağlı çete grupları tarafından işgal edilen tüm Suriye topraklarının özgürleştirilmesine imkân verecektir” denildi.
Bölgeden bazı Kürt ve Arap kaynaklar ise mutabakatta sınırların birlikte korunmasının yanı sıra Kürtlere yeni anayasada özerklik tanınacağı, SDG’nin Suriye ordusuna “Beşinci Kolordu” olarak katılacağı ve Deyrizor’daki petrol tesislerinin hükümete bırakılacağının kararlaştırıldığını öne sürdü.
Al-Monitor’a konuşan Kürt kaynaklara göre SDG ve yerel meclislerin geleceği dâhil statü tartışmaları sonraki müzakerelere bırakıldı. Haliyle bir anlaşma sağlanıncaya kadar özerk yapılar normal işleyişini sürdürecek. Kısmi özerklik ya da federatif model önerisi kabul görürse SDG’nin Beşinci Kolordu olarak orduya eklemlenmesi de mümkün. Petrol tesislerinin devriyle ilgili de bir karar alınmadı. Afrin ve İdlib’e ortak operasyon ise tartışma konusu ama karara bağlanmış bir şey değil. Bu konu daha önce de gündeme gelmişti. Kürtler askeri ortaklığın Fırat’ın batısına taşınması için özerklikle ilgili belli garantilerin verilmesi şartını koşmuştu. Bu tutum hâlâ devam ediyor.
Şam yönetimi kritik meselelerde renk vermese de Mazlum Abdi biraz ümitli konuştu: “Bu anlaşma, siyasi bir çözüme ve halkımızın haklarının anayasada garanti edilmesine yönelik bir adım.” Abdi hesapsız şekilde bir teslimiyetin olmadığını belirterek “Şu anda rejimle olan askeri bir müzakeredir. Siyasi müzakere için tartışmalar olacaktır” dedi.
Al-Monitor’a değerlendirmelerde bulunan Demokratik Birlik Partisi (PYD) Dış İlişkiler Eş Başkanı Salih Müslim ise “Anlaşma, Rusya’nın isteği üzerine sağlandı. Biz de sınırları korumak için baştan beri bunu istiyorduk. Yönetime ve meclislere karışmayacaklar. Anlaşma sadece sınırları korumak için. Anayasa ile ilgili tartışmalar sonraki süreçlerde olacak” dedi.
Salih Müslim’e göre Suriye ordusu, Türkiye’nin ilerleyişini durduracak şekilde konuşlanırken hâlihazırda Türk ordusunun girdiği Tel Abyad’ın doğusu ile Rasulayn’ın merkezi ve batısından uzak duracak. Yani Suriye ordusu Türk askerleriyle çatışmaya girmeyecek. Türkiye kontrolü genişletmeye kalkışırsa Ruslar devreye girecek.
Ancak Salih Müslim, Rusya’nın yasadışı tüm yabancı güçlerin çekilmesi gerektiğine dair uyarılarını hatırlatarak şu öngörüde bulundu: “Bu anlaşmayı sağlayan, Türkiye’nin Suriye topraklarını işgal ve ilhak edeceğine dair korkudur. Bunun olacağını beklemiyorlardı. Suriye ordusu tek başına buna karşı koyamaz. Anlaşmayla Kürtleri yanına alarak yeni bir sürece hazırlanıyorlar.”
Al-Monitor’a konuşan Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Yürütme Heyeti Eş Başkanı Fevza Yusuf da uzlaşmanın tüm Suriye’de demokratik özerkliğin inşası projesiyle çelişmediğini vurguladı. Siyasi meselelerin sonraki müzakerelere bırakıldığını belirten Yusuf, “Devlet kendi sınırlarını koruyor. Şu anda varoluş sorunu yaşıyoruz. Önceliğimiz Suriye’nin bütünlüğüne yönelik saldırıları durdurmaktır. Bu, haklarımız ve elde ettiğimiz sonuçlardan vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor. Tam tersi bunları garantiye almak için bu adımı atıyoruz” deyip ekledi: “Sekiz yılda elde ettiğimiz sonuçlardan bir çırpıda vazgeçmemiz mümkün değil. 2011 öncesine dönülemez, eskiyi dayatmak siyasi bir intihardır.”
Yusuf, üçüncü yol stratejisiyle yakaladıkları avantajların müzakerelerde işe yarayacağına inanıyor: “Bizim olduğumuz taraf daha güçlü olacaktır. Ayrıca toplum olarak kendimizi öğütledik. Diplomatik alanda tecrübe edindik. Bütün bunlar bize müzakere ve haklarımızı koruma imkanı sunacaktır. Mücadele bitmedi, siyasi alanda da değişiklikler olacak.”
Yusuf, devletle uyumlu bir çalışmanın güven ortamına ve müzakerelere olumlu katkı sunacağını söylerken izlenecek stratejiyi şöyle anlattı: “Kendi sorunlarımızı kendimiz çözelim. Dış güçler kendi çıkarlarını esas alıyor ve Suriyeliler kurban ediliyor. Bir daha buna yol açılmamalı. Bu adım yeni Suriye’nin yaratılması için bir zemin olarak değerlendirilmeli. Amacımız Suriye halklarıyla birlikte demokratik bir sistem yaratmak; bu modeli bütün Suriye’ye yaymak. Ulus devletle sorunları çözemeyiz. Diyalog ve demokratik yöntemlerle mücadele edeceğiz. Ama varlığımıza ve haklarımıza yönelik saldırı olursa meşru savunma hakkımızı kullanacağız. Geri adım atmayacağız.”
Anlaşma bir nevi Türk müdahalesine karşı bir kader birliği anlamına geliyor. Daha önce Rusların arabuluculuğunda gerçekleşen üç görüşmede, hükümet tarafının, Kürtlerin masaya getirdiği önerileri konuşmaya yanaşmaması nedeniyle süreç müzakere aşamasına geçememişti. Bu sefer iki tarafı birbirine iten güçlü bir faktör var.
Kürtlerin Fırat’ın batısında İdlib ve Afrin gibi yerleri geri almaya Suriye ordusuyla birlikte gitmesi de statü pazarlıklarını etkileyebilir.
Yine de topraklar üzerinde kontrolün sağlanmasının ardından Kürtler umdukları karşılığı bulabilecekler mi sorusu önemini koruyor. Kürt temsilciler ümitvar olmak istiyor. Burada Rusya’nın oynayacağı role atıf çok. Fakat Rusya’nın da Ankara ile Şam’ı barıştırma hedefini sürdürürken Türkiye’nin itirazlarını aşıp Kürtleri anayasal çözüm sürecine ortak edip edemeyeceği şüpheli. Şam’ı Kürtlerle buluşturduğu için Ruslara bozuk çalsa da Ankara, Moskova’yla açık tuttuğu kanalları lehinde kullanmaya çalışıyor. Sözgelimi Türkiye, Kürt aktörlerin anayasa yazım komitesine alınmasını engellemişti. Operasyonun bu aşamasında bile özerklik projesinin çökertildiğini düşünen Türk hükümeti, Suriye’deki askeri varlığın sonlandırılmasını Kürtlere statü verilmemesi şartına bağlayabilir.
Ayrıca günün sonunda Ankara-Şam arasında köprüler yeniden kurulursa Suriye yönetiminin Kürtlere uzattığı eli geri çekmesi de ihtimal dışı değil. Tersi bir durum da söz konusu olabilir: Şam-Ankara arasındaki köprüler yeniden inşa edilemezse Şam yönetimi, Türkiye’nin muhalif güçler eliyle Suriye’deki ‘yıkıcı’ rolüne karşılık Kürtlere özerklik vererek intikamını alma yoluna gidebilir. Bütün seçenekler bahse açık.
Ancak Suriye ordusu Rakka ve Deyrizor gibi Arap bölgelerine girdikten sonra Kuzey Doğu Suriye Demokratik Federasyonu’nun geleceğe taşınması şansı çok zayıflamış oldu. Kürtlerin Araplarla kurduğu ve ciddi kırılganlıklar barındıran ortaklığının çözülmesi, bu bölgelerle ilgili pazarlık yürütmeyi de imkânsız hale getirir. O vakit pazarlıkların bütün bir Fırat’ın doğusu değil Kürt yoğunluklu bölgelerle sınırlandırılma ihtimali artar.
Bu yazı, Al Monitor’den alınmıştır..
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.