23 Kasım 2024
  • İstanbul19°C
  • Diyarbakır10°C
  • Ankara11°C
  • İzmir19°C
  • Berlin2°C

KÜRT SOKAĞI...

Yakın geçmişte Kürt siyasi hareketinin atacağı adımlara ilişkin bana ilettikleri her bilgi doğru çıkan “kaynaklarım”... diye devam ediyor Cengiz Çandar...

Kürt sokağı...

13 Ağustos 2010 Cuma 03:50

Yakın geçmişte Kürt siyasi hareketinin atacağı adımlara ilişkin bana ilettikleri her bilgi doğru çıkan “kaynaklarım”, Diyarbakır’da geçen hafta sonu düzenlenen “Demokratik Toplum Kongresi”nde eş başkanlığa Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un getirileceğini, bunun önümüzdeki günlerde izlenecek çizgi ile yakın ilişkisini ve Ahmet Türk’ün eş başkanlığa getirilmesinin “hangi şartlarla kabul ettiğini” günler öncesinden bildirmişlerdi.

Anlattıkları, tam isabet ile doğru çıktı. Aynı “kaynaklarım”, PKK’nın 13-14 Ağustos günlerinden birinde, İmralı’dan gelecek talimat uyarınca “Ramazan ateşkesi” ilan edeceğini, ateşkesin Ramazan ayında yürürlükte kalmak yani 12 Eylül referandumuna kadar geçerli, dolayısıyla “süreli” bir ateşkes olmakla birlikte, kalıcı olmasının da çok muhtemel olduğunu belirtmişlerdi.

Onların hesaplayamadıkları, Abdullah Öcalan’ın avukatlarının İmralı’ya gününde götürülmelerinin, kendilerini Gemlik’ten İmralı’ya taşıyacak kosterin altı delik olduğu gerekçesiyle engellenmesiydi.

Böyle saçma sapan bir gerekçeyi kimse tahmin edemezdi.

Gerekçe, bu kadar saçma olduğu için “rasyonel” açıklamalar da birbiri ardın gelmeye başladı; “savaşın devam etmesinden yana olan güçler” altı delik koster bahanesi ile ateşkes ilanını imkansız hale getirmek istiyorlar!

Olabilir de, olmayabilir de. Ne de olsa burası Türkiye. İki koster de arızalanabilir ve bu Öcalan’ın avukatlarının İmralı’ya taşınmasını geciktirebilir. Birçok konuda çok ciddi olan devletimizin, aynı şekilde, birçok konuda gayrı ciddi olduğuna dair kabarık bir sicili var.

Burada önemli olan, “trend”i görebilmek. PKK’nın silahlı çatışmayı ilanihaye tırmandırmayı “siyasi açıdan” kendi yararına görmediğini anlayabilmek.

*** *** ***

PKK ateşkeslerine ilişkin basmakalıp dudak bükme, her vakit devreye girmiş olduğu için, bu kez de tekrarlanabiliyor; PKK, bahar aylarında eyleme geçer, kış yaklaşınca ise verdiği kayıplar ve “lojistik nedenler”le ateşkes ilan eder. PKK’nın bu kez de ateşkese yönelmesi, örgütün zayıfladığının göstergesidir.

Bu algılama –ki, bunun aboneleri Başbakan’ın çok yakın çevresinde de bulunuyor- Türkiye’nin Kürt sorununun dinamiklerini hiç kavrayamadıklarının, tarihi arka planını bilmediklerinin ve özellikle Güneydoğu’daki Kürt halkının psikolojisinin ne olduğuna hiç kafa yormadıklarının göstergesidir.

Silahlı eylemler, elbette ki, PKK’nın güç kaynaklarından biridir ama PKK, gücünü sadece silahlarından devşirmiyor.

İmralı ve Kandil’de daha önemli olan, bir bakıma, İmralı ve Kandil’e de güç veren Diyarbakır’ın genç kuşakları, Hakkari’nin mahalleleri, Yüksekova’nın, Şemdinli’nin, Doğubeyazıt’ın, Cizre’nin sokakları, Dersim’in, Kızıltepe’nin, Çukurca’nın evleridir.

Türkiye Kürtlerinin hatırı sayılır bölümünün evlerinde ya yitirdikleri bir can ya da canlar, veya kendilerinden haber alamadıkları “dağdakiler”, yurt dışına kendisini atmış, atmadıysa hapishanelerinde yatan aile fertleri vardır.

Ya hapishanelerde, ya gurbette, ya dağlarda, ya –kimisinin yeri bile bilinmeyen- mezarlarda binlerce Kürt. Bunların herbirinin ailesi var, aile fertleri var.

PKK’nın asıl “harekat alanı”, ne Güneydoğu ve Doğu’nun dağları ve vadileri, ne büyük şehirlerin varoşları. PKK’yı dünyanın tüm büyük ve güçlü devletlerinin –Türkiye dahil- listelerinde “terörist örgüt” sicili bulunmasına rağmen varolmasına imkan veren esas güç, Türkiye Kürtlerinin önemsenmesi gereken bir bölümünün ruh hali.

PKK’nın ve daha geniş bir çerçevede, “güç hesaplaması” bir matematik konusu değildir. Psikoloji matematiğin önündedir.

PKK’nın gücü İmralı ya da Kandil’den de öteye nereden geliyor sorusunun cevabı çok zor olmamalı.

“Kürt sokağı”dır.

Dağlar, “Kürt sokağı”nın ruh halini kurşunlara dönüştürdüğü vakit, “Kürt sokağı”na da güç veriyor. Direnme gücünü besliyor.

“Kürt sokağı”nın ülkenin geri kalan bölgelerine kendisini bağımlı hissetmediği ruh hali ise, Türkiye’nin onyıllar boyu sorunu çözme becerisini gösterememesi, gösterememesi bir yana “kangren hali”ne getirmesiyle yakından ilgili.

PKK’nın şu dönemde ateşkese yönelme ihtiyacı duyması da, “Kürt sokağı”nın şu günlerdeki ruh haliyle ilgili. “Kürt sokağı”, 2010 Türkiye’sinin vardığı noktada, silahlı mücadeleye teşne değil.

Kürt siyasi hareketinin ulaştığı düzey, kurumlaşması ve Türkiye’nin kurumlarını kullanabilme yeteneği ve de Türkiye’nin genel anlamdaki “demokratikleşme doğrultusu”, hak taleplerinin dağlarda vuruşarak gündeme sokulmasını gerektirmiyor.

Demokratik Toplum Kongresi’nin “demokratik özerklik” kararını, bu çerçevede anlamak ve değerlendirmek gerekiyor. “Demokratik özerklik”, silahlı eylemlerin durdurulması için “Kürt sokağı”na sunulmuş bir “pansuman”dır. Ne kadar gerçekçi olduğu, uygulanıp uygulanamayacağı şu ara “ikincil önemde” bir konudur.

Silah, Türk ailelerinin ocaklarını vurmasının yanısıra Kürt siyasi hareketi ve bu arada PKK’nın üzerine bir “bumerang” olarak geri dönüyor.

Nice PKK’lı sanığın müvekkili, eski Diyarbakır Baro Başkanı ve İnsan Hakları Vakfı’nın Diyarbakır temsilcisi Sezgin Tanrıkulu’nun geçen hafta bugün Radikal’de yayınlanan “Lanet Olsun” çığlığı, işte bu “bumerang”ın infilak sesidir.

*** *** ***

PKK ateşkesi er ya da geç gelecektir. Bunun “PKK’nın lojistik kapasitesi”yle, “kaybettiği ve marjinalleştiği için mecbur kalması”yla bir llgisi yok.

“Kürt sokağı” öyle istiyor çünkü.

Türkiye’nin iç kanamasını durdurabilecek bir gelişmeye dudak bükmek, daha büyük çapta bir kanamaya davetiye çıkartmak olur. Bu nedenle, hükümetin 12 Eylül referandumu sonrasını – “Evet” çıkması durumunda özellikle- iyi planlaması ve iyi değerlendirmesi şart.

Bu, BDP’ye el uzatmayı da kaçınılmaz olarak beraberinde getirmelidir.

BDP’nin neyi temsil ettiği, etmediği konusundaki boş laflarla oyalanmanın hiç gereği yok. Neyi ne kadar temsil ettiği bir yana, BDP, Kürt sorununa Türkiye’nin yasal zeminindeki “parti” sıfatı taşıyan ve parlamenter sahnede yer alan tek taraf.

Oral Çalışlar’ın önceki gün yazdığı gibi, Kürt sorununa Kürtler olmadan çözüm arayamazsınız.

BDP ise Kürtlerin tümünü, hatta çok büyük bölümünü temsil etmiyor. Ama, en dinamik kesimini yasal zeminde temsil ettiğine kuşku yok.

Kürtlerden başka hiçbir şeyi temsil etmiyor.

“Kürt sokağı”nı temsil ediyor...

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.