22 Kasım 2024
  • İstanbul15°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara13°C
  • İzmir20°C
  • Berlin3°C

'KÜRTLER EŞİT OLMA TEMELİNDE 'ONUR MÜCADELESİ' VERİYOR!

E. Fuat Keyman'ın bugün Radikal gazetesinde yayınlanan 'Onur ve reelpolitik' başlıklı yazısı...

'Kürtler eşit olma temelinde 'Onur mücadelesi' veriyor!

07 Ağustos 2012 Salı 23:06

Suriye'deki gelişmeler sonucunda, Kuzey Suriye'de başlayan Kürt oluşumuyla ilgili olarak, hem güvenlikçi anlayış hem de PKK ve BDP, benzer bir biçimde, onur mücadelesi değil, reelpolitik boyutta bir tavır aldı

Kürt sorunu dinamik ve karmaşık bir sorun. Tarih boyunca gelişen yapısına baktığımız zaman, “Kürt kimliğinin tanınması temelinde kimlik sorunu” olma niteliği değişmese de görüntüsünün, biçiminin ve söyleminin; dünyanın, bölgenin ve Türkiye’nin farklılaşan şartlarına paralel olarak değiştiğini ve yeniden inşa edildiğini görüyoruz.

1923’ten 1950’lere kadar, Kürt sorunu özünde kimlik tanınma sorunu ama İslami referanslı olarak seslendiriliyor. 1950-1980 döneminde, Kürt sorununun kimlik sorunu olarak devamını gözlemlerken, görüntüsü ve söyleminin, emperyalizm , sömürgecilik ve azgeliştirilmişlik gibi sol ve Marksist referanslarla şekillendiğini görüyoruz. 1980-2000 dönemindeyse, gerek 1980 darbesinin gerekse de dünyada ve Türkiye’de yaşanan küreselleşme ve postmodernizasyon süreçlerinin yarattığı etkilerle hem öz hem de görüntü ve söylemde “kimlik olgusu”nun İslami, sınıfsal ve emperyalizm referanslarının önüne geçtiğini gözlemliyoruz. Bu dönemde, Kürt sorununun özü, görüntüsü, söylemi kimlik referansı tarafından belirleniyor ve sorun “kültürel kimliğin tanınmasından uluslaşma talebine kadar uzanan geniş bir yelpazede, şiddeti de içeren bir biçimde, etnik kimlik sorunu” olarak yaşanıyor. 2000’li yıllardaysa, özellikle AB sürecinin etkisiyle ama Türkiye içinde yaşanan değişim ve dönüşümün sonucunda, Kürt sorununun görüntüsü ve söyleminde yeniden bir farklılaşma oluşuyor ve “vatandaşlık vurgusu” daha çok seslendiriliyor. Böylece, etnik-kültürel kimlik tanınması ve eşit vatandaşlık hakları ve özgürlükleri mücadelesi, Kürt sorunu içinde eklemleniyor. Özellikle yeni anayasa sürecinde belirginleşen bir biçimde, Kürt sorunu içinde “eşit ve çokkültürlü anayasal vatandaşlık” daha sıklıkla konuşuluyor ve müzakere ediliyor. Kürt sorunu, Kürt kimliği ve eşit Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı olgularının birlikte kullanıldığı bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. 

Onur mücadelesi

Tüm bu tarihsel dinamizm içinde, Kürt sorunu, dünyanın, bölgenin ve Türkiye’nin değişen şartlarına göre dinsel, sol, emperyalizm , kimlik ve vatandaşlık referanslarını da içine alarak değişiyor ve karmaşık bir nitelik kazanıyor. Bu dönemde, altını çizerek vurgulamamız gereken çok önemli bir gelişme de yaşanıyor. Devletin asimilasyonist ve güvenlikçi politikalarına, yazılı ve görsel basın tarafından dillendirilen nefret söylemine, toplumsal ve günlük yaşamda yer alan önyargılara karşı, Kürtler tanınmak ve eşit olmak temelinde “onur mücadelesi” veriyorlar. Kürt sorununun en önemli boyutunu, kimlik tanınması ve eşit vatandaşlık için yapılan bu onur mücadelesi oluşturuyor. 

Adalet arayışı

Onur mücadelesi, aynı zamanda “adalet arayışını” da içeriyor. Kürt sorununu konuşurken, üç boyutlu bir adalet arayışı için yapılan onur mücadelesini konuşuyoruz. Bir, Kürt kimliğinin farklı kültürel niteliklerinin tanınması ve anayasal güvence altına alınması için talep edilen “tanınma adaleti”. İki, aşırı boyutlardaki yoksulluğa, yoksunluğa, işsizliğe, hukuk ihlallerine ve varlıksal güvensizliğe karşı talep edilen “refah ve dağılım adaleti”. Üç, antidemokratik yüzde 10 barajından yerel yönetimlere kadar geniş bir alanda yaşanan sorunlara ve uygulamalara karşı istenen “siyasi katılım adaleti”. Kürtler onur mücadelelerinde devletten, siyasi partilerden ve Türkiye toplumundan kendilerine, “eşit, adaletli ve onur sahibi insanlar” gibi davranmalarını istiyor. Kürt vatandaşlarımızla kardeş olmamız gerekmiyor, sevmek zorunda da değiliz ama eğer demokratik, adil ve özgür bir Türkiye’de yaşayacaksak, Kürtleri ve diğer tüm farklı kimliğe sahip vatandaşlarımızı, eşit vatandaşlar ve onurlu insanlar olarak kabul etmek durumundayız. Bu nedenle de yeni anayasanın demokratik olması için, farklılıklarımızı tanıyan, eşit ve çok kültürlü anayasal vatandaşlık temelinde bir ortak dili, hepimizin kullanacağı bir “haklar, özgürlükler, sorumluluk dilini” yaratması gerekiyor. İnsanlık olarak onurlu yaşam, kimlik ve vatandaşlık olaraksa eşit ve çok kültürlü anayasal vatandaşlık, Kürt sorununun çözümünün ve Türkiye’de birlikte yaşama kültürünün güçlendirilmesinin anahtar kavramlarıdır; bunu unutmayalım. 

Reelpolitik

Bu sorunun çözümsüzlüğe itilmesinde, devletin ve hükümetin güvenlikçi ve dışlayıcı uygulamaları ve zihniyeti çok önemli rol oynuyor. Ama, Kürt siyasi aktörlerinin, özellikle 2003’te Amerika’nın Irak’ı işgaliyle başlayan ve bugüne dek gittikçe güçlenen, Kürt vatandaşlarımızın onur mücadelesini reelpolitike rehin tutma ve reelpolitiki birincil amaç ve yöntem olarak kullanma tercihlerini de görmek ve eleştirmek durumundayız. PKK ve BDP , 2003’ten başlayarak, Kürt sorununda, reelpolitiki ve bu temelde politik güç kazanım arayışlarını, Kürt vatandaşlarımızın onur mücadelelerinin önüne koyuyor. Dahası, sıklıkla, onur mücadelesini kendi örgütsel reelpolitik çıkarlarının meşruiyet aracı olarak kullanıyorlar. Bölgesel çıkar çatışmalarından kendileri için fayda ve çıkar sağlamak için, Kürt sorununu çözme sürecini erteleme eğilimine giriyorlar. Kürt sorununu çözmek yerine, bölgesel çıkar oyunlarının sonuçlarını “bekle gör politikası”nı izliyorlar. Gerçekleştirdikleri şiddet eylemlerini reelpolitik amaçlarla yapıyorlar. Kürt sorununu, onur mücadelesi-reelpolitik ikileminde bırakıyorlar. Dün bu ikilem Kuzey Irak temelinde yaşanırken, bugün Kuzey Suriye temelinde yaşanmaya başlıyor.

İlginçtir, Suriye’deki gelişmeler sonucunda, Kuzey Suriye’de başlayan Kürt oluşumuyla ilgili olarak, hem güvenlikçi anlayış hem de PKK ve BDP , benzer bir biçimde, onur mücadelesi değil, reelpolitik boyutta bir tavır aldılar. Türkiye’de güvenlikçi yaklaşım, “PKK Kuzey Suriye’de Kürt devleti kuruyor, Türkiye için güvenlik riski oluşuyor” derken, PKK ve BDP ironik bir benzerlikle, “Böyle bir devlet bana ne tür bir siyasi reel politik çıkar sağlar” yaklaşımını benimsedi. Onur mücadelesi, bir kere daha reelpolitike rehin verilmiş oldu.

Tarih bize Kürt sorununun, özünde kültürel kimlik tanıma sorunu olduğunu ve Kürt vatandaşlarımızın da bu sorunun çözümünü, ayrışmada ya da bölünmede değil, tam aksine, onurlu ve eşit vatandaşlık temelinde bir yaşamda gördüklerini gösteriyor. Devletin, AK Parti’nin, siyasi aktörlerin, PKK ve BDP’nin, artık tercihlerini güvenlik ve reelpolitik çıkar üzerine değil, Kürt vatandaşlarımızın talepleri üzerinde yapmaları gerek.

E. Fuat Keyman
 İstanbul Politikalar Merkezi ve Sabancı Üni.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.