KÜRT SORUNU VE İSLAMİ ÇEVRELER...
Taraf Gazetesi yazarı Hilal Kaplan, Kürt sorununda barışın ancak adaletin tesis edilmesiyle sağlanabileceğine dikkat çekerek bazı somut adımların atılması gerektiğini ifade etti
05 Temmuz 2010 Pazartesi 22:22
Taraf Gazetesi yazarı Hilal Kaplan, Kürt sorununun sadece barışın değil aynı zamanda adaletin de tesis edilmesini gerektiren çetrefil bir sorun olduğunu hatırlatarak, çözüm sürecinde Müslümanların sorumluluk duygusuyla hareket etmesinin önemine değindi. TOKAD, Özgür Eğitim-Sen, Özgür Yazarlar Birliği ve Tasfiye Dergisi’nin Tokat’tan İslami çevreleri Kürt sorununda sorumluluk almaya davet eden bildirisiyle ilgili bir değerlendirme yapan Hilal Kaplan, “Kürt meselesi oldukça hassas bir mesele. Çok canlar yandı. Bu mesele üzerine düşünürken aklımdan çıkarmadığım bir ayet-i kerime var: "Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez." Bence bu ayet, Kürt olsun ya da olmasın tüm ülke Müslümanlarının feyz alması ve öfke, intikam, gurur gibi nefsî duygularla baş ederken her dâim hatırlaması gereken bir ortak zemin sağlayabilir. Bu ayet-i kerimeyi her tür eylemliliğimizde baş köşede ağırlamamız gerekiyor diye inanıyorum.” değerlendirmesinde bulundu.
ANADİLDE EĞİTİM TALEBİNE SAHİP ÇIKALIM
Kürt sorunuyla ilgili olarak Türkiye Müslümanlarının sorumlulukları konusunda anadilde eğitim hakkının savunulmasının gerekliliğine dikkat çeken Hilal Kaplan, “Kürtler bugün "ümmetin yetimleri" ise, bundaki sorumluluğumuz bence oldukça aşikâr. Bunu teslim edip, "Bismillah" diyerek kolları sıvamak gerek. Evvelâ Türkiye’nin çoğunluğu Müslümansa ve Allah “Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O'nun ayetlerindendir” diye buyuruyorsa, Kürtlerin anadil taleplerine en çok Müslümanların sahip çıkması gerekir. PKK’nın yapıp ettikleri yüzünden Allah’ın ayetlerinden biri olan Kürtçe’nin asimile edilmesine karşı çıkamayan Müslümanlar, Kürtlerin çoğunluğunun PKK sempatizanı olmadığını hatırlasın yeter. Kaldı ki öyle olsaydı bile “Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının.” ayetini hatırlamaları kâfî olurdu.” yorumunu yaptı.
SİLAHLARIN SUSMASINI SAĞLAYALIM
Son günlerde yeniden yükselen şiddetin barışın tesisini zorlaştırdığı yönündeki tespitleri destekleyen Hilal Kaplan, çözüm noktasında cesur adımlara ihtiyaç duyulduğuna işaret eden değerlendirmelerde bulunarak “Bu ülkede 2006 itibariyle 3,5 milyon Kürt "Öcalan, irademizdir" diye imza verebiliyorsa, sadece PKK karşıtı Kürtlerle yan yana yürüyerek bir arpa boyu yol alamayız. "PKK silah bıraksın" derken ordunun operasyonlarına karşı çıkmazsak meseleyi samimi bir biçimde sahiplenen Müslümanlarla, aynı zamanda oldukça dindar bir kitle olan PKK sempatizanlarının arası açılır. Unutmayalım ki Kürt meselesi sadece barışın değil aynı zamanda adaletin de tesis edilmesini gerektiren çetrefil bir mesele. Barış olacaksa bu PKK sempatizanlarıyla bizim aramızda olacak. Bu ülke vatandaşları bir arada var olacaksa, barışarak var olacak. Kabullenmesi zor şeyler söylediğimin farkındayım ancak hayat boşluk kaldırmıyor ve siyasetin acı gerçekleri biz onları yok saydıkça kaybolmuyor. Yok saymanın ve/ veya zor kullanmanın bizi nereye getirdiğiyse ortada... Dolayısıyla savaşanların silahlarını bir yana koymalarını eşit bir biçimde istemek ve söz söyleyenlerin önünü açmak için pek çok eylem örgütlemek gerek.” diyerek, açılım sürecinin başında barış için Habur’dan giriş yapan gruba yapılan tutuklamalara sessiz kalınmaması gerektiğine dikkat çekti.
BİRBİRİMİZİN YASINI PAYLAŞALIM
Hilal Kaplan, çözüm sürecinde atılabilecek adımlarla ilgili olarak da görüşlerini şöyle ifade etti: “Barışçıl sloganların atılacağı her tür eylemliliğe omuz vermenin yanında barışı tesis etmek amacıyla hareket eden Müslümanların bölge insanıyla omuz omuza yapabileceği pek çok iş var. Din kadar kalpleri birbirine yaklaştırabilecek başka hiçbir olgu olamaz. Diyarbekir Ulu Camii'nde dağda ya da orduda ölen tüm gençlerimiz için beraberce Kur'an ya da Mevlit okusak fena mı olur mesela? Birbirimizin acısını paylaşsak, yasımızı Yasinlerle hafifletsek... Ertesi gün beraberce sınırın çevresinde bir insan zinciri oluştursak, iki tarafa da "Artık yeter! Durun!" diyebilsek... Mükâfatını sadece Allah'tan bekleyerek tüm bunları yapabilsek, belki binlerce gencin daha hayatını kurtarabileceğiz. Türkiye Müslümanları ilkokuldan itibaren iliklerine kadar işleyen milliyetçiliğin gayri-diniliğiyle yüzleşip bu birliktelik için çabalayabilecekler mi? Yoksa bağışlamayı reddedip, barışı sağlamak için çaba göstermeyecekler mi? Bu soruların cevabını sadece önümüzdeki süreçte değil aynı zamanda hem yaptıklarımızla hem de yapmadıklarımızla hesaba çekildiğimiz o gün öğreneceğiz.”
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2009 İlke Haber
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.