22 Kasım 2024
  • İstanbul15°C
  • Diyarbakır14°C
  • Ankara13°C
  • İzmir20°C
  • Berlin3°C

KÜRT SORUNU: SEVİYOSAN GİT KONUŞ BENCE!

Taraf gazetesi yazarı Demiray Oral'in bugün yayınlanan 'Kürt sorunu: Seviyosan git konuş bence' başlıklı yazısı...

Kürt sorunu: Seviyosan git konuş bence!

04 Haziran 2012 Pazartesi 13:09

Bir arkadaş tavsiyesidir, daha doğrusu arkadaş gazlamasıdır, “Seviyosan git konuş bence” lafı.

Anonimdir, söylenene söylene klişenin şahikası mertebesine yükselmiştir.

Kıza vurulmuş ama yanına bir türlü yaklaşamayan, reddedilme korkusunu kişilik problemi yapan çaresiz erkek, yakın arkadaşından derdine derman dilenir.

Yakın arkadaş önce sorar, “Gerçekten seviyo musun oğlum sen bu kızı?”

“Evet” cevabını alınca adeta hayatın manasını açıklıyormuş misali yapması gerekeni söyler: “Abi seviyosan git konuş bence...”

Karşısındaki “Konuşayım di mi” şeklinde tereddüt içinde ikiletince de finali yapar: “Ne kaybedersin ki...”

Başbakan Erdoğan hafta sonunda gittiği Diyarbakır’da, “2005’te Diyarbakır’da ne dediysek aynen, bire bir arkasındayız” demiş.

Bunu gazeteden okuyunca aklıma geliverdi işte.

O zamanlar Erdoğan tıpkı arkadaşına açılan dertli âşık misali topluma, yani bize sormuştu.

Kürt sorununu çözmek istiyorum ama ne yapacağımı bilemiyorum, diye.

Biz ona “Gerçekten seviyo mu devlet artık Kürtleri” diye sormaya bile gerek duymamıştık.

Çünkü o zamanki Erdoğan devleti dönüştürmeyi, demokratikleştirmeyi isteyen bir siyasetçiydi.

Türkler için de, Kürtler için de umuttu.

Onun dönüştürmeye çalıştığı yeni devletin Kürtleri gerçekten seveceğini, o devlette Kürtlerin Türklerle eşit olacağını hayal ediyorduk.

Bu yönde çok alametler belirmişti.

Hemen verdik gitti arkadaş tavsiyesini: “Abi seviyosan git konuş bizce...”

Ve Erdoğan Ağustos 2005’te Diyarbakır’a gitti, Kürtlere açıldı.

Devlet adına Kürtlerden “özür” diledi, son kullanma tarihi çoktan dolan “Kürt realitesi”ni çöpe atıp sorunun adını “Kürt sorunu” olarak koydu, sonra “Kürt sorunu herkesten önce benim sorunumdur” diye ekledi, daha çok vatandaşlık hukuku- daha çok demokrasi- daha çok refah ile çözüm vaat etti.

Kısaca Kürtlere, sizi seviyoruz dedi.

Erdoğan’ın teklifine hemen “evet” demedi ama ret de etmedi Kürtler.

Sürekli aldatılanlara mahsus bir ruh hâli içinde beklemeye geçtiler.

Yapılan bu teklife adeta “Beni sevdiğini kanıtla” diye karşılık verdiler.

Bunun üzerine Erdoğan “gerçekten sevdiğini” göstermek için o güne dek hiçbir başbakanın almadığı siyasi riskleri aldı.

Artık biliyoruz ki, Öcalan ve Kandil’le temaslar başlatıldı.

Kürtçe televizyon yayını başladı.

Hatta neredeyse bir “Kürt açılımımız” bile olacaktı.

Fakat tam mutlu sona doğru gittiğimizi sanırken, önce Habur vakası ardından PKK’nın da “üstün katkılarıyla” bambaşka bir tablo ve bambaşka bir başbakan çıktı ortaya.

Erdoğan’ın içinden adeta “milliyetçi bir canavar” çıktı.

Başbakan hafta sonunda yine Diyarbakır’a gitti.

Ama bu kez onu uğurlarken “Seviyosan git söyle...” demedik, diyemedik.

“Ölü sevici”, “kalleş” laflarının ortada uçuştuğu, 10 BDP’li vekile fezleke düzenlenip 90’ların Kürt realitesi günlerinin bile gerisine düşüldüğü, bizzat Erdoğan’ın “Artık Kürt sorunu bitmiştir, PKK sorunu vardır” dediği, en mühimi de Uludere katliamı sonrası yapılanların ve yapılmayanların telafisi çok güç hasarlar açtığı bir ortamda nasıl diyebilirdik ki?

Gerçi o da artık bize bir şey sormaya gerek duymuyor, tüm cevapları kendisi biliyor.

İşte bu vaziyet içinde Erdoğan gidip konuştu Diyarbakır’da.

Ancak anladığım kadarıyla bu kez 2005’ teki gibi “duygusal” değil “parasal” bir açılımda bulunmuş.

Uludere yerine teşvik paketlerinden, yatırım vaatlerinden söz etmiş.

Oysa “Güneydoğu’ya yatırım paketi” muhabbeti, en az gençler arasındaki “Abi seviyorsan git konuş bence” lafı kadar söylene söylene klişenin şahikasına dönüşmüş bir muhabbet.

Ayrıca bu “para verme” takıntısı nasıl oluştu, Kürtlerin birinci ihtiyacının “para” olduğuna nasıl karar verildi acaba?

Kürtler “onurumuz çiğnendi” dedikçe hükümet para teklif ediyor...

Kürtler “özür” bekledikçe hükümet teşvik paketi açıklıyor...

Kürtler “eşit olmak” istedikçe hükümet “Parası neyse verelim, sus” diyor...

Bu noktada, memleketin en onurlu klişesini AKP hükümeti için uyarlamaktan başka yapacak bir şey kalmıyor: “Teşvik paketiyle saadet olmaz.”

Demiray - Oral

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.