KÜRTLERİN ELEKTRİK FATURASI
Kürtlerin kendi topraklarında kalan tek yeraltı varlığı, devletin katlettiği binlerce gencin toprak altındaki kemiklerinden ibaret...
28 Nisan 2014 Pazartesi 13:22
Bahar geldi, Türkiye’nin Batı’sında hasat zamanı yaklaştı. Haliyle Kürtler için ‘Gazap Üzümleri’ sahnelerinin yeniden kurulmasına az kaldı. Her türlü varlıkları ellerinden alınmış olan binlerce yoksul Kürt yakında dönemsel göçe başlayacak. Trenler aylarca çocuk, yaşlı, kadın, binlerce Kürdü batıya taşıyacak. Orada fındık toplayacaklar, toprağı eşeleyip kestek eleyecekler. Aynı esnada dışlanmalara, hakaretlere, ırkçı saldırılara maruz kalacaklar. Gittikleri yerlerdeki her türlü adli vakanın faturası onlara kesilecek. Tıkıştıkları kamyonetlerin, traktörlerin römorklarında, devletin mecbur bıraktığı bir yolu kat edecek, trafik kazalarında ölecekler. Çadırlarda hastalanacaklar. Karın tokluğuna kavurucu güneşin altında aylarca çalıştıktan sonra da yorgun argın, aç biilaç geri dönecekler. Çünkü çoraklaştırılmış, üretim araçları ve bilgileri ellerinden alınmış, ormanları yakılmış, köyden şehre sürülmüş Kürtlerin kendi topraklarında kalan tek yeraltı varlığı, devletin katlettiği binlerce gencin toprak altındaki kemiklerinden ibaret.
Hesap kitap
Unutamadığım sahnelerden biridir; 1990’lı yılların ikinci yarısında, Yüksekova’daki köyümüzün arkasındaki Dağlıca mıntıkasında köyler bir bir boşaltıldıktan sonra, devasa TIR’lar kesilen ceviz ağaçlarının dev gövdelerini Türkiye’nin Batı’sına taşımaya başlamışlardı. Sabah köyümüzün ortasından Dağlıca’ya giden TIR’lar, akşamları yüklenmiş olarak gözlerimizin önünden varlıklarımızı alıp gidiyorlardı.
Kürtlerin bu trajedisinin birebir tanığı ve Diyarbakır Cezaevi vahşetinin mağdurlarından, taze Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak, seçimlerden sonraki beyanatında başta petrol olmak üzere bölgedeki yeraltı kaynaklarından elde edilen gelirlerinden yerel yönetimlere pay aktarılmasını talep etti. Enerji Bakanı Taner Yıldız, hükümet, gazeteci Gülay Göktürk ise Türkler ve devlet adına yanıt verdi. Yıldız’ın Kışanak’a yanıtı dayanaksız bir “Bu mümkün değil” cümlesinden ibaretti. Göktürk ise bu “imkansızlığı” devlet ve anti-Kürt cenah adına şöyle izah etti: “Alalım kalemi kağıdı elimize, Cumhuriyet tarihi boyunca Güneydoğu’ya ne kadar devlet yatırımı yapıldığını, ne kadar dolaylı dolaysız gelir transferi gerçekleştiğini, ne kadar teşvik verildiğini, ne kadar sosyal yardım, ne kadar kamu hizmeti gerçekleştirildiğini ve bütün bunların karşılığında bölgeden il il ne kadar vergi toplandığını hesaplayalım!”
Her şey Batı için
Kürt siyasetçilerine parmak sallama cüretkârlığının arkasındaki gücün devşirildiği alan, elbette anti-Kürt algının da üretildiği sahadır. Göktürk de giderek genişleyen bu sahadan beslenerek Kürtlere elektrik faturalarını hatırlatıyor ve Türk halkının diğerkamlığından, “bilinç düzeyinden” ve yüce gönüllüğünden dem vurup aba altından sopayı gösteriyor: “Türkiye’nin göreli olarak zengin Batı kesimleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya aktarılan paralara, verilen teşviklere, sürekli izlenen gelir transferi politikalarına itiraz etmeyi akıllarından bile geçirmedi… Daha birkaç yıl öncesine kadar, o bölgelerde elektrik, su parası ödemek gibi bir adet olmamasını bile anlayışla karşıladı, üzerinde durmadı.”
Göktürk’e döneceğiz ama önce iktisatçı Mustafa Sönmez’in Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği (GABB) için hazırladığı ‘Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Sosyo-Ekonomik Sorun ve Çözüm Önerileri’ başlıklı raporunda, 1970’lerden bu yana Kürdistan’ın istikrarlı bir biçimde yoksullaştığını gösterdiğini hatırlayalım. Bu arada Sönmez, tahsilatçı edasıyla cüretinin kaynağını gösteren Göktürk’ün elektrik faturasına da açıklık getiriyor: “‘GAP sihirli değneğinin’ aslında Bölge için değil, daha çok Batı’daki gelişmiş bölgelerin enerji ihtiyaçları için dizayn edildiği yeterince ortaya çıkmıştır. Bölgenin hidrolik ve diğer enerji kaynakları kullanılarak da üretilen Türkiye toplam elektrik enerjisinden 2006’da bölgenin 21 ilinin payı yüzde 6,8. 2006’da Türkiye ortalaması olarak belirlenen kişi başına 202 kilovatsaat elektrik kullanımı, Bölgenin 21 ili için ortalama 78 kilovatsaattir. Bu, Türkiye ortalamasının yüzde 38’i demektir. Kürtlerin elektrik faturasına dair hissiyatını bir Kürt genci özetlemişti: “Devlet işkencede bana verdiği elektriğin faturasını ödemeden benden elektrik faturamı ödememi beklemesin!”
Modern tehcirKırsal bölgelerde yaşayan Kürtler, devletin köy boşaltma ve neo-liberal politikalarının henüz hız kazanmadığı 1980 öncesine kadar tarım ve hayvancılık başta olmak üzere geleneksel üretim yöntemleriyle geçiniyordu. Ne var ki 1980’lerden itibaren doğrudan devlet müdahaleleri neticesinde tarım ve hayvancılık kırsal alanda büyük bir çöküşe geçti. Irmakların önüne baraj bentleri çekildi, AKP döneminde de “güvenlik barajları” projeleri hızlandırıldı. Devlet özellikle yoksul Kürt köylülerini PKK’den uzaklaştırmak ve bu kesimleri asimile etmek için çok tanıdık bir makro politikaya başvurarak, 1990’larda binlerce Kürt köyünü boşalttı. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’ne göre 1986–2005 döneminde “güvenlik nedenleriyle” göç eden nüfus büyüklüğü tahminen 953.680-1.201.200 arasında. Göç-Der ise 1.464 köyün devlet tarafından boşaltıldığını ve bu süreçte 4 ila 4.5 milyon anadili Kürtçe olan Türkiye yurttaşının yerinden edildiğini aktarıyor. Bu devasa zorunlu göç, bir tür modern tehcir olarak da görülebilir. Köyleri yakılarak Türkiye metropollerine sürülen milyonlarca Kürdün bir taraftan ucuz işgücü ihtiyacını karşılayacağı, öbür taraftan Türk toplumu içinde asimile olup Türkleşeceği ve esas olarak PKK’den uzaklaşacağı düşleniyordu. Ancak devletin bu hesabı tutmadı. Zira metropollere yığılan Kürtler devlete yönelik öfkelerini yine Kürt hareketinin çatısı altında dillendirmeyi sürdürüp PKK’ye olan desteklerini şehirlerde devam ettirdiler. Ancak yoksul Kürt kitlelerinin ucuza çalışması, Türkiye’nin Batı’sındaki Türk yoksulların işsizliğini de artırdı. Bu da Türklerle Kürtler arasında yeni bir gerilime ve dolayısıyla anti-Kürt hınca kaynaklık etti.
Koltuktan başlayalım mı?
2000’li yılların ortalarından itibaren Türk Solu isimli ırkçı bir mevkute, “Kürtler Türkiye’yi işgal ediyor” yollu yayınlar yaparken, tam da Göktürk’ün argümanlarını kullanıyordu. Irkçılık göz karartıcıdır. Bir defa o limana demir attığınızda isteseniz de –ki istemezsiniz- hakikatleri göremezsiniz. Fakat eğer devlet adına söz alıyorsanız, onun faturalarını da üstlenirsiniz.
Oysa Kürtleri daimi bir yoksulluğa mahkum ederek kendine tabi kılmaya girişmiş bir devletin merkeziyetçi ekonomi politikalarına karşı yerele kaynak talep etmek, haddinin sınırlarının idrakinde olmadığı anlaşılan Göktürk’e göre “en basitinden ayıp”. Dahası, Kışanak’ın talebinin “yaraladığı gönülleri tamir etmek de en başta bölge halkına düşer” buyuruyor Göktürk. Yaralı gönlüyle elinde elektrik, su faturalarını sallayan Göktürk’e basit bir soru: Tahsilata, üstünde oturduğunuz Dağlıca’dan götürülme ceviz ağacı koltuklardan başlayalım mı?
İrfan Aktan - Radikal
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.